Ahmet ZORLU

REJİM.

Ahmet ZORLU

Yeni, daima heyecan verir.
Yeni bir gömlek hediye gelmiştir, açıp giyene kadar içiniz içinize sığmaz, açıp denedikten sonra ya sık giydiklerinizden biri olur, ya da bir daha sırtınıza geçirmezsiniz.
Yeni bir ayakkabı almışsınızdır, rengi, markası, modeli muhteşem. Ama ayaklarınızı ilk günden yara eder, çare yoktur giyilecektir, o kadar para sayılmıştır.
Yeni bir işe gireceksiniz, başlayana kadar içiniz içinize sığmaz, ama bazen ilk günden başlar hayal kırıklıkları. Ya bırakırsınız, ya da ‘Kader’ diyerek , ayaklarınız geriye gide gide devam edersiniz çalışmaya, çaresiz..
Yeni bir seçim mesela, heyecan uyandırır sorumlu yurttaşta.
Çünkü onun oyu hizmetedir, liyakatadır, sorumluluk sahibinedir.
Beğenmediyse, bir önceki seçimde oy verdiğini, başkasını tercih eder.

Bazen ucuz diye, albenisi yüksek diye ınterneti kullanarak alış-veriş yaparsınız beklediğiniz ürün yerine hayal kırıklığı çıkar gelen paketten.
16 Nisan Referandumu ile Türkiye’ye biçilen ve OHAL uygulamaları ile provaları tamamlanan yeni bir takım elbise giydirdi bu milletin çoğunluğu Türkiye’ye..

Ama 5 yılını doldurmadan, Internet alış-verişinden çıktığı gibi bir hayal kırıklığı  yaşıyor Türk Milleti.
Dünyada pek eşi benzeri olmayan, ‘Partili Cumhurbaşkanlığı’ diye önümüze konulan bir rejime, toplumun yarısından bir fazlası ‘Evet’ dedi.

Göreve getirilen isim, yeni rejimi ‘Hızlı karar alabilme yeteneğine sahip bir iktidar’ olarak özetliyordu getirenlere.
Artık Yasama da, Yürütme de, Yargı da, Sosyal Devlette, Dış politikada, yatırımda, bütçede, Bürokraside, Eğitim de, Sağlıkta, Ekonomide tek adam ne derse o oluyor.
Sizi bilmem ama ben ilk kez uygulanan  bu ‘yeni’ karşısında biraz endişe duyuyordum, duymaya devam ediyorum.
Zira geride kalan zaman diliminde gördük ki,  hızlı kararlar alınıyor, ama alınan kararların uygulanabilirliği yok, lafta, sözde, yazıda kalıyor.

Bu güne kadar, kaderini tek adama ipotek etmiş hiçbir ülke refaha ermemiş, felakete maruz kalmıştır.
Türkiye’de yaşayan 72 Miletten sığınmacı bir yana, gidin Yunanistan’a, İtalya’ya, Fransa’ya, İngiltere’ye, Almanya’ya. Tamamında, ülkelerine gelen ve ‘Yeni’ ambalajından sarmalanan tek adam rejimlerinden kaçıp, çok adam rejimlerine sığınan mülteci, sığınmacı kimlikli insan toplulukları görürsünüz.
Zira bazen topluma ‘yeni’ diye sunulan uygulamaların, yıllar, belki yüzyıllar önce sandıklara kaldırılmış ve tozu alınarak yeni diye yutturulmuş bir uygulama olduğunu görürsünüz.
Bize dayatılan bu yeninin de, uygulandığı ülkelerde, eskisinden acı ve vahim sonuçlar verdiği gerçeği ile karşılarsınız.
O nedenledir ki, getirilen bu ucube rejim konusunda ben, 16 Nisan’da kaygısını sandığa yansıtan ama azınlıkta kalanlar gibi düşünüyorum.
Zira son 10 yıla baktığımızda bu ‘yeni’nin ülke üzerinde, toplum üzerinde yaptığı provaları hatırlarsanız, siz de aynı endişeyi hissedeceksiniz.
Şöyle bir bakın dünyanın doğumuzda kalan bölümüne, sonra da batımızda kalan bölümüne.
Doğuda kalan bölümündeki rejimlerin kahır ekseriyeti, bize ‘yeni’ diye sunulan rejimlerin benzerlerince yönetiliyor.
Batısında kalan ülkelerin kahır ekseriyetinde ise bizim beğenmeyip çöpe attığımız ‘Parlamenter Demokrasiler’ mevcut.
Ve güzel ülkemin Doğusundaki ülkelerden kaçanlar ne hikmetse, güzel ülkemin batısında kalan ülkelere sığınıyor.
Siz hiç Suriye’de rejimin baskısından kaçıp Suudi Arabistan’a, İran’a, Irak’a sığınan mülteci gördünüz mü?
Ya da Pakistan’dan, Afganistan’dan kaçıp Katar’a, Birleşik Arap Emirliklerine sığınanı.
12 Eylül Askeri Darbesinden sonra bile iktidarı ele geçirenler 5-6  komutandı ve kendilerine ‘Güvenlik Konseyi’ adını vermişti.
Ama ülkemde şeklen bir kabine, şeklen bir meclis var ama tek söz sahibi 24 Haziran’da seçtiğimiz Sayın Cumhurbaşkanıdır.

Daha 5 yılını doldurmadan yaşanan rahatsızlıklar da tek adam uygulamasının güzel ülkemde tutmadığını ortaya koyuyor.

İktidar Partisinde bile rejimin revizyona ihtiyaç duyduğu seslendirilirken,  bu ucube sistemi Türkiye’ye dayatan Sayın Devlet Bahçeli hala ‘Tek adam’lıkta ısrarını sürdürüyor.

Bu güne kadar tek adam uygulamalarından rahatsızlık duymayan kimseyi görmedim.

Yani yeniden Parlamenter Demokrasi isteyenlerin oranı çoktaaan yüzde 70’leri buldu.
Dilerim ben yanılırım, dilerim özür dilemek zorunda kalırım ama, galiba ‘Elim kırılsaydı da oy vermeseydim’cilerin sayısının da önümüzdeki dönemde, ekonomik sıkıntı ile birlikte artmaya devam edeceği çok açık.

O halde yanlışta ısrar etmek anlamsızdır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne seçtiğimiz 600 kişi, partisine bakılmaksızın derhal, hem de tatilini bırakıp toplanmalı ve bu ‘tek adam’ ucubesini ‘çok adam’lı hale getirecek düzenlemeleri yapmalıdır.

Bu, meclise milletin verdiği bir sorumluluk olmaktan çıkmış, bir zorunluluğa doğru hızla ilerlemektedir.

Ayakkabı ayağı sıkıp yara etmenin ötesine geçmiş, ayak kangren olmaya doğru hızla ilerlemektedir.

Benden uyarması.

Yazarın Diğer Yazıları