Ahmet ZORLU

VERGİ.

Ahmet ZORLU

Kurumların tamamıyla işlevsizleştirildiği, liyakatsızlığın ve ehliyetsizliğin zirve yaptığı, hukukun ve adaletin mumla arandığı, gerçeklerle bağlarımızın koparıldığı bir dönemi yaşıyoruz.
Eskiden Gelir ve Kurumlar Vergisi rekortmenleri, günlerce kamuoyunda tartışılır, illerde ili yönetenler, genelde ise ülkeyi yönetenler rekortmenleri düzenledikleri etkinliklere davet edip tebrik eder, plaketle ödüllendirirlerdi.
Ama bu gelenek önce, “Adını açıklamak istemeyenler” sınıfının ortaya çıkması ile bozuldu.
Enteresandır, gelir vergisi sıralamasına giren ve isimlerinin açıklanmasını istemeyenlerin ortak iştigal alanı da ‘Menkul Sermaye İradı’ oluyordu.
Oysa helal kazancı ile Türkiye’nin, Kayseri’nin veya herhangi bir kentin en çok vergi vereni olabilmek her kişiye, her kuruma nasip olacak bir değer değildir.
Nereden çıktı bu mahcubiyet.
Sadece vergi konusunda mı, sır görüntü sanıyorsunuz.
Her alanda yaşıyoruz.
Örneğin, sahibi kamu olan bir çok kurumu Varlık Fonu bünyesine alarak, Sayıştay Denetim alanının dışına çıkarmadık mı?
Bir örnek verecek olursak, Ülkenin en önemli kurumlarından Çaykur’un geçmiş ve bu günkü bilançolarını bir inceleyin.
Yüksek kazançtan, yüksek zarara nasıl adım attığını göreceksiniz.
Bu kurum inceleme altındayken kazanç beyan ederdi, şimdi zarar beyan ediyor.
Hükümetin Bakanlıkları, iktidarın belediyelerine kamp kuran bir güruh var.
Onların onayı olmadan, onlar devreye girmeden ihale almak, kamuya iş yapmak adeta imkansız.
Bunu ben söylemiyorum, yılların müteahhitleri, yılların gıda temincileri, yılların tüccar ve sanayicileri söylüyor.
Türkiye Genelinde adını gizli tutan vergi rekortmenleri bir yana, illerde adını açıklamayan ama büyük paralar kazananların gerçekten isimlerini neden gizlendiklerini anlamlandırmaya çalışırım her yıl.
Zira genelde adı açıklanmayan kişi ve kurumların meşguliyet alanları ‘Menkul sermayi iradı’ olarak adlandırılır ya, o alana odaklanır araştırmaya çalışırım.
Bu sınıfa giren insanların neden adlarını gizlediklerini yorumlamaya gayret ederim.
Birden bire zenginleşti, noktasında gözlerin üzerlerine çevrilmemesini istemeleri ilk ihtimaldir.
İkinci ihtimal, 100 bine kapattığı arsayı 3 hafta içinde 500 bine satma becerisi olabilir mi sizce?
Siz de diyeceksiniz ki, kirli yollarda el edilen gelir zaten beyan edilmez.
Haklısınız.
Belediye hesabına 100 bin TL yatırarak mülk sahibi olan kişi, bunu satarken 500 bin liralık satış sözleşmesi yapacak değil ya..
Tabii haksızlık etmeyelim.
Gelirinin, kazancının vergisini tam olarak ödediği için kendini rekortmen saflarında bulan insanlar da vardır. Onların ise isim gizlemedeki kaygıları aşağıdaki gibi olabilir mesela;
1- Mütevazı görünmek isteyip, kamuoyunda ön plana çıkmaktan çekinenler,
2- Eş, dost ve akrabanın, “borç istemesinden” uzak durmak isteyenler,
3- Dernek, vakıf ve benzeri yerlerin davetiye satışı, bağış gibi aramalarına muhatap olmamak,
4- Hırsızlık, şantaj, terör gibi sevimsiz olaylara muhatap olmaktan kaçınmak,
5- Çalışanlardan gelebilecek zam talebi,
6- Vergi şampiyonluğu sıralamasında bir önceki yıla göre sıra dışı aşağı ya da yukarı yönde hareket edenler. Buna ani zenginleşme ya da fakirleşme de diyebiliriz.
Tamam bunlar makul gerekçeler olabilir.
Ama sermayesinin tamamı kamuya ait kurum ya da kurumların adını gizli tutmaya çalışmasının ise bana göre tek bir nedeni vardır;
“Türk Milleti’nin üzerine fazla gittik ve büyük paralar kazandık. Adımızı açıklarsak, vatandaş ödediği faturalardaki rakamlara daha çok odaklanır, maliyet-satış konusunda daha çok kafa yorar ve iktidara tepkiler artar..”
Siz biliyor musunuz, ya da aklınızdan geçiyor mu başka bir neden..
Nasılsa son yıllarda kamuda şeffaflık ortadan kaldırılmadı mı?
Kamu kuruluşlarının kahır ekseriyetine artık Sayıştay denetçileri uğrayamaz hale gelmedi, getirilmedi mi?
80’li yıllardı.
Vergi rekortmenleri listesi önüme geldiğinde ilk sırada bir isim dikkatimi çekti, kamuoyu tanımıyordu kendisini.
Vergi Dairesini arayıp rekortmenin işyeri adresini istedim.
İşyerine gidince şaşkınlığım bir kat daha arttı.
Düvenönü kesiminde, 4 metre uzunluğunda 2 metre genişliğinde bir dükkan.
İşletmeciye, “Kayseri’nin vergi rekortmeni oldunuz, haberiniz var mı?” diye sorduğumda gülümsedi.
MKE Kurumunun bayisiymiş.
Dedi ki, “Benim aylık ciromu bir günde yapan kurumlar ve kişiler var. Ama onlar aldıklarına da, sattıklarına da fatura istemez ve kesmez. Ben ise, gelen her ürünü faturalı alır, faturalı satarım. İşte benim rekortmen olmamın altındaki sır bu..”
O zamandan bu yana inanmam, vergi rakamlarına.
Zira Maliye, kümesteki kaza yükleniyor, kafasına göre takılan kazları ise görmezlikten geliyor..

Yazarın Diğer Yazıları