Eğitim Sen: Yoksul ailelerin çocuklarının hayatlarına camdan duvarlar örülmüştür

Eğitim Sen: Yoksul ailelerin çocuklarının hayatlarına camdan duvarlar örülmüştür
TAKİP ET >> Google News ile Takip Et

Eğitim-Sen Mali Sekreteri Erkan Uğur, “Eğitim sistemi, eğitim biliminin en temel ilkelerinden, laik-bilimsel eğitim anlayışından hızla uzaklaştırılmıştır” dedi. Uğur, ayrıca “Öğrencilerin meslek liselerine, imam hatip liselerine ve açık liseye fiili olarak yönlendirilmesi, yoksul ailelerin çocuklarının hayatlarına camdan duvarlar örmüş, yükseköğretime geçiş sürecini daha baştan belirler hale gelmiştir” ifadelerini de kullandı.

Sendika binasında basın toplantısı düzenleyen ve tamamlanan 2018-2019 eğitim öğretim yılını değerlendiren Uğur, “Bir eğitim öğretim yılını tamamladık. Öğrencilerimiz karnelerini aldılar, hepsine bol bol dinlenip, eğleneceği verimli bir tatil diliyoruz” diye konuştu. Uğur, “2018-2019 eğitim öğretim yılına damgasını vuran gelişme, AKP’nin siyasal-ideolojik hedeflerine paralel olarak hazırlanan ‘2023 Eğitim Vizyonu Belgesi’ olmuştur. Vizyon Belgesi kapsamında eğitim sisteminin bütün kademelerinin daha piyasacı ve ‘inanç merkezli’ olarak yeniden yapılandırılması söz konusudur. “Öğretmenlik Meslek Kanunu” üzerinden öğretmenlik mesleğinin rekabet ve performans ekseninde iyice itibarsızlaştırılması, okul yöneticiliğinin ‘işletmeci’ bir anlayışla profesyonelleştirilmesi …. gibi gündemler, ortaöğretim sisteminde yapılan değişiklikler 2018-2019 eğitim öğretim yılında öne çıkan tartışma başlıkları olmuştur. İkili öğretim, eğitimi özelleştirme adımları, kalabalık sınıflar, karma eğitim karşıtı uygulamalar, taşımalı eğitim, fiziki altyapısı yetersiz okullar bu yılda çözümsüz bırakılmıştır. Okullarda öğrenciler arasında ve öğretmenlere yönelik şiddet, öğrencilerin MEB eliyle dinci cemaat ve vakıfların siyasal istismarına açık hale getirilmesi, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenlik uygulaması, norm kadro ve tayinlerde yaşanan sorunlar, ataması yapılmayan öğretmenler vb gibi sorunlar bu yıl da çözümsüz bırakılmıştır. Çocuklar eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanamamakta, çocuk yaşta evlenmenin önüne geçen adımlar atılmamaktadır. Yoksul, emekçi ailelerin çocukları başta olmak üzere, kız çocukları, kırsal kesimde yaşayan çocuklar; eğitim hakkından eşit koşullarda ve parasız olarak yararlanamamaktadır. KPSS’ye giren her 100 öğretmenden sadece 16’sı öğretmen olarak atanırken, geriye kalan 84 işsiz öğretmen ya tekrar sınava girmek ya da başka alanlarda çalışmak zorunda bırakılmıştır. Ataması yapılmayan öğretmenlerin sayısı yaklaşık 450 bindir. 2003 yılında özel okulların resmi okullara oranı yüzde 2 iken, bugün bu oran yüzde 25’e çıkarak tüm zamanların rekoru kırılmıştır. MEB Faaliyet Raporu verilerine göre ikili eğitim yapılan okul oranı yüzde 25,71’dir. Başka bir ifade ile Türkiye’de her dört okuldan birinde ikili eğitim yapılmaktadır. AKP döneminde altın çağını yaşayan dini cemaat ve vakıflar (TÜRGEV, ENSAR Vakfı, İHH, Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA), Hizmet Vakfı, Hayrat Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti, Birlik Vakfı, Muradiye Kültür Vakfı, Su Vakfı vb) başta değerli arazilerin bedelsiz tahsisi olmak üzere, kamusal kaynaklar dini vakıf ve cemaatlere aktarılması sonucunda eğitim alanında etkilerini her geçen gün artırmaktadır.” dedi.

“LAİK-BİLİMSEL EĞİTİM ANLAYIŞINDAN HIZLA UZAKLAŞTIRILMIŞTIR”

Açıklamasında, “Eğitim sistemi, eğitim biliminin en temel ilkelerinden, laik-bilimsel eğitim anlayışından hızla uzaklaştırılmıştır” diyen Uğur,  şunları söyledi, “MEB, eğitimde ‘inanç istismarına’ yol açan uygulamaları ile Türkiye’nin taraf olduğu “Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi” ne aykırı hareket etmeyi sürdürmektedir. Türkiye’de eğitime yapılan harcama oranı OECD ortalamasının yarısından az olup, Türkiye OECD ülkeleri arasında Meksika’dan sonra eğitime en az harcamanın yapıldığı ülke olmayı sürdürmektedir. Türkiye’de çocuk işçiliği kalıcı ve toplumsal bir sorun olmayı sürdürmektedir. 2018 yılının Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Yılı ilan edilmesine karşın çocuk işçiliğini denetleme konusunda etkili bir politika yürütülmemiştir. 2023 Vizyon Belgesi’nde yer alan Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun öğretmenlerin iradesi dışında, onların görüş ve önerileri alınmadan masa başında hazırlanmak istenmesine eğitim emekçilerinin tamamına yakını tepki göstermiştir. Siyasi iktidar Öğretmenlik Meslek Kanunu ile; Siyasi iktidara ve yönetime tabi öğretmen profili oluşturmak,  İş güvencesinin kaldırılması,  Katı bir hiyerarşi oluşturulması ve başöğretmenlik ile uzman öğretmenliğin kurumsallaşması, Okul yönetimlerinin profesyonelleştirilmesi; eğitimde ticarileştirmenin artırılması ve bütçeden eğitime ayrılan payın azaltılması, Öğretmenin karar verici değil sadece belirlenen programları uygulayan olduğu bir kimliğe sahip olması,  Öğretmenlik mesleğinin sınıf içerisi ile sınırlandırılması ve sadece bu anlamda profesyonelleşmesi, Öğretmenlerin sorumlulukları ve görevleri artarken, hakların geriletilmesi, Çalışma saatlerinin, maaş karşılığı ders saatlerinin artırılması ve bunun sonucu olarak öğretmen açığının yeni öğretmen istihdam etmeden azaltılmasını hedeflemektedir. Öğretmenlerin en temel ekonomik ve özlük haklarını geriye götürülmek istenmekte, iş güvencemiz yeniden tartışmaya açılmakta, bireysel performans ve rekabet kavramları üzerinden emeğimizi daha da değersizleştirecek düzenlemeler yapılmak istenmektedir. Öğretmenlik Meslek Kanunu’ndan beklentiler öğretmenlerin yetiştirilmesi, iş güvencesi, mesleğe alınması, ücretler, emeklilik, sağlık, öğretmenlik mesleğinin temel sorunlarını dikkate alan bir içerikte hazırlanması gerekmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), daha önce açıkladığı 2019-2023 Stratejik Planı’nda 2023’e kadar eğitim sisteminin bütün kademelerini dönüştüreceğini ilan etmiş, bu anlamda ilk adımı ortaöğretim sistemi üzerinden yapmıştır. Ortaöğretim kurumları, AKP’nin toplum mühendisliği açısından özel önem atfettiği bir alanı oluşturmaktadır. Bu nedenle MEB’in ideolojik bir tercihle uzun süredir yürüttüğü dönüşüm programı üzerinden meslek liseleri ve imam hatip liselerinin ortaöğretim içerisindeki payı sistematik biçimde arttırılmıştır. Bu politikanın bir sonucu olarak, sınav sistemlerinde değişikliğe gidilmiş ve genel akademik eğitim baskılanmaya çalışılmıştır. Öğrencilerin meslek liselerine, imam hatip liselerine ve açık liseye fiili olarak yönlendirilmesi, yoksul ailelerin çocuklarının hayatlarına camdan duvarlar örmüş, yükseköğretime geçiş sürecini daha baştan belirler hale gelmiştir. Yeni modelde, ilk lise yılındaki beden eğitimi ve spor, görsel sanatlar, müzik, sağlık bilgisi, trafik kültürü zorunlu ders olmaktan çıkarılmıştır. 17 yılı aşan AKP iktidarında görev alan 7 farklı bakan döneminde eğitim sisteminde bu kadar çok sistem değişikliği yapılmış olmasına rağmen sorunların çözülememesi, eğitim sisteminde sorununun sadece ‘model değiştirmek’ olmadığını göstermektedir. OHAL KHK’leri ile 135 bini aşkın kişi fişleme, müdür/kurum kanaati, sosyal medya paylaşımları, sosyal çevre soruşturması, sendika üyeliği, banka hesabı vb gibi normal koşullarda asla suç olmayan gerekçelerle kamudan ihraç edilmiş, hukukun temel ilkeleri ayaklar altına alınmıştır. MEB, yıllardır yaptığı değişikliklerle eğitim sistemini yap-boz tahtasına çevirmiş, son olarak açıklanan yeni müfredat üzerinden öğrenci ve velilerin kafasını karıştırmak dışında eğitimde somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirememiştir. Okulöncesi eğitimden başlayarak eğitim yatırımlarına, ders kitaplarının hazırlanmasından eğitim yöneticilerinin belirlenmesine; sınıf mevcutlarından eğitimin laik, bilimsel ilkeler doğrultusunda verilmesine, demokratik ve kamusal yönünün geliştirilmesine özen gösterilmelidir. Derslik, okul, öğretmen açıklarından eğitimin genel bütçe içindeki payına kadar, eğitimin hemen her alanında köklü bir değişime gereksinim vardır. Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, okulöncesinden üniversiteye kadar bilimin değil, dini inanç sömürüsünün referans alındığı bir eğitim sisteminde eğitim ve bilim emekçilerinin, öğrenci ve velilerle birlikte kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkı için mücadelemizi sürdüreceğimiz bilinmelidir.”