Ahmet ZORLU

BEDEL.

Ahmet ZORLU

Bazen insan, geçmişin defterlerine şöyle bir göz atmalı ki bu gün yaşananların perde arkasını daha net görebilsin.

Mesela Fetö’nün ülkeyi karıştırırken kimin, kimlerin ekmeğine yağ sürdüğünü, kimlerin önünü açarken, kimlerin geleceklerini kararttığını.

Aşağıdaki yazının yayın tarihi 14 Temmuz 2014.

Yani, 15 Temmuz İhanetinden 2 yıl 1 gün önce.

Virgülüne dokunmadan aynen alıyorum.

15 Temmuz’u anlayabilmek için, 15 Temmuz’un kimlerin önünü ve yolunu açıp, önlerindeki engelleri temizlediğini görmeniz için;

. . . . . . .
Siz, hiç biri doğru olmayan onlarca asılsız iddia ile karşı karşıya kaldınız mı?
Özel hayatınız didik didik edildi mi?
Tarlanızın tapusuna, cebinizdeki maaş kartına tedbir konuldu mu, geride bıraktıklarınızın ne yiyeceğine bakılmazsızın?
Onlarca, yüzlerce kişinin çalıştığı devasa kurumları başarı ile yönetmenize rağmen, bu çalışanlar ne olacak diye bakılmadan zindanlara tıkıldınız mı?
Yaşadığınız kentte ve ülke genelindeki çok sayıda kurumda seçilmiş yönetici olmanıza bakılmaksızın, sizi oralardan seçimle uzaklaştıracaklarını gözlerine kestiremeyince iftirayla hürriyetiniz gaspedildi mi..
En temel demokratik hakkınız ipotek edilerek, kimlerle konuştuğunuz, neler konuştuğunuz aylarca, yıllarca izlendi mi?
Başında bulunduğunuz kurumu siyasetin çirkin hesaplarından uzak tutmak için sergilediğiniz çaba, size hiç ayak oyunu olarak geri döndü mü..
Kısacası, dik durmanın bedelini çirkin hesaplarla ödemek zorunda kaldınız mı..
Hem de bu hesabı, en temel demokratik hakkınız olan özgürlüğünüz ipotek altına alınarak, zindanlarda ödediniz mi.
Bir suç işlersiniz, işlerken biliyorsunuzdur yakalandığınızda çekeceğiniz cezanın miktarını, göze alırsınız.
Ama hiç suçunuz yokken, maşalaşmış gazeteler, televizyonlar sizin hakkınızda pis, çirkin iftaralarla tefrikalar yayınlıyor, ama siz çıkıp "Hayır kardeşim, bunların hiç biri doğru değil." diyemiyorsunuz, çünkü zindandasınız.
Sizi darağacına bağlamışlar, kırbaçlanıyorsunuz, acımasızca, insafsızca..
Düşünmek bile insanın tüylerini ürpertiyor değil mi?
Son yıllarda bu duruma düşen, düşürülen o kadar çok insan var ki..
İlker Başbuğ, Engin Alan Paşa, Ali Aydın Paşa, Hanefi Avcı, hakkındaki suçlamaları onuruna yediremediği için kafasına kurşun sıkan subaylar, Mustafa Balbay"lar, Tuncay Özkanlar.
Ya da Hasan Ali Kilci, Vedat Ali Özışık, Türker ve İlker Horoz, Mete Eke ve sayamayacağım onlarca onur timsali insan.
Tamam, bu gün dürüstlüklerini zor da olsa kanıtladılar. Özgürler, aramızdalar.
Peki yaşadıklarının, onların ruh halinde açtığı derin uçurumlar, kapanmaz yaralar.
Yapanın yanına mı kalmalı, bunca dram, üzüntü, gözyaşı..
Ya da yapanı kollayanın yanına.
Hayır, bence insanlarımızı, kurumlarımızı başlattıkları çirkin iftira kampanyaları ile onursuzlaştırmaya çalışan, onlara malzeme taşıyan, olmayan şeyleri olmuş gibi gösterip halkı yönlendiren, siyaset kurumunu kullanıp kişiler üzerine tahakküm kurmaya çalışan herkes ama herkes, yaptıklarının, yaşattıklarının hesabını vermek zorundadır.
Bir de bu karanlık ortamı kullanıp bukalemun gibi kılık ve saf değiştirenler var.
Ya da, yukarıda saydıklarımın, özgürlüklerini yitirmeden yanıbaşlarında yer tutan, ama sonra da o insanlar için demediğini bırakmayan, zübük takımı.
Türkiye, bir aklanma dönemine ilk adımını atmalı. Sadece şerefli insanlarımızı onursuzlaştırma operasyonunda yer alanları değil, onlara zemin hazırlayanların da yaptıklarının hesabını vermesi sağlanmalıdır.
Bunu yapmadığımız zaman, en temel hakkımız olan hürriyetimiz ve özgür yaşamımız hep tehdit altında olacaktır.
Dün yargı mekanizmasına birileri hükmedip, masum insanları zindanlarda çürüttüyse, bedelini ödetmediğinizde, aynı yargı yarın bir başkasının himayesine ve emrine girecek, başka insanlar madur olacaktır.
O halde zaman geçirmeden, yargıçlar ve savcıların verdikleri kararlar tek tek mercek altına alınmalı temizlik ve hesap verme süreci adliye binalarından ve siyaset kurumlarından başlamalıdır.

14 Temmuz 2014

 

Ahmet ZORLU

 

Yazarın Diğer Yazıları