Ahmet ZORLU

GERÇEKLERİ KONUŞMAK..

Ahmet ZORLU

Meral Akşener’in evinin önüne bindirilmiş kıtaların gönderilmesi ile başladı.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun önüne önce mermi atıldı, yetmedi Şehit Cenazesinde yumruklandı, linç edilmek istendi.

Gazeteciler sırayla izlendi, evlerinin önünde dayak atıldı, tehdit edildi.

Milletvekilleri yumruklandı, hem de Demokrasi’nin Mabedi Meclis Çatısı altında.

Yaşananları ortaya koyan dürüst gazetecilere gözdağı yetmeyince, içeri atılarak susturulmaya çalışıldı.

Karşı taraf, yanı muhalefetin ortaya koyduğu her iyi teklif meclisteki çoğunluk tarafından reddedildi.

Yargı birilerinin talepleri doğrultusunda kararlar ortaya koymaya başladı.

Düşünün, Çorlu Tren Kazası’nın sorumluları dışarıda, evlatlarını, anne babalarını kaybettiği için hak aramaya kalkışan kazazede aileleri yargı önünde.

Koca koca adamlar, kendilerine gelen eleştirileri çürütmek yerine ‘Had bildirmek’le meşgul.

İşte bu tablo, tipik cehaletin fotoğrafıdır.

Eğer bir ülkeyi yönetenler ya da yönetmeye aday insanlar, projeleri ile, yaptıkları ile orta yerde olmak yerine farklı düşüncelere tahammülsüzlüklerini, küfre, tehdide varan söylemlere dökmeye başladı ise ortada tehlikeli bir durum var demektir.

Zira bu görüntü yönetim kademelerinde oluşan tıkanmanın fotoğrafını ortaya koyar.

 “İlim cesaret verir, cehalet ise küstahlık” der, Terry Neil.

Eğer ilmi gerçeklere karşı ortaya koyacak fikriniz, söyleminiz, uygulamanız yoksa, kalan tek yol “Hoyratlık, kabalık, hakaret ve küfürdür..”

Bilgisiz ve yetersiz birini kanıtlarla yenmeniz mümkün değildir. Zira onun ortaya  koyacağınız kanıtlara karşı kullanacağı yol, ya okkalı bir yumruk, ya özel yapılmış sopa ya da silahla saldırmaktır.

Kabul edelim artık.

Türkiye, ekonomik, sosyal ve siyasal yönden iflası yaşıyor.

Artık medeni dünyanın araştırma kurumları bize ‘Demokratik’ değil ‘Teokratik’ bir sistemin ağına düşmüş zavallı bir toplum olarak bakıyor.

Bu acınası manzaraya karşılık, bu ucube sistemi kurumsallaştırmaya çalışan bir mutlu azınlık, bilerek ya da bilmeyerek bu amaca hizmet eden, kurulan sömürü düzenini ayakta tutmaya çalışan geliri en düşük kitle var karşımızda.

Ama, ülkenin kaynaklarının yüzde 52’sini tekelinde tutan yüzde 1’lik mutlu azınlık, ülkenin gelir kaynaklarının yüzde birine bile sahip olmayan, bu güne kadar bir şekilde kendisine ulaşan sosyal yardımlarla ayakta  duran, ayrıca mevcut düzeni ayakta tutan bu kesimin uyanışından rahatsız.

Artık o kesime, hakça bölüşüm, sosyal devlet, gelir ölçüsünde vergi gibi kavramlar sıcak gelmeye başladı.

Hepsinden önemlisi de, o fakir tabaka yaşanan liyakatsiz görevlendirmeler, iç edilen kamu imkanları, çocuğunun işsizliğinin nedenlerini konuşup tartışmaya başladı.

Yani, taban uyanıyor, taban.

Artık, ‘En Büyük cezaevinin cahil insanın kafasının içi’ olduğunu keşfetmeye başladı bu kesim.

Özellikle bu koronalı günler çok işine yaradı.

Güzel ülkemde A Haber dışında farklı şeyler seslendiren, gerçekleri dillendiren TV kanalları, Gazeteler olduğunu gördü.

Ülke gerçeklerini bütün çıplaklığı ile ortaya koyan köşe yazarları bulunduğunu keşfetti.

Sormayı, sorgulamayı, Türkiye’yi yönetenleri, başka ülke yönetenleri ile kıyaslamanın önemini kavradı.

Kıytırık bir maskeyi bile dağıtmaktan aciz yönetim anlayışını gördü.

Bu muhalefet partilerinin lider ve yöneticileri neler söylüyor diye kulak kabartmayı öğrendi.

Geçen sosyal medyada bir paylaşım görmüştüm.

Diyordu ki;

“Reis bu eve kapanmışlık devam ederse, hepimiz CHP’li olacağız..”

Önümde dumanı üstünde bir kamuoyu araştırma şirketinin Nisan sonlarında yaptığı kapsamlı bir sosyal anket çalışması var.

Ve bu sonuçlara göre, iktidar partisi, yanındaki partiler MHP, BBP ve Vatan Partisi ile birlikte yüzde 40’lara ancak ulaşacak, bu gün seçim yapılsa.

Ekonomik ve sosyal gelişmelerin iktidardaki aşınmayı sürdüreceği gerçeğini de dikkate aldığımızda, 2023 ya da daha önce yapılacak bir seçim ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Demokratik Sistem’ talebi ile ‘Mevcut bu melez sistem’ talebinin sandıkta yarışması şeklinde gerecektir.

Konfüçyüs der ki;

“Hiçbir şey eyleme geçen cahillik kadar korkutucu olamaz..”

İşte son zamanlarda yaşanan, tehdit, şantaj, baskı uygulamalarının  temelinde bu gerçek yatmaktadır.

O nedenle, duyarlı toplum katmanlarının ‘Bilimin ışığını’  her yerde yakmalarının tam zamanıdır.

Bunun da yolu, toplumu aydınlatmaktan geçer.

Kuru gürültü yapanları gürültüleri ile baş başa bırakıp onlarla kısır çekişmelere girmemektir önemli olan.

Zira İmam-ı Azam der ki;

“Cahillerle yaptığım bütün tartışmaları kaybettim..”

Gün gerçekleri konuşmak, gerçekleri okumak, gerçekleri dile getirmek günüdür.

 

Yazarın Diğer Yazıları