Ahmet ZORLU

CAM KIRIKLARI..

Ahmet ZORLU

Parmak uçlarımda cam kırıkları..

Yazsam canım yanar..

Yazmasan beynim kanar..

Saat 21.00 dolayında aradı dostum.

Birkaç hafta önce program yapmıştım kendisiyle, dedi ki;

“Ahmet Bey Idlip’ten kötü haberler geliyor. 35 dolayında askerimiz şehit. Bir o kadar da yaralı var. Hatırlarsan Programda uyarmıştım, sınırımızda yeni bir Afganistan oluşuyor diye..”

Daha sosyal medyada bir-iki paylaşımdan öte bilgi yoktu.

Kulak kesildim, haber bültenlerine ve sosyal medya paylaşımlarına.

2 Saat sonra Hatay Valisi çıkıp “ 9 Şehidimiz ve yaralılarımız var” dediğinde, dilimden “Alıştıra alıştıra açıklayacaklar şehit sayısını” sözleri döküldü.

Zira uluslar arası ajanslar ilk haber olarak vermişti bile 34 şehidi.

O sırada MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin Twveti çıktı karşıma, aynen şöyle diyordu;

“Elbette şehit veriyoruz. Acı duyuyoruz. Hüzün diyarında filiz filiz açıyoruz. Ancak iman ediyoruz ki, şehitler ölmez, vatan bölünmez. Hesap sorulmadan, zulmün kalbine hançer sokulmadan, dökülen şehit kanlarının bedeli ödetilmeden artık vazgeçmeyi düşünmek bile felakettir.”

Dayanamadım, yorum yaptım altına, şunları yazmışım;

“Tövbe tövbe.. Ne diyor şehit annesi, ‘Helva sizin ocakta kavrulmadığı sürece size tatlı geliyor..’ Hüzün diyarıymış. Bu ülkenin bu noktaya gelmesinin tek sorumlususunuz. Tarih sizi affetmeyecektir.”

Zira tüm Türkiye’nin gözü kulağı bu saatte Idlip’te.

Sayın Bahçeli hala klavye kahramanlığı yapıyordu.

Sayın Cumhurbaşkanı Olağanüstü toplantı çağrısı yaptığında durumun ciddiyeti zaten ortaya çıkmıştı.

Ardından CHP Parti Meclisi’ni olağanüstü toplantıya çağırmış, Sayın Meral Akşener Balıkesir Programını yarıda keserek Ankara’ya doğru yola çıkmıştı bile.

Hatay Valisi 3. kez gecenin geç saatlerinde yaptığı açıklamada Şehit sayısını 34 olarak açıklamış, sabah 33 Şehidimiz olduğu gerçeği ile karşı karşıya kalmıştık.

Şehitleri bile sayamayan bir anlayış vardı karşımızda.

Acı tüm ülke coğrafyasındaydı artık.

Klasik ‘Misliyle karşılık’ açıklamaları, AKP Sözcüsünden geliyordu gece saatlerinde.

Mevlüt Çavuşoğlu, Nato Genel Sekreterini arıyor, Sayın Cumhurbaşkanının kritik toplantısından Suriyeli Mültecilere sınır kapılarını açma kararı çıkıyordu.

Yani, yine Avrupa ülkeleri ile de ilişkilerimiz bir kez daha bozulacaktı.

Zira gece saatlerinden itibaren sınırlarımıza yığılmaya başlamıştı, Suriyeli misafirlerimiz!

Reuters, geceden “Türkiye, Suriyeli mültecilerin Avrupa'ya geçişini engellememe kararı aldı..’ haberini vermişti bile.

Ömer Çelik, bu kez de “NATO’nun Türkiye’nin yanında olması gerekiyor. NATO’dan bundan sonra somut adımlar bekliyoruz..” diyerek, iktidarın aba altında sakladığı sopanın ucunu gösteriyordu.

Nato’nun ne kadar  bu konuya müdahil olabileceğine gelecek olursak;

NATO 4. madde: "Taraflardan herhangi biri, taraflardan birinin toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlığı ya da güvenliğinin tehdit edildiğini düşündüğü zaman, tüm taraflar birlikte danışmalarda bulunacaklardır."

Dün toplanma kararı aldı Nato.

Ama ben bu satırları yazarken henüz toplantı gerçekleşmemişti.

Çıkacak kararı söyleyeyim, ‘Kuru bir kınama..’

Zira, şu anda ilişkilerimizi en sıkı tutmamız gereken askeri güç Nato, ama üye ülkeleri mültecilerle tehdit ediyoruz.

Sanki siz sınır kapılarını açınca, komşumuz da olan Nato üyesi Avrupa ülkeleri mültecileri ‘kırmızı halı’ ile karşılayacak.

Göreceksiniz, gitmelerine izin verilen bu insanları tıpış tıpış geri kabul edeceğiz.

Zira, ‘Geri Kabul Antlaşması’nın altında imzanız var.

Aylardır yazıyoruz, uyarıyoruz.

Türkiye’nin Suriye politikasında gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklendi ve tüm düğmeler olması gereken yerde değil.

Vakit,  düğmeleri yeniden çözmek ve ilk düğmeden itibaren doğru iliklemek.

Zira bundan sonra Suriye’de yapacağımız her hamlede karşımızda artık resmen Rusya olacaktır.

Rusya ve İran Suriye’de ‘Garantör ülke’ olarak bulunuyorsa, uluslar arası haklı bir de gerekçeleri vardır.

Ve Suriye Meselesinde kapris yapmanın artık çok ötesindeyiz.

Suriye’yi kimin yöneteceğine Suriye Halkı verir.

Bunun adına da ‘Ulusal Egemenlik’ denir.

O nedenle;

Türkiye Büyük Millet Meclisi bir dakika bile geçirilmeden toplanmalı. Suriye Meselesi kapalı oturumda enine boyuna masaya yatırılmalı.  Alınacak her kararın altında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde temsilcisi bulunan her parti liderinin onayı ve imzası bulunmalıdır. Diplomasi, Kasabalı Politikası ile yürütülmeyecek kadar ciddi bir iştir. Küçümsediğiniz Monşerler, ancak bu meseleyi diplomatik yollarla düze çıkarır.

Idlip’te şehit düşen kahramanlarımızın önünde saygıyla eğiliyor, Yüce Milletimize başsağlığı diliyorum.

Lütfen biraz akıl, biraz sağduyu, biraz da öngörü..

Yazarın Diğer Yazıları