Ahmet ZORLU

GÜVEN..

Ahmet ZORLU

Eğer devlette, devletin herhangi bir kademesinde, siyasette, siyasetin herhangi bir kademesinde görev alan bir isim topluma ‘güven’ verdi ise, başına getirilen kurumun başarısız olma şansı yoktur.

Ama yukarıda saydığım kurumlarda görev alan isim fırıldak ise, nabza göre şerbet dağıtıyorsa, hele ki yönettiği kurumda inisiyatif kullanmak yerine, “Nasıl emredersiniz efendim”ci ise, o kurum halkın güvenini yönetenin zikzakları yüzünden kademe kademe kaybeder ve en güvenilmez kurumlar sıralamasında yerini alır.

Şanlı Türk Silahlı Kuvvetleri, bir zamanlar Türkiye’nin en güvenilir kurumlarının zirvesinde yar alırdı hep.  Ta ki, FETÖ Virüsü Türk Silahlı Kuvvetlerine sızana ve onu takatsiz bırakana kadar. İktidarın da teşvik ve desteğiyle o en güvenilir kurum, içinden hain generaller bile çıkardı. Ama dürüst Atatürkçü, ülke sevdalısı Türk Subay ve Generalleri de tasfiye edildi.

Sonuç ortada.

Türk Milleti adına karar veren bir Adalet Sistemimiz vardı eskiden.

Bazen verdiği kararlar, üst organlardan dönse bile, sarsılmaz bir güvene sahipti Adalet Mekanizması.

Gün geldi, yine bu günün iktidarının teşvikiyle, Pensilvanya’da verilen kararları tescilleyen bir yapıya büründürüldü.

Genelkurmay Başkanlığı yapmış şerefli insanlar, ‘Örgüt kurmak’tan yargılandı, ömür boyu cezalara çarptırıldı. Yine iktidar desteğiyle FETÖ İhanet Şebekesi yargı sistemimizi kemirdi, bitirdi. Bunların gerçek yüzü anlaşılınca, bir çok hakim va savcı ya cezaevine girdi, ya mesleğinden oldu, ama parti yöneticisi avukatlara iktidar cübbe giydirerek hakim ve savcı yaptı ve şimdi davası olan önce ‘Hakim bey bizim partili mi?’ araştırmasına giriveriyor.

Polis Teşkilatımız vardı.

Adaletin sağ ve sarsılmaz kolu. Suçlunun amansız takipçisi. Birilerine ‘himmet’ ödemek yerine, kendisini bu göreve getiren millete ‘minnet’ borcu ödeyen, çalışkan, görev aşkıyla dolu polis teşkilatımız.

Gün geldi, teşkilatın başındaki polis müdürlerinin yüzde 80’ine yakını Fetullah’ın esiri oldu.  El-etek öptükçe hak etmedikleri görevlere getirildiler. Kendilerinden olmayanları süründürdüler. Oların da maskesi 15 Temmuz’da düştü. Ama yerlerine bu sefer de, başka tarikat ve cemaatlerin kartvizitini taşıyanlar taltif edildi, önemli görevlere geldi, getirildi. Kalan dürüst, namuslu vatanseverler ile de hala uğraşılıyor, tasfiye edilmeye çalışılıyor.

Üniversitelerimiz vardı bir zamanlar.

Bilimin tartışıldığı, bilimsel özerkliğe sahip, rektörlerini kendi kademelerinden seçen,  liyakatin, bilim adamlığının takdir gördüğü taltif edildiği. Bu gün, “Okumuş biri denilince beni hafakanlar basıyor” diyen ilik ve bilim yoksunları kapladı üniversitelerin köşe başlarını. Kim ne kadar daha etkili biat ediyor, el etek öpüyorsa üniversitelerin zirvesi onlara tahsisli. Siz 20 yıldır herhangi bir üniversitenin senatosunun toplanarak, ülkeyi ilgilendiren bir konuda karar aldığını, bildiri yayınladığını duydunuz mu?

Odalarımız, birliklerimiz, derneklerimiz, federasyon ve konfederasyonlarımız vardı bir zamanlar.

İcra organı yönetirken hatalı bir karar aldığında ayağa kalkan. Temsil ettikleri kitlenin çıkarlarını amansızca savunan. Ülkenin ekonomisine, sosyal hayatına, demokratik değerlerine, eğitimine, sağlığına gözü gibi bakıp sahip çıkan. Yeri geldiğinde temsil ettikleri kitleleri sokağa dökmekten bile çekinmeyen.

Şimdi onların yönetenlerini bile neredeyse tek adam belirliyor. Onlar da, kendilerini oralara getiren o tek adama hizmet ediyor, temsil etmekle yükümlü kitlelerin ızdırabını görmemezlikten geliyor.

Sendikalarımız vardı bir zamanlar.

Her renkten, her sesten.

ILO Standartlarını dayatırlardı sözleşme masalarında.

Dedikleri dinlenmediğinde greve gider, gerekirse aylarca haklarını grev çadırlarında arar ve isteklerini kabul ettirene kadar mücadele ederlerdi.

Şimdi, “Baktım ortalık karışacak, işi bu şekilde bağladık” diyecek konfederasyon başkanları yönetiyor Türk İşçi Dünyasını.

Medyamız vardı bir zamanlar.

Mazlumun, sessiz kitlelerin, ezilen insanların sesi olan.

Şimdi yandaşı, yalakası, üçkağıtçısı el üstünde tutuluyor, gazetecilik namusu ise ayaklar altında.

Türkiye Büyük Millet Meclisimiz vardı bir zamanlar.

Yeri geldiğinde kenetlenen, ülkenin ve toplumun çıkarları için gerektiğinde tek yumruk olan, icraatın aksayan unsurlarını meclis kürsüsünde yerden yere vuran, bakanların gelip hesap verdikleri meclis.

Oysa bu gün ülkemiz ateşten günler yaşıyor. İç ve dış sorunlar içinden çıkılmaz hale geldi, ama onlar tatilde. Çünkü toplansalar da dediklerini dinleyen yok.

Şimdi anladınız mı?

Demokrasimiz neden tekliyor?

Neden üretemiyoruz?

Neden hırsızlık en yüce makam haline geldi?

Neden cüceler devleştirildi?

Yazarın Diğer Yazıları