Ahmet ZORLU

NE ZAMAN?

Ahmet ZORLU

Hava kurşun gibi ağır.
Azgın bir azınlığın tekmeleri altında inleyen çoğunluğun öfkesi her geçen gün artıyor.
Yaşanılası olmaktan çıktı güzel ülkem.
Suriyeliler bile “Nereden geldik?, gelmez olaydık” demeye başladı.
Fokur fokur kaynayan bir kazan manzarası var ülkemde.
Kapak henüz atmadı, ama atmayacak anlamına gelmez.
Çoğunluğa yön vermesi, topluma umut olması gereken ülkemin muhalefet partileri, bir avuç kişilerin ego tatmin merkezine dönüştü.
İktidar ise karartma uyguluyor memlekette.
Görmüyoruz, göstermiyorlar.
Duymuyoruz, söylemiyorlar.
Bilmiyoruz, cehalet ekiyorlar.
İnsan olarak kalmamıza vesile olan umutlarımızı bile çaldılar.

İnsanlık dışı bir şeyi oldu mu yayın yasağı ile karartılıyor ibretlik vakalar..

Ama, yalanı essah gibi yutturan bir medya yapısı var, halkına düşman, besin kaynaklarına gece-gündüz kuyruk sallayan.
Yerli uçak yaptık dediler, bir türlü uçuramadılar.
Yerli araç yaptık dediler, yollar yabancı otolara tahsisli.
Nohutumuzu bile yerli olmaktan çıkardılar.
Neredeyse, sokakta teneffüs ettiğimiz havayı bile ithal edecekler.
Çünkü yerlisi kükürtlü ve dumanlı.
Oysa;
Fındık bizimdi,
Buğday bizimdi,
Çay bizimdi,
Un bizimdi.
Anadolu'da şeker,
Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu’da Pamuk,
Egede, Doğu'da tütün,
Ege’de zeytin bizimdi.
Derdimizi dökecek kağıt, bizim topraklarımızdaki fabrikalarda üretilirdi.
Fatma Teyze’nin giydiği Basma Fistanın kumaşını üreten Sümerbanklar bile artık yok.
Bırakın yüksek teknolojik üretimi, soğan üretimini bile planlayamayan bir iktidar yönetiyor ülkemi.

Suriye rejimi ile savaşıyoruz, ama buğday da ithal ediyoruz.
Uluslararası verilerden yola çıkılarak hazırlanan ‘İnsanı Yaşam Endeksi’nde, yerlerde sürünüyoruz.  

İktidarın gündeminde ise halkın ekonomisi, halkın açlıkla sınavı dışında her şey var.

Mehdi Hazretlerine hazırlamakla meşguller ülkemi.

Şeriat Anayasasından bahsedilmeye başlandı.

İkili Hukuk Sistemi diyenlerin sesi her geçen gün daha gür çıkmaya başlandı.

Eğitimin başındakiler, genç beyinlerin kafasındaki bilim kırıntılarını temizleyerek, uyduruk hurafelerle formatlıyorlar.

Ne idüğü belirsiz, sözde Alimler! okullarda ‘Kanaat Önderi’ kimliği ile zehir saçıyorlar.

Devlet Tarikat Liderinin huzurunda ayakta el pençe divan.

‘Ümmet bölünmesin’ mesajı adı altında partisinden çıkan particikleri, şeyh efendiye! şikayet ediyor.

Sahi dostlar, neler oluyor bize?.

Huzuru mumla arar olduk.
Barış ve kardeşlik bizim için birer ütopya haline getirildi..
Böylesi dönemlerde milleti uyandırmakla yükümlü aydınlar ya içerde, ya da bir şekilde susturuldu.
Tencerelerde et yerine dert kaynıyor.
Ama bakan çıkıp, “Fazla et yiyoruz, açık bu yüzden doğuyor, biraz da balık ve tavuk yiyin” diye alay ediyor bizimle.
Açlık sınırı endeksi 2 bin 500, yoksulluk sınırı 6 bin lirayı aştı ama, emekli, ama asgari ücretli açlık sınırının altında ücretle yaşatılıyor.
Ekonomik çöküşün sorumlusu ya dış güçler, ya da soğan üreticisi.
26 yıldır belediyeleri, 18 yıldır ülkeyi yöneten anlayış, kötü gidişi bile ‘başarı’ ambalajında sunuyor bu millete.
Dedim ya dostlar, bu gün de hava kurşun gibi ağır, her günkü gibi.
Ama bunu bile göremeyecek hale geldik, getirildik.
Sahi hiç sordunuz mu kendinize?
Sahi neler oluyor bize?
Sahi ne zaman geleceğiz kendimize?
Ne zaman uyanacağız, bu gaflet ve dalalet uykusundan?

Yazarın Diğer Yazıları