Ahmet ZORLU

KORKU..

Ahmet ZORLU

31 Mart yaklaştıkça, bazı kesimlerde bir telaş bir telaş

Oturdular klavyenin başına, maaşsız trollük yapıyorlar.

Zira onların korkuları var.

Onların endişeleri, sandığınız gibi ülkenin, milletin geleceği için değil.

Kurdukları Saadet Düzeninin bozulmasınadır, kaygıları.

Ne güzel gidiyordu oysa..

Oğlan, yeğen, gelin sorgusuz, sualsiz yerleştirilmişti belediyelerin bol akçeli bölümlerine.

Projeler yıldırım hızı ile geçiyor, geçiriliyordu mimardan, imardan.

Ustanın habersizce çıktığı fazladan katlar sembolik cezalarla işlenmişti projelere, planlara.

Gizli ortaklar, dev siteler kurmuştu, para basıyorlardı.

Ayrıcalıklılar için korunaklı, havadar siteler inşa edilmiş, kirli ilişkiler bu sitelerde deterjanlı suyla yıkanmış hale getiriliyordu.

Millete tepeden bakılıyor, senede bir ramazanda dağıtılacak iaşeye, kömüre bile hile katılıyordu.

‘Ama’ diyen, ‘fakat’ diyen kim olursa olsun, beslemelerin önüne atılıyor, linç ediliyordu.

Matbaaları, onlar gibi düşünmeyen, daha doğrusu biat etmeyenlerin alınlarına ‘hain’, ‘bölücü’ damgası basmak için 24 saat mesai harcıyordu.

Ülkenin kaynaklarını, hortumlarla bağlamışlardı kendilerine.

Hortumlarda oluşacak sızıntılara bile tahammül edemiyorlardı.

Hesaplamadıkları ise, ‘daha fazlacı’ların bir gün, paylaşım kavgası başlatacakları idi.

Onlar, ‘daha fazla’ dedikçe ve milletin omuzlarında birbiriyle didiştikçe, onları yıllardır yere indirmeyenler de uyanıverdi.

Zira, onların ektikleri, diktikleri için yaptıkları masraflar, sattıkları ile karşılanamaz hale gelmişti.

Ama, omuzlarında taşıdıklarının da yeni besin kaynaklarına ihtiyaçları vardı.

Eti, süt ürünlerini, patatesi, soğanı bile dışarıdan alıp üzerinden tüfek sıkmak gerekiyordu.

Bunun yolunu açmak için ise, soğan tüccarını ‘stokçu’ ilan ettiler.

Pazarcıyı, kabzımalı da teröristlikle yaftaladılar.

Çünkü Tarıma bakan, yabancı şirketlerin danışmanıydı.

Turizme bakan, kaçak otelleri bile bulunan devasa bir turizm firmasının yönetim kurulu başkanıydı.

Eğitime bakanın özel okullar zinciri vardı.

Maliyeye, hazineye bakan, her şeye bakanın damadıydı.

Sarayın bir hazine odası eksikti, 31 Mart’tan sonra bu da inşa edilecekti.

O zaman, milletin kafasına çay paketi yerine kese bile atılabilirdi.

Ama dedik ya, efsunlanmış yığınların bir bölümü biraz erken uyandı.

Yaşananları, yaşatılanları sorgulamaya başladı.

Tepkisini de 31 Mart’ta kullanacağı oy ile ortaya koymaya karar verdi.

İşte korku bundandır.

İşte kaygı bundandır.

İşte hırçınlık bundandır.

Aylardır yazıyorum.

31 Mart aslında belediye başkanı ve muhtar seçeceğimiz bir seçimin çok ötesine geçmiştir.

31 Mart, kurulan Saltanat Sisteminin sorgulanır hale gelmesi ya da kabullenilmesi için tercih yapacağımız bir gündür.

Yani, köprüden önceki son çıkıştır.

Ve kamuoyu yoklamaları, çıkış yönünde sinyal yakanların çoğunlukta olduğunu göstermektedir.

Bütün hırçınlığın nedeni budur.

Peki ne olur 31 Mart sonrası derseniz,  hiç bir şey olmaz.

Sadece, alınacak her karar konusunda yönetenler, “Millet ne der?” diye sormaya başlayacaktır.

Unutulan, unutturulan Demokrasi, Cumhuriyet, üretim, istihdam, geniş halk yığınları yeniden hatırlanacaktır.

Bu kadar basit.

Yazarın Diğer Yazıları