Ahmet ZORLU

UYUMAK.

Ahmet ZORLU

Eğer bir ülkede, 1 kütüphane inşaatına karşılık 10 yeni cezaevi inşaatı çıkıyorsa karşınıza, kütüphaneler sinek avlarken, cezaevleri tıklım tıklım ise..
Yer yokluğu yüzünden az cezası kalmış mahkumlar salıveriliyorsa..
O ülkede suç kavramı, adalet kavramı yeniden ele alınmalıdır..
Eğer bir ülkede, okul sayısından daha fazla icra dairesi, üretime dönük yatırımdan daha fazla, yeni mahkeme ve adliye binası açılıyorsa, o ülkenin ferdi ülkesinde tüten fabrika bacaları yerine, yönetenlerin lüks sarayları, yalıları ile övünür hale gelmişse, bilim ve fen öğreten okullarının birkaç katı din adamı yetiştiren okullar açılmışsa, o ülkede yönetim anlayışında sakatlık var demektir.
Eğer bir ülkede, taşı sıksa suyunu çıkaracak diplomalı gençler, sabahtan itibaren çay ocaklarını, iş kurumunun çevresindeki dinlence mekanlarını, kahvehaneleri dolduruyorsa, o ülkede işsizlik sanılanın çok çok üzerine çıkmış demektir.
Eğer bir ülkede Internet kullanmak, sosyal medyada chat yapmak magazin izlemek sanılıyorsa, o ülkede eğitim aileden itibaren sakatlanmış demektir.
Eğer bir ülkede, edebiyat, fen, fizik, kimya, matematik alanında üniversiteyi bitirmiş ve öğretmen olması gereken gençler, polis okullarının kapısında kuyruğa giriyor, infaz koruma memuru olmayı göze alabiliyorlarsa, 6 ayda bir binlerce infaz koruma memuru ve polis işe alınıyorsa, o ülkede demokratik standartlar risk altında demektir.
Eğer bir ülkede, Cumhuriyetle birlikte oluşturulan askeri okullar bir gecede milli eğitime, askeri sağlık kurumları bir gecede sağlık bakanlığına aktarılıyor, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin beyin takımını yetiştiren harp okulları bir gecede kapatılıyor ve YÖK’e bağlı sıradan bir eğitim kurumu haline getiriliyorsa, o ülkede değerler ile oynayan bir iktidar var demektir.
‘Bir yanlışı defalarca deneyip doğru sonuç alacağını sanmak ahmaklıktır’ ilkesini bir kenara itip, ısrarla cari ekonomik uygulamaları bir kenara koyan, afla, rüşvetle, yardımlarla iktidarını sürdüreceğine inanıyorsa yönetenler, bilin ki o ülkenin geleceği tehlikededir.
Eğer bir ülkede, yıllarını vererek oluşturduğu işyeri bir gecelik kararla yurttaşın elinden alınıp havuza atılıyor, başına kayyum olarak partili bir idareci atanıyorsa, o ülkede sermaye güvencesi yok demektir.
Eğer bir ülkede yönetenler, Medyayı toplumu uyuşturmak için gerçeklerin üzerini örtmek için kullanmaya başlanmış ise.
Ve eğer bir ülkede, çocuğunuzu istediğiniz eğitim kurumuna yazdırıp, kaliteli bir eğitim alması için seferber olma hakkınız bile kalmamış, ilçe milli eğitim müdürlerinden başlamak üzere yönetim camiası çocukların İmam-Hatiplere yönlenmesi konusunda çaba sergiliyor, irade dışında buraya öğrenci aktarılıyorsa, geleceğimiz dinamitleniyor demektir.
Ve eğer bir ülkede insanların kahır ekseriyeti, herkesin temsilcisi olması gereken, Cumhurun Sesi, hak aradığı makam, ülkenin ve rejimin güvencesi olarak artık Cumhurbaşkanlığı Makamını görmüyorsa, O makamdaki insan çıkıp kendisi gibi düşünmeyen kitleleri aşağılayıp, muhalefete ağza alınmayacak hakaretler ediyorsa, Cumhur Başsız kalmış demektir.
Peki yargıdan başlayalım;
Bir gecede binlerce hakim ve savcıya görevden al çektirilip, binlerce yenisi işe başlatılıyor mu?
AYM bile ‘Bana Ohal mağduriyeti ile gelme’ diyerek hak arama kapısını millete kapatmış mı?
Kahvehaneler, çay ocakları, sokaklar, parklar işsiz insanlarla dolup taşıyor mu?
Hamallık yapan iktisatçılar, pazarcılık yapan fizikçiler, amelelik yapan öğretmenler ülkesi olduk mu?
Ülke ekonomisine yön veren kurumlar tek tek el değiştirmeye başladı mı?
Turizmde eş değer ülkelerin onda biri kadar turist bile alabiliyor muyuz?
Ülkenin her yerinde yeni cezaevleri inşa edilirken, tek bir fabrika açıldığını duydunuz mu?
Eğitimde, sağlıkta, adalette, sosyal yaşam ve demokrasi liginde sürekli geriliyor muyuz?
İhracatımız yerinde sayıyor mu?
Bizi yönetenlere, Avrupa başta olmak üzere ekonomisi güçlü çağdaş dünyanın kapıları bir bir kapandığı için, Afrikanın kabile devletleri ile zevahiri kurtarmaya çalışılıyor mu?
Tarımda kendi kendine yeter ülke olmaktan çıkıp, ABD’nin, Rusya’nın en büyük buğday pazarı haline geldik mi?
Ahırlar ve hayvancılık tesislerimiz boş dururken et ve canlı hayvan ithalatında Avrupa birincisi, dünya ikinci haline geldik mi?
Bir anlık efelenme ile ilişkilerimizi sıfırladığımız İsrail gibi, Rusya gibi ülkelerin dayatmalarını kabullenmek zorunda kaldık mı?
Ülkenin sınırları yolgeçen hanı gibi delik deşik edilmiş, her cinsten, her milletten insanın yerleştirildiği bir ülke miyiz?
Fiyatlarda dünyada birinci, ücretlerde ‘Ucuz işgücü Cenneti’ olarak anılıyor muyuz?
Ve yönetenlerin beynine değil gölgesine bakarak ‘hayranlık’ naraları atıyor muyuz?
Her olumsuzluğa bir sorumlu dış güç uyduruyor, olumsuzlukların üzerine kahramanlık türküleri ile gidileceğini sanmaya devam ediyor muyuz?
Güneş battı, uyku saati diyeceğim ama, zaten milletçe uyuyoruz.

Uyanık olsaydık bu noktada olur muyduk?

Yazarın Diğer Yazıları