Ahmet ZORLU

KADIN

Ahmet ZORLU

Eşini kaybedeli çok olmuştu.
Kimsesizdi ve yalnız kalıyordu.
Son zamanlarda peydahlanan karnındaki ağrılara daha fazla dayanamayıp, doktora gitmeye karar verdi.
Sabah erkenden çıktı yola.
Şehre vardığında direk hastaneye koşturdu.
Ağrı acı içinde apar topar girdi muayenehaneye.
O sırada hastasını muayene eden bayan doktor, her halinden ağrı acı çektiği belli olan yaşlı kadını “Hoş geldin teyzeciğim” diyerek önce oturtur, hastasının muayenesi bitince de yaşlı kadını iğneden ipliğe muayene eder.
Fakat teşhisten emin olmaz ve yaşlı kadına dönerek şöyle der:
-"Teyzem şu tahlilleri yaptırıp gelir misin, önce hastalığında emin olalım sonra ilacını yazarız."
Yaşlı kadın başını öne eğer.
Sessizce içini içine gömer.
Doktor, yaşlı kadının duymadığını düşünerek tekrar söyler.
Yaşlı kadın başını yerden kaldırır ancak ağlamaklı bir haldedir:
-"Kızım, benim köye dönecek param yok, tahlilleri nasıl yaptırayım?" der.
Doktorun yapacak bir sürü işi olmasına rağmen, bırakır işini, tutar yaşlı kadının elinden koridor koridor dolaştırıp tahlillerini yaptırır.
Tahlillerin sonucunda hastalığı teşhis eder, gerekli ilaçları da alıp teyzeye verir. Bir güzelde ağrı kesici iğne yaparak acısını dindirir.
Yaşlı kadın yanından tam ayrılacakken, doktorun aklına "Yol Parası" gelir ve yaşlı kadına köye gitmesine yetecek miktarın birkaç misli para verir. Yaşlı kadın önce almak istemese de daha sonra 'mecburiyetten' parayı alır ve bayan doktora duayla teşekkür eder:
-"Allah senden razı olsun kızım. Köye nasıl döneceğim diye kara kara düşünüyordum, çok sağol" diyerek yanından ayrılır.
Aradan çok zaman geçmez. Bayan Doktor bakar ki, yaşlı kadın kan ter içinde, kalabalığı yarmış, oflaya puflaya geliyor.
Şaşırmış bir halde "herhalde giderken bir şey unuttu" diye düşünür ve:
-"Ne Oldu Teyze" diye sorar.
Yaşlı kadının yüzünde kocaman bir gülümseme vardır bu sefer:
-"Kızım ben anayola çıkınca bir köylüme rastladım. Meğer o, minibüsle zaten köye dönüyormuş. Beni köye o götürecek; sen al paranı nolur."
İşte Anadolu Kadını, Anadolu Anasının hikayesi.
Onca acıyı onca çileyi eyvallahsız iç çekmelerinde küle çeviren kadınlarımızdan yana çok şey söylemek mümkün.
Zira bu toprağın kadınları, Dünyanın en değerli kadınlarıdır:
Tarladadırlar, bağda bostanda çarşıda pazardadırlar.
Bebesi sırtında yapacak işi hiç bitmez, ne yaparsa yapsın, yaptığı hiçbir şey göze gelmez.
Hep eksik bularak, esasında kadın karşısındaki yenilgisini de gizleyemez arabesk erkeklik.
Kolay rakiptir; sokakta üçbuçuk atan yiğitlerin!, evde külhaniliğine katlanırlar.
Yumruk üstüne yumruğa katlanarak, kendini Rambo ile eşleştiren magandalıklara boyun eğerler.
Ayrılalım denince de ya bıçak ya da bir kurşun kadar ağırlığı olmadan göçüp giderler bu âlemden.
Kadınlar özgün ve özgür değilse, kadınlar hak ve hürriyetlerden mahrumsa, toplumlarda özgür değildir.
Hak ve hürriyetler daima lafta kalır.
Son zamanlarda, gittikçe kadını toplumsal sınıfın ikinci mevkiine yerleştirmek için hem de ana okullarındaki çocuklarımızdan başlamak kaydıyla bir çalışma, bir çabanın sergilendiğine tanık oluyoruz.
Tepemizdeki isim çıkıp, ünlü Fıtratı'ndan satırlar sıralıyor;
"Kadın ve erkeğin eşit olduğunu söylemek fıtrata aykırıdır" türünden vaaz karışımlı nutuklar sıkıyor.
Ama ben Anadolu'nun yiğit kadınını iyi tanırım.
Yufka yüreklidir, sevecendir, çalışkandır, kocasının, babasının, ağabeyinin şiddetine sessizce boyun eğer.
Ama devlet babanın şefkatinden şüphe etmeye görsün.
İşte o zaman korkun Anadolu Kadını'ndan.
Onların damarlarında Kara Fatma'ların, Gevher Nesibe Sultan'ların kanı dolaşmaktadır.
Çok fazla zorlanmaya gelmezler.
Sabırlarının sınırı vardır.
Onlar, hapsedildikleri dört-duvar arasından kendilerini çıkaran ve erkekle eşit noktaya taşıyan Atatürk'e içten bir minnet ve saygı duyarlar.
Sandığa giderken de sessizdirler.
"Ben bilmem kocam ne derse o olur" derler mikrofonlara.
Ama mührü ellerine alıp o kabinde vicdanları ile başbaşa kaldıklarında sorarlar hesabı, kendilerini yok sayan zihniyetten.
O nedenle diyorum ki, "Daha fazla zorlamayın; Kadının sabrını.."

Yazarın Diğer Yazıları