Ahmet ZORLU

NASIL YAŞADIĞINA DEĞİL.

Ahmet ZORLU

Albert Camus der ki;

“Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın..”

Ne kadar anlamlı bir söz.

Elim kalem tutalı durmadan bakıyorum, nasıl öldüğümüze..

Dikkatsizlik, tedbirsizlik,  terör, çaresizlik ne çok canımızı acıttı, ne kadar çok insanı aramızdan aldı.

Deprem Marmara’yı salladı.

Milletçe seferber olduk, belgeseller hazırladık ‘Orada kimse var mı’ diye.

Uzmanlar dedi ki, “Daha büyüğü, daha yıkıcısı olacak, önlem alın..”

Vergiler koyduk, bu bölgedeki insanlara daha yaşanılası evler yapılsın diye.

Bu paralarla yollar, köprüler yapmış Memleket Büyükleri!

Öyle diyorlar.

Din maskeli katiller türedi aramızdan, dışarıdan gelenlerini de saymayalım.

Huri aşkına cehaleti silah yaptılar, canlı bombalarla yüzer yüzer aramızdan aldılar canlarımızı..

Toplumda belli olmasın bu yaratıklar, dikkat çekmesinler diye hepimiz  onlar gibi sakal uzattık, şalvar giydik, bazılarımız cübbeli sarıklı dolaşmaya başladı.

Bilimi def ettik ülke topraklarından, cehaleti ve hurafeyi yücelttik.

Bir başkası ve başkaları çıktı aramızdan, bir topluluğun hakları için mücadele ettiğini söyleyerek, silah kuşandılar, kıydılar askerimize, polisimize, imamımıza, öğretmenimize.

Gün geldi onlarla masaya oturduk, yaptıkları eylemleri görmezlikten gelinmesi için  Valiler uyarıldı.

Başlarındaki Caninin mesajları Diyarbakır Meydanlarında milyonlara okundu, yandaş tv’lerden canlı yayınlandı.

Türk Milletine ‘Katil’ diye haykıran Şivan Perver’i getirip muhabbet pozları verdi Memleket büyüklerimiz, oy aşkına.

Baktılar kanmıyor bu caniler sürüsü, unuttuk, unutturdular yaptıklarını.Her türlü Milliyetçiliği ayaklar altına aldıklarını söyleyenler baktılar Türk Milliyetçiliği iş yapıyor,  geçmişin üzerine sünger çekip, kolkola girdiler en milliyetçi gözükenlerle.

İşbirliği o kadar derine indi ki, ülkemin yönetim biçimini bile değiştirdiler.

Elazığ ve Malatya sallanınca “Bu deprem aklımızı başımıza getirir” diye düşündüm ama nerede.

Devletin Yargısını, Polisini, askerini teslim ettiler bir başkasına.

Dünün Hocaefendisi, bu günün Fetö’süne.

Yetmez dedi, iktidar olmaya kalkıştı, Meclisi  bombalattı, meclisi.

Bu caniyi bu noktaya getirenler ortaya çıkmasın diye milat koyduk, 17-25 Aralığı.

Çığ bir doğa olayıdır, dünyanın her yerinde yaşanır.

Kurtarma çalışmaları yapılırken çevre güvenliği alınır ve en temel ilke sessizliktir.

Zira gürültü çığı tetikler.

Bunu bile varsaymadık, grayderlerle, dozerlerle yürüdük üzerine felaketin.

Sonuç 41 ölü.

Ben bu yazıyı yazarken düştü ajanslara, Van Çaldıran’da yurda kaçak yollarla giriş yapan 13 kişi donarak ölmüş.

Dedik ya, artık bu topraklarda birer birer değil, onar onar ölünüyor.

Bu ülkenin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, ömrü savaş meydanlarında geçmesine rağmen, ‘Millet yaşamı tehlikede olmadığı sürece savaş bir cinayettir’ diye sesleniyordu bu millete.

Ama bizi yönetenler, nerede bir istikrarsızlık gördülerse yürüdüler üstüne üstüne.

Devletlerle değil, iç karışıklık yaşayan ülkelerde, karışıklık çıkaranlarla işbirliği yaptılar.

Sonuç,  başka ülke topraklarında başka ülkelerin orduları ile karşı karşıya gelinen bir noktadayız bu gün.

İçerde durum farklı mı derseniz.

Millet, ekonomik anlamda tam manasıyla iflas etti.

Çaresizlik toplu intiharlar şeklinde gösterince kendini, Devlet Aklı devreye sokuldu ve siyanür satışları kontrol altına alındı!

Bu kez de kentlerin acımasızlığında yaşama mücadelesinden mağlup çıkan bazı insanlar yüksek binaların tepelerine,  kale surlarına çıkarak haykırmaya başladılar, açlıklarını, çaresizliklerini.

‘Çocuklarıma bakamıyorum’ diyerek kendini yakan adamın intiharını bile ‘Olay psikolojik’ ambalajına sardık.

Yüzer yüzer öldüğümüz maden kazalarında çıkıp, ‘Çok güzel öldüler’ diyen adamları yeniden milletvekili ve bakan yapmadık mı?

Ne diyor Kayseri Milletvekili Dursun Ataş, “Ülkede anti depresan kullanımı 5 kat arttı..”

Albert Camus, ne demişti;

‘Bir ükeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl yaşadığına değil, nasıl öldüğüne bakın.’

Evet sevgili dostlar.

Günümüz Türkiye’sinde, başlıca ölüm türleri.

Terör, başka topraklarda verilen savaş,  cehaletin huri aşkına canlı bomba olarak kendini patlatması, maden kazaları, deprem ölümleri, çığ ve yangın felaketleri.

Başlıca yaşam türlerine de bakalım isterseniz;

Üretimsizlik, cehalet, açlık sınırı altında bir hayat,  makarna kolisi özlemiyle bir yaşam, hurda kağıt toplayan çifte diplomalı işsizler,  geleceğini medeni dünyada arayan bir gençlik.

İşte iktidarın karnesinin son hali..

Yazarın Diğer Yazıları