Ahmet ZORLU

SEÇENEK

Ahmet ZORLU

23 Haziran gecesinden bu yana karşılaştığım her 10 kişiden 9’unun ortak sorusu, “Bundan sonra ne olacak?” şeklinde.

Aklımın yettiğince ve dilimin döndüğünce anlatayım bundan sonra ne olacağını.

Sayın Cumhurbaşkanı, Devlet Bahçeli’nin çabaları ile fiili durumun hukuki duruma getirilmesi sözleriyle başlayan ve tek adam rejimine dönüşen bu sistemin yeniden ‘Parlamenter Demokratik Sistem’le takas edilmesi için çalışacak ve Bahçeli yükünden kurtulmayı deneyecek.

Zira;

Eğer getirilen bu ucube, melez Burhan Kuzu Anayasası olmasaydı ve her parti kendi adayı ile 31 Mart seçimlerine girseydi, AKP Ankara’da da, İstanbul’da da, Antalya’da da bu gün belediye başkanlığı seçimini kaybetmeyecekti.

İki,  yine Sayın Cumhurbaşkanı köklü bir vitrin düzenlemesi yapmak zorunda.

Kerameti kendinden menkul, şişirile şişirile helyum gazı deposuna dönen bazı adamları, bulunmaları yere göndererek partisini genç, dinamik, kültürlü, Türkiye ve Dünyayı bilen insanlarla yeniden yapılandırmak durumundadır.

Süleyman Soylu, Mehmet Özhaseki, Berat Albayrak ilk değerlendirilmesi gereken isimler. Seçimlerde milletin kafasının karışmasına ve sarfettikleri sözlerle de midesinin bulanmasına neden olan isimler de var.

“Bir şeyler oldu, tam olarak ne oldu bilmiyoruz ama bir şeyler olduğunu muhakkak” sözleriyle siyasi tarihe geçen genel başkan yardımcısı, Trabzon Halkı’nı Pontus olarak nitelendiren Esenler Belediye Başkanı ve daha onlarcası.

Ve tabii ki, Bakanlar Kurulu.

Sayın Cumhurbaşkanının Oteller Zinciri Sahibinden, Özel Okullar Zinciri Yönetim Kurulu Başkanından, ABD Gıda Tröstü’nün Türkiye temsilcisinden bakan olmayacağını sanırım bir yıllık zaman diliminde çok net olarak gördü.

Yani kabine revizyonu da kaçınılmaz görünüyor.

Sadece bu kadar mı.

Ben söyleyeyim, kuracakları siyasi partinin genel merkezini bile kiralayan Ali Babacan, Mehmet Şimşek gibi isimler, ilk çalışmayı bir anketle başlattılar. Halka “Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi mi, yoksa Demokratik Parlamenter Sistem mi” diye sordurdular.

Kahır ekseriyet güçlü bir parlamento konusunda görüş belirtti.

Nitekim Sayın Babacan ve arkadaşları da yola çıkarken, “Demokratik Parlamenter Sistemin yeniden getirilmesi” taahhüdünü kuruluş beyannamesinin ilk maddesine koyacaklar.

Sadece bu kadar mı, Sayın Cumhurbaşkanı eğer bir sonraki seçimi ve bir sonraki seçimden de galip çıkmayı planlıyorsa, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yeniden yapılandırmak, okulu ile, hastanesi ile, kışlaları ile güçlü bir konuda getirmek durumundadır.

Üniversiteleri yeniden özerk konuma getirmek ve partizanlığın değil, ilim ve bilimin ışığını yeniden üniversitelerimizde yanmasını sağlamakla yükümlüdür.

İlk ve orta öğretim sistemini oyuncak haline getiren anlayışa dur demek ve köklü, değişmez bir eğitim sistemini hayata geçirmek gibi tarihi bir sorumluluk vardır omuzlarında.

Yaptırılan devasa Adliye Binalarına Adaletin yeniden yerleştirilmesi gibi tarihi bir beklenti içindedir Türk Milleti.

Ve en önemli konu.

Artık kamuda yandaşa kadro anlayışının son bulması ve liyakat sisteminin kasaba belediyesinden, Cumhurbaşkanlığı Külliyesine kadar her alanda hakim duruma getirilmesi bu milletin en önemli beklentisidir.

Tabii ki, tasarruf, hayatın her alanında tasarruf.

Artık bu millet görkemli saray sofraları görmek, sonradan görmelerin vicdan sızlatan şaşaasına tanıklık etmek  istemiyor.

Bu millet, aynı kente aynı amaç için gidecek 3 bakanın ayrı ayrı özel jetlerle değil, tarifeli uçakla gitmelerini umuyor ve bekliyor.

Elbette, düşünce hürriyeti, basın özgürlüğü olmazsa olmazları olmalıdır bu iktidarın.

Artık, birilerinin kaçamak haberlerine yayın yasağı getirilmesi yerine mahkemelerimizin düşünce hürriyetini güvence altında tutan kararlara imza atmasının zamanı geldi de geçiyor bile.

Ve gelelim din tüccarlarına.

Hani İstanbul’da kamp kuran, hiçbir iş yapmadan yalılarda, villalarda, şatolarda yaşayan din baronlarına.

Hani adayınız Binali Yıldırım’ın da ziyaret ederek himmet ve ihsan talebinde bulunduğu,  Aydınlık İslam yerine karanlığı, korkuyu topluma empoze ederek kurdukları görkemin devam etmesine çalışan din baronları var ya onlara.

Adalet ve Kalkınma Partisi ve diğer siyasal oluşumlar,  hepsi birer Fetö’cük olan bu karanlık yapıları da Cumhuriyetin, Demokrasinin, İlimin ve Bilimin aydınlığında eritmek zorundadır.

Zira onlar aydınlıktan korkan, cahile cennet ve huri pazarlayarak palazlanan zavallılar güruhudur ve Yüce Dinimize en büyük zararı bunlar vermektedir.

Eğer, Sayın Cumhurbaşkanı ve yol arkadaşları yukarıda az bir bölümünü sıralamaya çalıştığım konuları tek tek ve hızlı bir şekilde ele alır ve toplumu tatmin edici düzenlemeler yaparlarsa, hepsinden önemlisi “Evet demokrasinin ayarları ile oynayarak yanlış yaptık” demeyi göze alırlarsa iktidar için geleceğe dair olumlu bir tablo ortaya çıkar.

Ama ben yaptım oldu anlayışı devam ederse, ben söyleyeyim Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde masasını toplayan ve Ali Babacan’ın, Abdullah Gül’ün işaretini bekleyen çok sayıda milletvekili var.

…..

Burada değinmeden geçemeyeceğim yerel bir konuya da vurgu yapmadan edemedim.

Beyler biliyorsunuz Kayseri’nin iki takımından birini toprağa gömdük, elimizde bir kulüp kaldı.

Kayserispor.

Bu günlerde enteresan gelişmelere tanık oluyoruz.

Geçmişte Recep Mamur’un yaptığının aynısını mevcut Başkan Erol Bedir yapıyor ve kulübün gelirlerine temlik koyuyor.

Sonra da “Buyrun beyler başkanlık koltuğu boş, kim istiyorsa otursun” diyor.

Sayın Vali, Sayın Büyükşehir Belediye Başkanı ve Sayın İş Dünyası yöneticileri, Kayserispor’u artık birilerinin sopası olmaktan kurtaralım lütfen.

Recep Mamur’un, Erol Bedir’in ve perde gerisinde hala Kayserisporu kullanan Sayın Mehmet Özhaseki’nin samimiyet testinden geçirilmesinin günü geldi de geçiyor bile.

Hastanelerinin, Tesislerinin ve villalarının kaçak bölümlerini yasal hale getirmek adına, onlar için özel yasalar çıkarıldı. İşlerini hallettiler. Şimdi de ya verin paramızı, ya da karışmayın işimize öyle mi?

Kayseri ve Kayserispor kimsenin oyuncağı, elinin sopası değildir, olmamalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları