Ahmet ZORLU

KONUŞTU..

Ahmet ZORLU

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, uzun bir aradan sonra ilk kez Karar Gazetesi’ne konuştu.

İktidarın uygulamalarından, Dış Politikaya, S400 Meselesinden, Partili Başkanlık Sistemine kadar  bir çok konuda görüşlerini dile getirdi.

Hepsinden önemlisi ise, parti kurma çalışmaları devam eden Ali Babacan ve arkadaşlarına desteğini açık-seçik bir şekilde ortaya koydu.

Sayın Gül’ün söylediklerini birkaç kez okudum.

Gördüm ki, AKP’nin içinden çıkan ilk başbakan, ilk Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül de artık, Recep Tayyip Erdoğan ve çevresinde kalan takım gibi düşünmüyor, güçlü Parlamenter Demokrasinin olmazsa olmazlığından dem vuruyor.

Daha da önemli gördüğüm görüşleri ise AKP’nin kuruluş ilkelerinden koptuğunu, kuruluş ilkelerine dönmemesi durumunda yok oluşu yaşamasının mukadder olduğunu vurgulaması.

Diyor ki;

“AK Parti kuruluş ilkelerinin ve değerlerinin ben hala çok doğru olduğuna, Türkiye için çok geçerli olduğuna inanıyorum. Son dönemlere kadar beni davet ettikleri kongrelere yazdığım mesajlarda da hep onları hatırlattım ve o kuruluş ilkelerine dönmenin çok doğru olacağını söyledim. Türkiye çok olağanüstü dönemlerden geçti. Hain bir darbe teşebbüsü, onun travması, bütün bunlar yaşandı. Türkiye’yi buradan süratli bir şekilde çıkarmanın yolu, gelişmiş demokrasilere sahip ülkelerdekine benzer bir demokratik nizamı, yüksek hukuk prensiplerini ihdas etmek ve insan hakları ilkelerini bihakkın uygulamakla mümkün. Türkiye'nin bugün karşılaştığımız sıkıntılardan süratli bir şekilde kolaylıkla çıkabileceğine ve bunun da ekonomik kalkınmayı beraberinde getireceğine inanıyorum. Açık söyleyeyim, bunları kimler başarabilirse onlar Türkiye'ye en hayırlı hizmeti yapmış olur. Aksi takdirde gündelik meselelerle bocalayıp kendi kendimizi boş yere tüketmiş oluruz.”

Bu sözleri ilk dile getiren AKP Kurucusu değildir Abdullah Gül.

2007’den sonra rayından çıkarılan ilkeler nedeniyle Tayyip Erdoğan ve arkadaşları ile ilişkilerini asgariye indirerek daha sonra koparan Abdüllatif Şener, ekonomideki sorumlulukları elinden alınarak jöleli bir soytarıya emanet edilen Ali Babacan da, ekonomi ve demokrasi konusunda yaşadıkları çelişkiler yüzünden bu gün başka rotalarda yürütüyorlar gemilerini.

Yani AKP’nin kuruluş ilkelerinden koparıldığını kabul edenlerin sayısı ve oranı düşünemeyeceğiniz kadar yüksek.

Bu gün açıkça seslendiremezlerse de, AKP’nin kurmaylarının çok büyük bölümü de aynı görüşte.

“Maasrich ve Kopenhag Kriterleri yerine Ankara Kriterleri” dendiğinde herkes bir İsveç Modeli, Norveç Modeli Demokrasi tahayyül etmişti. Ama karşımıza, bu gün kafeste yargılanan El Beşir’in Sudanı Modeli konulmak istenince halk, partinin önde gelenleri ‘Ne oluyor yahu’ demekten kendilerini alamadılar.

Her şeye rağmen Abdullah Gül ve Abdullah Gül gibi, geçmişte ülkenin kaderine hükmetmiş isimlerin çıkıp, ülkenin durumu ve geleceği ile ilgili görüşlerini dile getirmeleri önemli bir ihtiyaçtır.

O nedenle ben Sayın Ahmet Necdet Sezer ve Abdullah Gül gibi isimlerin sessizliğini ve suskunluğunu hep yadırgamışımdır.

Yadırgadığım bir başka konu ise, Sayın Abdullah Gül’ün, Suriye Meselesi, Dış İlişkiler, Fetö olayı ve aklınıza gelemeyecek her konuda görüşlerini dile getirmesine rağmen, ülkenin sürüklendiği ekonomik kaostan, kitlelerin pençesinde kıvrandığı açlık ve sefaletten hiç bahsetmemesi oldu.

Anlaşılan ekonomik sıkıntı henüz Gül’lerin oradan geçmedi.

Her şeye rağmen, önümüzdeki süreçte Türkiye’nin bu ucube rejiminin daha geniş kitlelerin tartışmasına açılacağını ve güçlü bir Parlamenter Demokratik Sistem konusunda, yelpazenin en sağından en soluna kadar yer bulan tüm siyasal yapıların bir işbirliğine gideceğine dair kanaatim kuvvetlenmiştir.

1960, 1980 darbelerinden sonra ilk yapılan uygulama Parlamentonun kapısına kilit vurulması oldu.

Fetö İhanet Çetesi 15 Temmuz Gecesi  ilk olarak Parlamentoyu bombaladı.

Son yıllarda Yüce Meclisin kapısı kilitlenmedi belki ama.

Yetkileri budandı,

İşlevi ortadan kalktı.

Meclis oturumlarının canlı yayınlanmasına bile kısıtlamalar getirildi.

Parlamenterlerin sesleri, kürsüde zaman kısıtlaması ile kesildi.

Sonunda Parlamentonun yetkisinde olan Kanun çıkarma gücünün önüne de ‘Kanun Hükmünde Kararname’ ve Torba Yasa ucubesi eklendi.

Sanırım bu yıl, yani Yüce Meclisin açıldığı tarihin 100. Yılında Türkiye’nin önceliğinin Güçlü bir Halk İradesi ve güçlü bir Parlamenter Demokratik Sistem olacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok.

Yazarın Diğer Yazıları