Ahmet ZORLU

ZAFER BAYRAMI..

Ahmet ZORLU

Tarih, gelecek için tahmin ve yorumda bulunanların her açıdan iyi bilmeleri gereken bir olgudur.
Kurucu ve kurtarıcı liderlere sahip ülkeler, kurucu ve kurtarıcılarını bu nedenle, her vesile ile anar, unutturmazlar. Çünkü kurucu ve kurtarıcı ruh o ülkede hakim olduğu sürece, kurucu ve kurtarıcının gönüllerde yaktığı bağımsızlık ateşi sönmez.
Aynı topraklarda yaşayan, kurucu ve kurtarıcının eseri bağımsız bir devlete sahip olan yurttaşlar ortak bir ulus ekseninde toplanmadıkça, huzur ve güvene muhtaç yaşamak zorunda kalırlar. 
Üç kıtaya yayılan koskoca Osmanlı İmparatorluğu'nun nasıl yok edilişe sürüklendiğini anlamak, bu konuda en öğretici gerçektir.
O nedenle, Devlet-i Ali’yi yönetenler, kurucu ve kurtarıcı iradelerle ilgili konuşurken toplumu incitecek söylemlerden kaçınmak durumundadır.
’30 Ağustos kutlanmasa da olur’ demek, 30 Ağustos gibi milletin bir gurur gününü hafife almak, millete milli bayramlar yerine bazı hezimetleri ‘Zafer’ diye dayatmak, ancak ve ancak yozluğun, kültürsüzlüğün ve gizlenen başka amaçların ürünü olabilir.
18 Yıldır bu saydıklarımın yanından geçmeyen, ütopyacı bir anlayışın ışığında Türkiye’yi yöneten, toplumu ümmet toplumu yapısına dönüştürmeye çalışan dayatmacı, korku politikaları, fukara ekonomisi ve sivil vesayet ile yöneten bir zihniyetin ve teokratik yapının dayatmacılığı ile geldiğimiz nokta ortadadır.
O nedenle diyorum ki, 30 Ağustos bağımsızlıkçı bir ruh ile kazanılmış, ‘Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir’ dediğimiz bir kurtuluşun bayramıdır. 
Elden ele, kucaktan kucağa atılan bir ateş topu değildir.

Her bayram zor kazanılan ya da zor başarılan şeylerin unutulmaması için var olması sağlanmış devlet nişanları gibidir.
Devlet, devamlılığı olan kutsal bir kavramdır. 
Devletin nişanları ise ulusal manevi günleridir. 
Bu değerlerin anayasanın ilk dört maddesi gibi dokunulmazlığı vardır. 
Var olan devlet başka bir sistemin mantığı ile biçimlendirilemez.
Ulusal kurtuluş bayramını kutlamak ve varlığını gelecek nesillere taşımak, vatan sevgisi, özgürlük aşkı ve hukukun üstünlüğüne olan inançtan geçer. Bu değerlerden mahrum olan milletler; ulus olmayı beceremez, atalet içinde yok olurlar.
Örnek aramak için uzaklara gitmeye gerek yok.
İşte size Suriye örneği.
Bu nedenle, bu 30 Ağustos’ta bir kez daha, bağımsızlığın öncüsü, bağımsızlık destanının yazarı Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını saygıyla anıyor, şehitlerimize rahmet diliyorum.
Şunu unutmayalım, Türkiye Cumhuriyeti; “Süngüyle, silahlarla, kanla kazandığımız zaferlerden sonra, kültür, fen, ekonomi alanlarında da zaferler kazanmaya devam edeceğiz” diyen Mustafa Kemal Atatürk’e sahiptir.
‘En büyük hedeflerimiz, milletimizi en yüksek medeniyet seviyesine ve refaha ulaştırmaktır’ diyen Mustafa Kemal Atatürk’e sahiptir.
“Zafer ‘Zafer benimdir’ diyebilenindi. Başarı ise, ‘Başaracağım’ diye başlayarak sonunda ‘Başardım’ diyebilenindir” diyen yine Mustafa Kemal Atatürk’tür’e sahiptir.
“Süngülerle, silahlarla ve kazandığımız askeri zaferlerden sonra, kültür, bilim, fen ve ekonomi alanlarında da zaferler kazanmaya devam edeceğiz” sözü de Atatürk’e aittir.
İşte böyle bir zihniyetin eseri olan 30 Ağustos emaneti, ehil ellerde olmayınca, “Bana göre 30 Ağustos'u kutlamak gerekmiyor” diyebilen bazı tarihi bilgi yoksunu kişi ve kişilerin yönetime hakim oldukları noktaya geliyor getiriliyor. 
Oysa Cumhuriyet ve onun yönetim şekli demokrasi, teminatı laikliktir..
Bu gerçeği inkar ettiğimiz sürece, bize bu zaferin hazzını yaşatan eşsiz komutan ve devlet adamının ve kahraman silah arkadaşlarının, şehit düşen yiğitlerin, kınalıların aziz hatıralarını tahrip ederiz.
Nitekim bu tahrip çabaları sonucu geldiğimiz noktaya bir bakalım;
“Yoksulu bol, zalimi ayarsız, cahili pervasız, adaleti kıt bir ülke. Üstelik de bağımlı!”
Unutulmasın ki demokrasi ve evrensel değerlerine bağlılığımızı, yurtta ve cihanda ispatlamadıkça iki yakamız bir araya gelmeyecektir.

Laikliğin inançsızlık değil bizzat inançlarımızın özgürce konuşulacak bir sistemin teminatı olduğunu kabul etmedikçe iki yakamız bir araya gelmeyecektir.
Laikliğin İslam’ın teminatı olduğunu kabul etmedikçe, İslam emperyalistlerinin kanımızı emeceğini ve bizi, milletimizi iflah etmeyeceğini anlamamız gerekiyor artık. 
Dikkat edin, son yıllarda Arap sermayesi, süngüyle, silahla değil ama yeşil Amerikan dolarları ile beyinlerimizi nasıl kontrol etmeye başladı.
Devlet ortak bir ruh ile hareket eden Milletinin sayesinde ilelebet payidar kalır. 
Millet, ümmet toplumunu reddedip, vatandaşlığı içine sindiremedikçe 30 Ağustos’un ne anlama geldiğini asla kavrayamayacak ve güzel ülkem, Cumhuriyeti öcü gören, ülke bağımsızlığını dolarla ve koltukla takas edebilen, Atatürk düşmanı hainlerin elinde bir oraya bir buraya savrulmaktan kurtulamayacaktır.
30 Ağustos, Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin kanla yazılmış tapusunun edebiyete kadar silinmeyecek mührüdür.
30 Ağustos, dönemin emperyalistleri ve onların uşaklarının Bağımsız Türkiye amacının önünde düğme ilikledikleri bir gündür.
30 Ağustos, bir liderin bir milleti, gerekirse ölerek bağımsızlığın kazanılabileceğine inandırdığı bir gündür.
O nedenle Aydınlık bir Türkiye, Çağdaş bir Türkiye, Demokratik bir Türkiye, Laik bir Türkiye, Hukukun dimdik ayakta olduğu bir Türkiye, dosta güven, düşmana korku veren bir Türkiye, Yurtta Barış, dünyada barış diyen bir Türkiye her zaman önce içerdeki sonra dışarıdaki karanlık emellileri korkutacak, rahatsız edecek ve bu değerleri yıkmak için çaba göstermeye devam edeceklerdir.
30 Ağustos Zaferinin yıldönümünde, bu günün nesillerine böylesi güzel bir ülke hediye eden kahramanların önünde saygıyla eğiliyor, nasıl ki dün bu ülkenin aydınlığından rahatsız olanlar vardı ise, bu gün de bu aydınlığı karartmaya çalışanlara bir hatırlatmada bulunmak istiyorum;
“Bağımsızlık ateşini söndüremeyecek, bu Aziz Vatana düşman çizmesini bir daha bastıramayacaksınız. Zira bu ülkede eskiden bir Atatürk vardı, bu gün milyonlarca Atatürk sevdalısı var ve pis emellerinizin gerçekleşmesine asla ve asla izin vermeyeceklerdir.”

Yazarın Diğer Yazıları