Ahmet ZORLU

TASARLAYARAK..

Ahmet ZORLU

Hukukta, ‘Taammüden’ olarak yer bulur.

Yani tasarlayarak anlamındadır.

Eğer bir cinayet suçundan hakim karşısında iseniz, hakim cinayeti tasarlayarak mı yoksa ani bir refleks ya da tahrik sonucu mu işlediğinize bakar, hapis cezasını buna göre verir.

Tabii ki, tasarlayarak cinayetin cezası daha ağırdır.

Günlerdir, haftalardır, aylardır, belki de yıllar oldu yazıp çiziyoruz.

‘Ekonomide uçuruma gidiyoruz’,  ‘Demokrasi kavramı sadece adımızda kaldı, gittikçe totaliter bir yapıya doğru evriliyoruz’  ‘ ve ‘Adalet kavramı her geçen gün zedeleniyor, yargı bağımsızlığını yitirdi’ diye..

Ama bu üç ana konuda önlem alması, düzenleyici uygulamaların önünü açması gereken yönetim erki, uyarıları dinlemediği gibi, uyaranları yok saydığı gibi, bazı etkili beyinleri mahkum etti, bazı etkili kalemleri gülünç gerekçelerle içeri attı, bazı etkili siyasi isimleri itibarsızlaştırmak için elinden geleni yaptı.

Bu günkü yönetim anlayışı ile yola çıkanların büyük bölümü artık yoklar. Kimi köşesine çekildi, kimi pusuya yatmış milletin biraz daha sıkıntıya düşmesini, böylece kendisine siyaseten bir cephe oluşturacağına inanıyor.

Bu hengamede, demokrasinin iç edilmesini, ekonomik gerçeklerin tersyüz edilerek millete servis edilmesini, yargının toplum vicdanını kanatan kararlarını alkışlamayı kendisine görev edinmiş bir başka alan var.

Basın da diyebilirsiniz, yaygın medya da diyebilirsiniz, yandaş ve taraflı medya grupları da diyebilirsiniz.

Hani şu Gezi Olayları sırasında  ekrana penguen koyan kanallardan bahsediyorum. Gezide oluşan ortak tepkiyi devlete karşı bir kalkışma olarak sunan,  “Camide içki içildi, Kabataş’ta Başörtülü bacımızın üzerine idrar yapıldı” gibi yalanları koro halinde seslendiren ve o günden bu yana kamu bankalarından aldıkları yüksek rakamlı ilanları bastıkları gazeteleri iktidar belediyelerine toptan satarak hayatiyetlerini sürdüren, okunmayan trollerin köşe yazarı olarak taltif edildiği, olmamışı olmuş gibi sunan, korodan bahsediyorum.

Bunların işlediği suçlar, söyledikleri yalanlar, ‘Taammüden’ işlenmiş suç şeklinde değerlendirilebilir mi?

Yoksa, ‘Yardım ve yataklık’ olarak mı değerlendirmeliyiz.

Bu yayın organlarının gazete görünümlü paçavralarının en büyük müşterisi Ankara, İstanbul gibi büyük kentlerin belediyeleri idi.

Ondandır, İstanbul Seçimlerinin iptal edilmesi için yırtınmaları, kıvranmaları.

Zira boğazlarına bağlanan en büyük hortumdan su gelmeyecek artık.

Ondandır, ‘Mutlu musun İmamoğlu’ manşetleri atarak, toplumun kamplaşması, kutuplaşması adına ellerinden geleni ardına koymamaları.

Demokrasinin en temel kuralı, Millet İradesidir.

O da sandıktan çıkar ve 5 yılda bir tecelli eder.

YSK bu anlamda tarihi bir sorumluluğu yerine getirme arefesindedir ve baskıdan bunalmıştır.

Diyor ki YSK Başkanı, “Şu andan itibaren seçimlerle ilgili itirazları karara bağlarken, yargısal bir faaliyet yürütüyoruz. Herkesin bu bilinçle kararlarımızı beklemesi lazım..”

Anayasamız da diyor ki, “Yargılaması devam eden bir konu hakkında, mahkeme heyetini müspet veya menfi yönden etkileyecek yayın yapılamaz..”

Ama maşallahı var, yerli dizi gibi her tv kanalında her akşam “YSK’nın kararı ne olacak” bahisleri açılıyor.

Ben söyleyeyim;

YSK baskılara boyun eğip İstanbul Seçimlerini iptal ederse, Türk Ekonomi Gemisi bir daha yüzdürülememecesine karaya oturur.

Bundan sonra yapılacak hiçbir seçimde, vatandaş gönül huzuru ile sandığa gidemez. Verdiği oyun verdiği yere sayılıp sayılmadığına hep şüpheyle bakar.

Yenilenecek İstanbul Seçimlerinde Millet İttifakı oyunu artırarak çıkar ve Sayın İmamoğlu bu kez de yüzde 60 ile o koltuğa yeniden oturur.

Sadece o kadar mı;

Sayın Cumhurbaşkanına 2023’te yapılacak seçimde,  güçlü bir rakip yaratılmış olur ve seçimler zamanında yapılsa bile  4,5 yıl birileri ‘İmamoğlu Kabusu’ ile yaşamak zorunda kalır.

Yazarın Diğer Yazıları