KALDI MI?

KALDI MI?
TAKİP ET >> Google News ile Takip Et

Anadoluda bir deyimdir;

“Senin gibi dostum varken düşmana ne hacet..” denir..

Günlerdir sosyal medyada paylaşım rekorları kırıyor bu video.

Gazeteci kılıklı bir satılmış trol, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Mersin’deki Narenciye Üreticilerinden satın alıp halka dağıttığı limon meselesini kötülemek için bir ropörtaj yapıyor.

Daha doğrusu, bildiği bir partiliye ‘Limon üreticisi rolü’ oynatarak, “İmamoğlu limonları bizden değil, yandaş stokçulardan aldı” dedirtmeye çalışıyor.

Ama işi yüzüne gözüne bulaştırıyor.

Mersin Gazeteciler Cemiyeti’ndeki onurlu gazetecilere tavsiyemdir.

Eğer bu ‘satılmış’ adam gerçekten gazeteci kimliği taşıyorsa, derhal cemiyet üyeliğini sonlandırın ve bunu da bir basın açıklaması ile kamuoyuna duyurun.

Bu gazeteci bozuntusunun yaptığı ile, İçişleri Bakanının belediyelerin faaliyetlerini engellemeye yönelik olarak yayınladığı kısıtlama genelgeleri arasında hiçbir fark yoktur.

Ya da Mahir Ünal’ın, belediyelerin ücretsiz ekmek dağıtımını paralel devlet yapılanması olarak nitelendirmesinin.

Sayın Cumhurbaşkanı ve çevresinde kümelenen yalaka ekip durumun farkında değil belki ama, kurduğu ve 18 yıldır iktidarda tuttuğu partiyi, son zamanlarda bazı kesimler eteğinden tutup bir yerlere çekiştirmeye çalışıyor ve  paramparça ediyorlar.

Artık partinin merkezinde yer alan bir çok isim, iktidarın geleceği için değil, kendi geleceği için oynamaya başladı.

Türk Tarih Kurumu’na yapılan atama.

Burhan Kuzu’nun Zindaşti ile ortaya çıkan ilişkisi ve yargıya müdahalesi.

Damat Beyin, ekonominin evrensel doğrularını tersyüz eden ve hiç biri tutmayan söylemleri.

Milletin tepkisini değil, nefretini kazandığı bilinen jöleci tiplerin hala himaye edilmesi.

İçişleri Bakanının, vicdanları zorlayan genelgeler ile muhalif belediye başkanlarına yönelik baskı uygulamaları.

Pelikancıların kabineye yön verme ve adam asmaca oyunu oynamaları.

Çıkarılan son af düzenlemesi ile, Sayın Cumhurbaşkanına demediğini bırakmayan sözde Mafya şeflerinin affedilerek sokağa salınması.

Bir takım trollerin, kendilerinin bile inanmadığı iddialar ortaya atıp işi yüzlerine gözlerine bulaştırmaları.

“15 Temmuz Gecesi ben tanka terlik fırlattım” diyerek iktidarda rol kapmaya çalışan bir takım kerameti kendinden menkul oluşumlar.

Sivil Dayanışma Platformu gibi, Osmanlı Ocakları gibi, bazı tarikat ve cemaatler gibi.

Şaban Dişli’ciler, Egemen Bağış’çılar.

Ve hala iktidarda söz sahibi olup, ‘Hele o gün gelsin’ hesabı yapan Fetö artıkları.

“Türkiye, dünyada dış borcu olmayan tek ülke” gibi yalan ötesi haber yapıp yayınlayan trol medyası..

Hala, ‘İktidarın kıyısında rol kapar mıyım’ hesabı yapan Melih Gökçek gibi tipler.

Görüyorsunuz değil mi?

Bunları partiden ve Saray’dan uzaklaştırmaya kalksanız, ortada bir avuç dürüst, idealist unsur kalır.

Acı olan ise, yukarıda sıralamaya çalıştığım kişi ve kurumların tamamı, ‘Önce ben, önce biz’ diyerek sürekli birbirine çelme takıyor.

Kısacası, Sayın Cumhurbaşkanı ‘yola çıktıkları ile yolda bulduklarını değiştirmenin’ sıkıntısını yaşıyor.

O nedenle;

Ülkece yaşadığımız bu büyük felaketi vesile kabul edip,  iktidar partisinin ve liderinin şapkasını önüne koyması ve önce yola çıktıkları isimlerle bir araya gelerek onlara yeniden rol vermesi, ardından ‘Devletin bir orkestra olduğu, muhalefetin bu orkestranın farklı ses tonlarına sahip bir ülke gerçeği olduğu’nu kabullenerek, kişi ve kurumların ikbali değil, aslolanın devletin ikbali olduğunu dikkate alarak, bütün kurumlar arasında ahengin, ortak ses tonunun yeniden yakalanması için bir şeyler yapması gerekir.

Daha sonra, iktidar kayığına sonradan yerleşip rotayı kendi ikballerine çeviren unsurların tek tek temizlenmesi, iktidar partisinin kuruluş felsefesini yeniden ön plana çıkarmasıdır önemli olan.

Ne mi vardı kuruluş ilkelerinde;

Yoksulluğu yok etmek vardı.

Yolsuzluğu yok etmek vardı.

Yasakları yok etmek vardı.

Sosyal Devlet vardı.

Alın terine saygı vardı.

Devlette liyakat vardı.

Bağımsız yargı vardı.

Özgür basın vardı.

Eğitimde bilimsellik vardı.

Ankara kriterleri vardı.

2023 hedefleri vardı.

Onurlu bir dış politika vardı,

Dünya ülkeleri ile kazan kazan ilkesi üzerine kurulu iyi ilişkiler vardı.

Türkiye’yi oluşturan mozaikte her renge, her inanca, her anlayışa saygı vardı.

Kaldı mı hiç birisi?