Ahmet ZORLU

ÖLÜME TERKETMEK..

Ahmet ZORLU

Farkında mısınız?
Ekonomiyi ağır ağır ölüme terk ediyorlar..
Yüksek Enflasyon.
Yüksek Devalüasyon. 
Yüksek işsizlik.
Yüksek fakirlik.
Yüksek İsraf.
Yüksek Cari açık.
Buna dayanmak mümkün mü?
Geldiğimiz nokta, yani ülkenin getirildiği nokta bu maalesef..
İktidarın her uygulaması sanki belli kesimler için gündeme geliyor.
Bakınız, konut satışı patlamasından bahsediliyor.
Biliyor musunuz, düşük faizli kredi için Ali Hasan’a, Hasan Ali’ye evini satarak kredi kullandı. 
Aldığı krediyi altına ve dolara yatırdı.
Bu yolu kullanarak 500 bin lira kredi alan ve parasını altına, dolara, avroya yatıran bir fırsatçının kazancını varın siz hesap edin.
Emniyet Müdürlükleri, Mali Şubelerinin Tapu Müdürlükleri ile işbirliği yaparak bu büyük vurgunu ortaya çıkarması gerekir.
Göreceksiniz, bu ahlak yoksunu güruhun içerisinde kendi ekonomik geleceğini, ülkenin geleceğinin önünde tutan ne isimler çıkacaktır.
Bakınız, bir ülkede 3 kurum kalabalıksa o ülkenin çok büyük sorunları vardır.
Bu üç kurumdan biri hastaneler.
“Hastaysanız bile hastaneye gelmeyin” diye yalvarıyor mu uzmanlar, yalvarıyor. 
Buna rağmen hastaneler tıklım tıklım mı?
Tıklım tıklım.
İkincisi Hapishaneler.
90’ın üzerinde yeni hapishane yapılmasına rağmen, cezası azalanlar salıverilecek kadar hapisheneler dolu mu, dolu..
Hatta Sanayi Bakanımız çıkıp “Yerli ve Milli elektronik kelepçe” tanıtıyor mu, tanıtıyor.
Üçüncüsü Kahvehaneler.
İşsizliğin diz boyu olduğu ülkede, insanlar kahvehanelere gitmiyor belki ama, pandemi süresinin geçmesini iple çeken kahvehane işletmecilerinin varlığı bir ülke gerçeği maalesef.
Çünkü ülkede dolar düz hesap 7,5 lira.
Çünkü ülkede avro düz hesap 8.75 lira.
Çeyrek altın, hani şu 2002 yılında 22 liraya aldığınız çeyrek altın 850 lira sınırına dayandı.
Yukarıdaki verilere rağmen, ülkenin ekonomi yönetimi komalık hastaya aspirinle müdahale ederek sorunu çözmeye  çalışıyor.
Ben söyleyeyim,  geldiğimiz noktanın nedenini.
Ekonomik anlamda kumandayı elinde bulunduranlar “Hızlı toparlanma Masalı” ile yıllardır ekonomimiz üzerinde kumar oynadılar.
Yapılan yatırımların getirisine, götürüsüne bakmadılar.
Dünyadaki paranın bolluğunu fırsat bilerek borçla ve ederinden çok daha pahalı  küprüler, yollar, hastaneler inşa ettiler.
Bununla birlikte, ülkenin Cumhuriyet Tarihi boyunca elde ettiği fabrikaları, limanları, şirketleri, kamunun malını, mülkünü 70-80 milyar dolara sattılar ve bunu da lükse, görkeme, şaşaaya yatırdılar.
Ülkenin kaderini tek adamın iki dudağı arasına mahkum ederek, geleceğimizin ipotek altına alınmasının zeminini hazırladılar.
“İhtilaf halinde İngiliz Mahkemeleri yetkilidir”  yazılı sözleşmelere imza attılar. 
Kayırılan bir avuç zenginleştirilmiş vurguncu zihniyetle el ele vererek hem kazandılar, hem onlara kazandırdılar.
Gelinen noktada,  bu kadar yüksek devalüasyon ortamında üretim yapamayacak sektörleri de görmezlikten geldiler.
Ülkede, yeni haftaya zam yaparak girecek sektörlerin başında otomotiv sektörü geliyor. Bunu elektronik, Petro-kimya sektörleri izleyecek.
Bankalar, özellikle kamu bankaları şimdiden, bol keseden dağıttıkları kredilerin geri dönmemesi korkusu ile kabus yaşıyorlar.
2001 yılında yaşadığımız Yüksek Enflasyon, Yüksek Devalüasyon, Yüksek Faiz sarmalına sürüklendik.
Hepsinden önemlisi iktidar, kendisine sağlanan ‘Güven’ Kredisini hoyratça bu bir avuç yandaş için kullandı. Şimdi o krediyi millete ödeyebileceği kaynak kalmadı elinde.
Ama dedik ya, iktidar edenler buna rağmen meseleye evimizde kullandığımız buzdolabı sayısındaki artışı örnekleyerek yaklaşıyorlar.
Halkın son bir-iki haftada daha da fakirleştiğini görmek istemiyorlar.
Meselenin etrafından dolandıkça yönetenler, daha da fakirleşeceğimize de inanmıyorlar.
Daha da acı olan nedir biliyor musunuz?
Haftada bir kamuoyu araştırması yaptıran bazı yönetenler, “Meral Akşener’i Cumhur İttifakına dahil edersek oyumuz şu kadar, Muharrem İnce’ye parti kurdurursak oyumuz bu kadar artar” gibi ucuz ve sonuç alınamayacak hesaplar yaparak iktidarlarını sürdürmenin ötesinde millet adına hiçbir kaygı taşımıyorlar.
Efendiler, battık battık.
Hemen, bir gün bile geçirmeden, Türkiye Büyük Millet Meclisi, ülkenin kaderine el koymak zorundadır.
Bütün Siyasi Partilerin ortak kararı ile yeniden Parlamenter Demokrasiye adım atmak zorundayız.
Ülkenin yeniden Denge-Denetleme ilkelerini hata geçirmesi gerekir.
İsraf musluklarının derhal kısılması, yüz bin lirasını 3 hafta içinde 500 bin lira yapanların ve buna zemin hazırlayanların kulağından tutularak yargının huzuruna çıkarılması gerekir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne hesap veren bir ‘Milli Birlik” Hükümeti kurulmalı ve Dünyaya demokrasi noktasında güvence verilmelidir.
Yargının bağımsızlığı üzerindeki kara örtünün kaldırılması ve mahkemelerimizin yeniden Türk Milleti adına karar vermesi sağlanmalıdır.
Toplumsal bir siyasi arınmaya ihtiyacımız vardır.
Bu millet, çok çileler çekti.
Bu son durum çile ötesi bir görüntü oluşturuyor.
Çile çekerek de giderilemeyecek büyük bir buhran yaşıyoruz.
Bu buhran Burhan Kuzu gibi bir Dahinin! Yazdığı Anayasa Metni ile aşılamayacak kadar derindir.
Lütfen ortak akıl.
Lütfen Sağduyu.

Yazarın Diğer Yazıları