Ahmet ZORLU

ÖZGÜRLÜKMÜŞ..

Ahmet ZORLU

Hayır kardeşim..

Ben farklı düşünüyorum.

Toplumda yaşamanın belli kuralları vardır ve bunlara insani olarak riayet, insanlığın esasındandır.

Cumhuriyetle elde ettiğimiz, toplumsal hassasiyetlerimiz yok edildi.

Bunların başında kılık-kıyafet gelir.

Çıkın Kayseri’nin Sahabiyesine, İstanbul’un Esenlerine, Ankara’nın Hacı Bayram’ına.

Sakal neredeyse artık zorunlu hale geldi.

Entarilisinden, şalvarlısına, yakasız gömleklisinden burkalısına.

Her Tarikatın örtünme biçimi farklı.

Parmaklardaki yüzükle tanıyorlar cemaat mensupları birbirini.

Menzil Şeyhi kurduğu hastaneyi teftiş ediyor, arkasında bir karış sakallı, takkeli doktorlar “Gavsım” diyerek tekerlekli sandalye sürüklüyor, oturmaya karar verdiğinde altına çekecekler.

Sormak gerekmez mi o doktora, “Madem bu kadar büyük güce sahip şeyh efendiniz, hastaneye ne gerek var, sevkedin şeyhinize gelecek hastayı, üflesin iyileştiriversin” diye.

İnancın bu kadar sömürüldüğü bir başka dönem hatırlamıyorum.

Kusura bakılmasın ama, biraz da Türkiye’nin geldiği, getirildiği bu noktadan biz demokratlar, biz cumhuriyetçiler, bir çağdaşlıktan yana olanlar da sorumlu değil miyiz?

Kolayımıza geldiği için uzattık sakalları.

Serin tutuyor diye çektik şalvarları.                           

Müdürlük-Şeflik verirler diye ayak uydurduk “Kadın dediğin evinde oturmalı” söylemlerine.

Kendi konumumuz için çocuklarımızın geleceğini hiçe sayıp, parmaklarıyla gösterdikleri okullara götürüp kaydettirdik çocuklarımızı.

Yapmayın efendiler, kıymayın güzelim Türkiye Cumhuriyetine.

Baksanıza, çakallar sürüsü haline geldiler.

15 Temmuz’da başkaldırdılar, Cumhuriyete, Demokrasiye..

Ama ders almadık.

Hala bakanlarımız, adaylarımız iktidarın, onların dizlerinin dibine çömelip himmet dilemekle olunacağını sanıyorlar.

Açlık, işsizlik, bozulan ekonomi, iflaslar, intiharlar, kadına şiddet, eğitimdeki vahamet, Türkiyemin getirildiği Ortadoğu Bataklığının kenarı..

Hiç konuşulyor mu bunlar.

O halde, gelin bir seferberlik başlatalım.

Çağdaşlığa ilk adımdan, traş olmaktan başlayalım.

Ütülü pantolonlarımızı, kolalı gömleklerimizi çıkaralım gardroplarımızın derinliklerinden.

Sabah sokağa çıkarken, bina görevlimizden başlayıp, tramvay durağına kadar karşılaştıklarımıza ‘günaydın’ diyelim, ‘merhaba’yı esirgemeyelim.

Kendisini taşımakta zorlanan yaşlı amcayı, teyzeyi karşıdan karşıya geçirip kendisine sağlık dileyelim, güler yüz gösterelim ve hayır duasını alalım.

Toplu taşım araçlarında, cep telefonlarımızla Chat yapmak yerine, geceden  hazırlayalım, yolculukta okuyacağımız kitabımızı.

Aydın, Aydınlık Türkiye’nin varlığını, bir kez daha gösterelim dosta-düşmana.

Kamu kuruluşlarındaki yönetenler, özellikle seçilmiş yöneticiler, çalışanların kılık kıyafetini yasalar ve genelgelerin öngördüğü düzeye getirsin.

Katı, yasakçı uygulamalarla değil, sıcak ve sempatik bir görünümle fethedelim yeniden gönülleri.

İnancı gereği örtünen annelerimizi, kardeşlerimizi tenzih ederim.

Ama taktıkları türbanı bağlama biçimi ile irtibatlaşan, parmağına taktiği yüzükle birbirini tanıyan, yani örtünmeyi, sakalı, şalvarı örgütlenme için kullananlara karşı da dikkatli olalım.

Aksi takdirde, Kayseri eski milletvekilinin söylediği gibi, “Eğitim oranı arttıkça partimizin oyları azalıyor” kaygısıyla, cehalet yükselen değer olmayı sürdürecek,  toplumun, çocuklarımızın, geleceğimizin eğitimle bağları tamamen koparılacaktır.

Benden uyarması..

Yazarın Diğer Yazıları