Bu normal değil

Bu normal değil
TAKİP ET >> Google News ile Takip Et

Yaşanan Son terör saldırılarında  bazı vatandaşların sosyal ortamlarda terör saldırılarından sonra ortaya çıkan  görüntüleri paylaşması teröre katkı sağlıyor mu? Şiddet içeren bu görüntülere yayın yasağı / kısıtlama getirilmesi önemli mi?  Ülkemizde Yaşanan son terör saldırıyla ilgili mesleki ve teknik bilgi aktaran Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr. İbrahim Ethem Bilici, terör eylemlerinin, teröristler tarafından başlatılıp medyaya tamamlattırılmak istendiğini, o da olmazsa sosyal medya ile vahşetin topluma yayılmaya çalışıldığını belirtiyor ve ekliyor; terör eylemleri, medya ve sosyal medya ilişkisini üç aşamada ele alınabilir. Yönetim açısından, habercilik açısından ve sosyal medyayla birlikte toplum açısından. Hafta’nın Röportajında Bilici’ye terör sonrasında sosyal medya ve paylaşımları sorduk… Mutlu Hafta sonları Ey Okur… 

 

 

Güler Ruhsar AKTAŞ:  Terör eylemlerinin, teröristler tarafından başlatılıp medyaya tamamlattırılmak istendiğini, o da olmazsa sosyal medya ile vahşetin topluma yayılmaya çalışıldığını söylüyorsunuz. Bunu biraz açıklar mısınız ?

Yrd. Doç.Dr. İbrahim Ethem Bilici: Evet bunu şu şekilde açıklayabiliriz;  terör eylemleri, medya ve sosyal medya ilişkisini üç aşamada ele alınabilir. Yönetim açısından, habercilik açısından ve sosyal medyayla birlikte toplum açısından

Yönetim Açısından: Dünyada bütün ülkeler, kamusal düzeni bozarak, devlet otoritesini sarsmaya dönük terör eylemleri ile mücadele ederler. Terör eylemlerinin medyada olanca çıplaklığıyla -kanlı-canlı- verilmesi, bir takım sosyal, ekonomik, siyasal sonuçlar doğurur ki bu toplumun ve devlet yönetiminin aleyhinedir. Bunu önlemek için, kendi kendisine oto-sansür uygulamayan medya kuruluşlarına ilgili devlet birimleri tarafından (Türkiye’de RTÜK ve hukuk sistemi) yasaklama veya kısıtlama getirilir.

Yayın yasağı ibaresini doğru bir ifade olarak kabul edemeyiz. Çünkü eğer bir terör eylemi olduğunda yayın yasağı olsaydı, medya o konuda hiç bir haber geçmemeli, televizyonlarda tartışma programlarında konu edilmemeliydi. Örneğin BM mi, NATO’da mıydı şuan hatırlamıyorum, bir üst düzey yetkili var,  Terörü hem biz finanse ediyoruz hem de bedelini biz ödüyoruz mealinde rapor hazırlıyor ve ardından, geçtiğimiz ay, aracına binerken silahlı saldırıya uğruyor. Medya bu olayla ilgili sebep-sonuç ilişkisi içinde hiç bir haber yapmadı, olayı örttü, [cover up] işin ilginç yanı sosyal medya da örttü. Batıda bu tip konularda müthiş bir birlik beraberlik görülüyor. Hayran olmamak elde değil. Yani açıkçası, gelişmiş ülkelerde hem medya, hem toplum, hem siyasiler, topyekün herkes; iç güvenlik, ulusal-uluslararası imaj gibi gerekçelerle bir konunun yayınlanması menfaatlere aykırıysa, sessizce bir oto-kontrol, oto-sansür uyguluyor, susup üç maymunu oynuyor. 

 

Terör saldırılarının ardından  bu kez de gerçekleşen saldırı sonrası görüntüler, sosyal medyada paylaşılmaya başlıyor, sonrasında yayın yasağı geliyor vs. bu konu hakkında neler söylemek istersiniz ?

Şiddetin medyada tekrarı ve tamamlanmasına karşı Yayın Yasağı değil, Yayın Kısıtlaması mı gerçekleşiyor’. Yayın yasağı’ yerine ‘yayın kısıtlaması’ denmesi daha doğru olur. Çünkü özellikle kanlı-canlı görüntüleriyle olay mahallinin görüntüleri hariç, geri kalan herşey haber konusu olmaktadır. Olay yerinde parçalanmış veya yanmış bedenlerin gösterilmesi, bunun toplum tarafından görülmesi fayda değil zarar getirir. İnsanların psikolojisini son derece olumsuz etkiler, terör ve vahşete karşı duyarsızlaşma ve normalleşme süreçleri başlar. Örneğin, Bosna Hersek katliamlarından görüntüler ilk geldiğinde toplum çok etkilenmiş ve inanılmaz bir yardım kampanyaları seferberliği başlatılmıştı. Şimdi katliamlar, olağanlaştı, normalleşti, daha büyük katliamlar yapılıyor, insanlar film seyreder gibi seyrediyor. Artık insanlar duyarsızlaştı.

Tahrik veya Tedbir: Toplumun, çocukların terörden olumsuz etkilenmemesi için yayın kısıtlaması önemli ve gerekli bir tedbirdir. Kaba anlamda sansür olarak kabul edilemez. Ayrıca terör eyleminin ekranı ve gazete sayfasını, ülke gündemini esir almasına da izin vermemek gerekir. Çünkü terör gündeme oturduğunda, borsa, banka, piyasa, toplum baştan aşağı denge kaybetmektedir.

 

Peki buna habercilik açısından bakarsak?

Habercilikte ise  Teröristin başlattığı terör eylemini, medya tamamlamaktadır. Bir terör eylemi gerçekleştirildiğinde eğer medya onu hiç haber yapmamışsa eylem boşa çıkmış demektir. Çocuk haberleri seyreden babasına soruyor: -Baba, ormanda bir ağaç devrilse, medya onu haber yapmasa, ağaç gerçekten devrilmiş olur mu? Cevap medya gerçeğini ortaya koyuyor: -Hayır evladım, yayınlanmamışsa yok demektir! Habercilik anlayışının piyasa ekonomisine endeksi olmaması gerekir. Günümüzde 5N-1K ile nesneye dair haber raporu [news report] hazırlanmaktadır. Oysa özne olarak insan unsurunun odak noktasına alınmasıyla, insanın başına gelenler, sebep-sonuç ilişkisi içinde, duygularıyla, düşünceleriyle insanın öyküsünün [news story] anlatılması gerekir. Böylece sansasyon ve atraksiyon yaratmak üzere haber yapmak değil, olaydan toplumun ibret alması, bu tecrübeden ders çıkartılarak, hataların tekrar edilmemesi, uzman görüşleriyle konuyla ilgili toplumun bilgilendirilmesi ve tedbir almaya motive edilmesi sağlanmalıdır.

Yani eğitici bir habercilik anlayışından bahsediyoruz. Her gün ekranda, gazete sayfasında fail, meful onlarca insan yüzü ve ismine tanık oluyoruz, ertesi gün unutulup gidiyor. Haber raporculuğundan vazgeçmek gerekiyor. İnsanlar haberlerde ard arda kan, cinayet, yangın, kaza, felaket, terörist geçit töreni görmek istemiyor. Kızım diyor ki: -Baba bu haberlerde hep kötü şeyler var, ama sen hep seyredip duruyorsun. Neden? Çocuğa mesleğim icabı desem de, ne dersem diyeyim, tatmin edici bir cevap veremiyorum. Çünkü kendi gerekçelerim başta kendimi tatmin etmiyor.

 

İzlemek istemiyorlar insanlar  diyorsunuz ama yine maalesef ,en çok izlenen ,tık alan haberler de bunlar…

Kan varsa, birinci haberdir, çünkü kan varsa satar [If it bleeds it leads]: Anafartalar Çarşısı saldırısında bir muhabir tıpkı kasaptaki but gibi ayağından tutarak kopmuş bacağı kameraya göstermişti. Bu, ‘şiddetin ekranda tekrarı’nı, ekran başında seyrederken saldırıyı düzenleyenler kim bilir ne kadar mutlu olmuş, memnun olmuş, belki de sevinç çığlıkları atmışlardır... Diğer yandan o kopmuş bacağın ait olduğu insanın yakınları kim bilir ne kadar katmerli bir acı yaşamışlardır. Medya onun ölüsüne bile saygı göstermemiştir.

Kendinizin veya çok sevdiğiniz terör mağduru bir yakınınızın feci şekildeki son görüntülerinin alel-usül yayınlanmasını ister miydiniz? Acaba terörün patronları, kendilerin böyle bir görüntüsünün yayınlanmasını hiç hayal etmiş midir? Terör eylemlerinde medya fail ve mef’ul’e odaklanır, oysa teröre  teknik, taktik ve teknolojik destek veren, finans ve istihbarat sağlayan perdenin arkasındakilere odaklanmak düşünülmez. Sivri sinek başrolde iken, bataklık gözardı edilir.

Ceset torbası gazeteciliği [Bodybag Journalism] diye bir kavram doğdu. Sansasyon uğruna gazeteci adeta kanlı canlı görüntü avına çıkmaktadır. ‘Ekmeği için’ ‘işini yapan’ gazeteci teröristin geriye kalanını toplarmış gibi bir manzara vermektedir. Medyada şiddetin bir ‘malzeme’ olarak yoğun kullanımı, toplumda bir yandan da habere ve haberciye karşı nefrete sebep olmaktadır.

Medyanın temel işlevlerinden ilki ‘bilgilendirmek’tir. Ancak bu bilgilendirme işi toplumu endişeye sürükleme, kollektif korku hali yaratma, hatta toplumda infial yaratmaya kadar varabilmektedir. Bu durumda da bir ürünün reklamını yapacak olsanız saniyesi bilmem ne kadar pahalı olan prime-time ekranını bedava terörün reklamına sunmaktadır. ‘Bilgilendirme’ aslında ‘yıkıma’ sebep olmaktadır.

O halde yıkım varsa ‘yaptırım’ da olmalıdır. Yani medyada rastgele şiddet yayınlamanın caydırıcı yaptırımları olmalıdır, bu sosyal sorumluluktur, kamu yararıdır ama sansür değildir.  Çünkü ekrandaki şiddetin tekrarı çocukları, hastaları, hamileleri korkutmakta, psikolojilerini tahrip etmektedir. Terör böylece masum insanları da cezalandırmaktadır.

 

Sosyal medyada bu tür görüntüleri paylaşmanın normal olduğunu düşünmüyorum

açıkçası…

Èskiden tek yönlü iletişim vardı. Gazete, radyo veya televizyon yayınlar, vatandaş okur, dinler, seyrederdi. Cevap verme, tepki verme veya geri besleme hadisesi yoktu. Ama blog siteleri ve 2005’lerde YouTube’un gelişimiyle artık amatörler de medya içeriği üretip profesyonellere alternatif yayın yapıyorlar. Hem de internet üzerinden küresel ölçekte. Bu durumun adı, Time dergisi tarafından Kullanıcının Ürettiği İçerik [User-Generated Content] olarak kondu. Kullanıcının ürettiği içerik bir baktık ki Arap Karnabaharı’nda kitleleri kışkırttı, büyük olaylar ve bozulan düzenler oldu.  Kullanıcının Ürettiği İçerik, Kullanıcının Ürettiği Çatışma’ya [User-Generated Conflict] dönüştü.

Tıpkı terör örgütlerinin, büyük devletlerin öncü kuvvetleri olduğu gibi, küresel sosyal medya da bir yumuşak güç olarak sahadadır. Askeriyle, iliştirilmiş gazetecisiyle, diplomasisiyle, uluslararası şirketleriyle sıcak savaşa giremediği ülke veya bölgelerde sosyal medya soğuk savaşı söz konusu olmaktadır. Bunda da yerine göre hedef ülkede organize edilen bölge insanları ve dışarıdan toplananlarla, vesaye savaşı, yerine göre de vekalet savaşı verilmektedir.

Sosyal Medyada Paylaşım: Sharing or Spreading: Soslu medyada ‘paylaşım’ kavramının içi doldurulup doldurulup boşaltılmaktadır. İnsanlar bir dilimi ekmeğini paylaşmayı düşünmezken, kendi hoşuna giden veya yayılmasını istediği meselesini soslu medyada ‘paylaşmaktadır’. Aslında bu paylaşmak değil, paslaşmak, daha doğrusu viral olarak yaymak, propagandadır. Sosyal medya kullanıcıları aslında burada gönüllü olarak, bedava çalışmaktadır.

Kimi insanlar da sosyal medya üzerinden şöhret kazanmayı hedeflemekte, sahte takipçilerinin sayısının artmış olmasını bir ‘güç’ veya başarı olarak görmektedir. Bu kısmen normal kabul edilebilir ama kendi şöhreti için sosyal medya üzerinden terör eylemlerinin kanlı olay yeri görüntülerini yaymanın hiç bir insani izahatı olamaz.

Şarkılardan, anadamar bilimsel çalışmalara, kapitalist anlayışa kadar her yere yayılan Anı yaşa! [carpe diem] felsefesi, başkalarının hayatını veya felaketini merak etme, bir şeylerin propagandasını yapma, şöhret olma gibi çeşitli dürtüleri insan doğası [human nature] ile açıklamaktadır. İnsan doğası sırf basit zaaflardan mı ibarettir? Bu insanların dostluk, yardımlaşma, dayanışma, imece, yol gösterme, erdem gibi yüksek değerleri yok mudur?

 

Bu paylaşımların  sıkıntı halinden çıkması için ne önerirsiniz, sosyal medya da teröre katılıyor diyorsunuz çünkü  ?

Şiddet bir oyundur oyun da şiddet olabilir: Vurmalı kırmalı, öldürmeli bilgisayar oyunları oynayan, sanal gerçeklik ile yaşadığı dünyanın gerçeği arasında gittikçe incelen çizgiyi fark edemeyen insanlar gerçek hayattaki şiddeti bir oyun, eğlence gibi görebilmektedir. Bu konuda eğitim sisteminden medyaya topyekün tedbir almak üzere müfredat geliştirmeleri, sosyal sorumluluk projeleri ve medya kampanyaları düzenlenmelidir.  Sosyal Medyanın Teröre İştiraki: Ortaköy’deki gece kulübü saldırısında teröre medya destek vermese de sosyal medya üzerinden önemli bir destek verildiği görüldü. Yeni yıl kutlamaları Alevi-Sunni çatışması başta olmak üzere bu topraklarda bilumum moda olan ayrıştırma ve çatıştırma tezgahlarına malzeme edildi. Terörün siyasete malzeme edilmesi bile söz konusu oldu. Bunlar, bu hassas dönemde toplumsal birlik ve beraberliğimiz için çok ciddi tehditlerdir. Terör konusu sosyal sorumluluk bilinci içinde kamu yararı, ülke yararı düşünülerek ele alınmalıdır.

Teşekkür ediyorum bize zaman ayırdığınız için

Ben teşekkür ederim çalışmalarınızda ve yayın hayatınızda  başarılar dilerim. 

Röportaj: Güler Ruhsar AKTAŞ / Fotoğraf: Ramazan DANACI