Ahmet ZORLU

FAKiR..

Ahmet ZORLU

Ne diyordu bir zamanlar, Memleket Büyüğü;
“Fakir neden fakirdir biliyor musunuz, çalmasını bilmediği için fakirdir..”
Dünya Sefalet endeksi açıklandı.
ABD Merkezli yayın kurumu Bloomberg’in son 5 yıldır, ülkelerdeki enflasyon ve işsizlik oranlarını dikkate alarak yayınladığı endekste 62 ülke arasında “En sefil” dördüncü ülkeyiz, biliyor musunuz?
Neyse ki, bizden önce Venezuella, Arjantin ve Güney Afrika var hala.
Ama hala, “Dolarla mı maaş alıyorsun, dolar artıyorsa sana ne?” diyen bir ekonomi kaptanımız var dümende.
“Keşke dolarla maaş alsak. Hiç değilse Türk Lirası’nın ezilmesinden, pul olmasından etkilenmeyiz” diyebilecek yüreği olmayan, Yozgatlı bir gazeteciye söylüyor bunları..
Ya da, “Bu millet, bu ülke bu ekonomik düzeyi hak ediyor mu?” sorusunu soramayacak kadar  yalaka bir gazeteciye..
Gelelim, sorunun cevabına;
Dünyanın gıpta ettiği zengin maden yataklarına sahibiz.
Deniz, güneş, doğa, kar, yağmur, tarih, inanç turizmi için parmakla gösterilecek zenginlikleri bünyemizde barındırıyoruz.
Topraklarımızdan bereket fışkırırken, toprağa düşen her tohum filizlenebilirken soğan, sarımsak ve patates ithal etmeyi marifet sayan, ‘Paramız var ki alıyoruz” diyebilen bir Tarım Bakanımız var.
O halde, neden dünyanın en sefil dördüncü ülkesiyiz, hiç düşündünüz mü?
Bana göre bu sefalet, kader değil, tercihtir.
Zira, ‘ama’ demeyi, ‘fakat’ demeyi unutturdular bu millete.
Fakirliği, sefaleti yücelten bir din anlayışı millete dayatılırken, ülkenin zenginlikleri birilerince pay edilirken, yapılan borçlar fakirlerin omuzlarına, kapatılan ve yenisi yapılmayan fabrikaların yarattığı işsizliği işsizlerin omuzlarına,  oluşturdukları lüksün, görkemin şaşaanın faturası da emeklinin, asgari ücretlinin omuzlarına yükledi birileri.
Çiçero'ya sormuşlar;
“-Roma İmparatorluğu nasıl yıkıldı?”
“-Bilgisizdik ve çok konuşuyorduk…” diye cevap verdi.
Gorbaçov’a,
- “En büyük hatanız neydi?” diye sorduklarında;
- “Hatayı hep kendi dışımızda aramaktı” diye yanıtlıyor.
İskender, hiçbir kusuru konusunda kendisini uyarmayan bir vezirine “Sana ihtiyacım yok,” dedi.
Vezir: “Neden Hükümdarım? ”
İskender: 
“Çünkü ben bir beşerim. Sen bu kadar süre zarfında benim tek bir hatama bile rastlamadıysan cahilsin demektir. Rastladın ve örtbas ettiysen o zaman da hainsin demektir.”
'Etrafını her dediklerine 'evet' diyen dalkavuklarla dolduranlar, fikrini dürüstçe söyleyen adamı hain zanneder.
O nedenle, ben ülkenin sefalet endeksinde ilk sıralarda olmasını hazmedemiyorum.
Ayrıca güzel ülkemi fakir değil, yağmalanmış bir toprak parçası olarak görüyorum.
Ve evi yağmalanan, toprakları yağmalanan, fabrikaları, tesisleri, kupan arsaları, villa parselleri yağmalanan, ormanları yakılarak, yakılan bölgeleri iki yıl sonra turistik tesislerle donatılan! bir ülkeyi ise fakir olarak nitelendirmek, bana göre yağmacıyı, hırsızı, arsızı aklamak anlamına gelir.
O Halde geç olmadan, özlediğimiz Türkiye’nin yeniden imarı için hep birlikte elimizi taşın altına koyma vaktidir.
O Yeni Türkiye nasıl mı olmalıdır?
Çoğunlukçu değil, çoğulcu bir Türkiye. 
Vicdanların hür olduğu, kalemlerin susturulmadığı bir Türkiye. 
Adil yargılanma, hak arama, örgütlenme, katılım ve diğer bütün sivil ve siyasal hakların hukukun güvencesinde olduğu bir Türkiye. 
Bütün vatandaşlarının kanunların önünde eşit olduğu bir Türkiye.
Ve Allah’ın bütün insanları eşit yarattığına inanılan bir Türkiye…
Her türlü sorunun meşru yollardan kamusal alana taşınabildiği bir Türkiye. 
Demokratik sahanın geniş olduğu, politik kanalların açık olduğu, şiddetin alternatif olmaktan çıktığı ve meclisin fert fert her vatandaşın sesinin yansıdığı yegane meşru alan olduğu bir Türkiye.
Dağa çıkıp kardeşlerine silah doğrultmanın, kendi vatanına, tarihine, kimliğine ve bütün değerlerine ihanet olduğunun farkına varıldığı bir Türkiye..
Varmısınız?

Yazarın Diğer Yazıları