Ahmet ZORLU

AMBALAJ..

Ahmet ZORLU

Yaşananlara baktığımda ve bize sunulan kötülüklerin bile ne kadar güzel ambalajlanarak sunulduğunu gördüğümde, bazen isyan edesim geliyor.
Zira bu kadar çok çelişkiye rağmen hala milletin nasıl güzel uyutulduğunu görmek beni kahrediyor..

Yüzlerce çelişki yaşatıyor dönem bize.
Ama hepsini sineye çekiyoruz..

Bazı geceler gazeteci için bir anlamda, yaşadığı ülkede, insana dair yaşatılanları bir film şeridi gibi geri sardırarak izlemeye zaman bulabildiği vakit dilimidir.
Ben de öyle yaparım uykusuz gecelerde..
ABD Askerlerinin Irak’a, Türkiye üzerinden girmesi projesine kadar gittim, son seansta.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, ülkenin bağımsızlığı için aldığı son olumlu karardı sanırım.
İktidar milletvekilleri bile tüm baskılara rağmen bu oldu-bittiye izin vermedi.
Vermedi de başımıza neler geldi.
Askerimizin başına çuval geçirildi sesimizi çıkaramadık.
Fetö maşasını kullanarak Türkiye’nin tüm kurumlarını ele geçirdi, iktidar ve iktidarlar bu gelişmeye destek verdi.
Şimdi kalbimize sapladığı Fetö hançerinin yarattığı hasarı onarmaya çalışıyoruz.
PYD-PKK ittifakını silahlandırdı, o silahlarla askerimiz, polisimiz, yurttaşımız şehit ediliyor.
Ama hala yöneticiler, ABD denilince Stratejik Ortaklık edebiyatı yapabiliyor.
Tarım ve hayvancılıkta geldiğimiz durum ortada.
Her türlü gıdayı dışardan alır hale geldik.
Ülkenin Tarım Bakanı çıkıyor ve 300 koyun projesi açıklıyor.
Millet kulak kesiliyor projeye.
Sonra Bakan çıkıp, yanlış anladınız, yeterli mera bulunan köylerin bazılarında ve kredi karşılığı garanti verecek köylüler için uygulanacak proje diyerek bitmiş hayvancılığımızın üzerine tüy dikiveriyor.
Oysa Kent Varoşlarında köyden gelmiş bir çok insan tasını tarağını toplamaya, köye dönüp koyunculuk yapmaya ne kadar da hevesliydi bakanı dinleyince.
Tarım arazilerimiz, girdi maliyetlerinin yüksekliği yüzünden ekilip biçilemez hale geldi.
Ama Türkiye, tarihinde ilk defa Sudan'dan 99 yıllığına tarım arazisi kiraladı. Biliyor muydunuz?
Hem de 780 bin dönüm arazi.
Bu arazide ananas, mango, avakado, pepino jambu, kanola, pamuk ve yağlı tohum gibi ürünler yetiştirerek Türkiye’ye daha ucuza getirecekmiş.
Şaka gibi değil mi?
Türkiye, 2 binli yılların başına kadar ‘Tarımda kendi kendine yeter ülke’ olarak bilinir ve tanınırdı.
Şimdi domatesin kilosu bile, bizden domates alıp halkına yediren ülkelerden çok daha pahalı.

İthal edilen samanı bize ‘Hububat Kapçığı’ diye yutturuyor Memleket Büyüğü.

Sınırlardaki kentler komşu ülkelerden yapmaya başladı alış-verişini.
Bir örnek verecek olursak.
Sayın Cumhurbaşkanımızın memleketinden bir vatandaş, sabah kalkıp Gürcistan’a geçiyor arabası ile.
Bagajına 2 tane mutfak tüpü koyuyor.
Tüpün tanesi Gürcistan’da 40 liraya, Türkiye’de 100 liraya doluyor.
Sonra aracını akaryakıt istasyonuna çekiyor, 50 liraya benzin deposunu fullüyor.
Türkiyede 350 lira vermesi gerek çünkü benzinin deposunu doldurmak için.
Yetmedi, gürcü kasapa uğrayıp en kalitelisinden 8-10 kilo et alıyor. Kilosu 15 liradan.
Sonra referandumda Hemşehrisinin getirdiği tek adam rejimi önerisine yüzde 70 evet oyu veriyor.
Karşı çıkanlara da, “Nankörlük yapma, Cennet gibi bir ülkede refah içinde yaşıyoruz” diye çıkışıyor.
Nasıl cennet gibi ülke be kardeşim, etini, yakıtını, tüpünü Gürcistandan niye alıyorsun, tüpünü Mahallenin tüpçüsünden niye doldurtmuyorsun o zaman.
AKP İktidarları döneminde semiren tipler var bir de.
Türkiye’de İmam-Hatip yaptırma ve yaşatma derneklerinde görev alıp çocuklarını Amerikan Kolejlerinde okutan tipler var.
Onlar da son zamanlarda, geleceğini İngiltere, İtalya, Yunanistan ve İspanya’da aramaya başladılar ya hani.
Gidip oradan ev alıyor, otomatik vatandaş oluyorlar.
Hatırlarsınız, Sayın Cumhurbaşkanı bile bir konuşmasında bu tiplere dikkat çekip tepki göstermişti.
Onlara da sormak gerekmez mi, ‘Niye Arabistan, Kuveyt, Katar değil de, geleceğinizi Avrupa’da arıyorsunuz?’ diye..

İran’da görülen öldürücü Corona Virüsüne karşı alınan seyahat kısıtlamalarını ve önlemleri izliyoruz iki gündür.

Peki İran’dan sınırlarımızı kaçak yollarla geçerek giren mülteciler ne olacak.

Daha Ocak ayında 13 tanesi donarak ölmemiş miydi İran sınırında?
Ve beyin göçü.
Üzülerek söylüyorum, iyi bir eğitim imkanı bulan ve beyaz yakalı olan gençlik geleceğini Avrupa ve ABD’ye endeksledi.
Yani Türkiye’de artık gelecek görmüyor gençliğimiz.
Ha bir de adına gurbetçi dediğimiz kesim var.
Her yaz gelip, “Cennet gibi ülkem var. Kıymetini bilmiyorsunuz nankörler” diyerek burada yaşayanlara tepeden bakanlar.
O tiplere tek bir soru sorun lütfen;
“Madem güzel ülkem cennet gibi, bu ülkeyi cehenneme dönüştürmek isteyenleri seçimden seçime niye bize dayatıyorsunuz. Gelin bu cennetin nimetlerinden birlikte yararlanalım, kesin dönüş yapın, madem o kadar toz pembe, Türkiye’de her şey..”
Verecekleri cevap hazır..
“Ama bizim yaşadığımız ülkede eğitim, demokrasi, sağlık, insana saygı en üst düzeyde. Nasıl bırakıp gelelim” olacaktır.

İktidar Partisinde işler bildiğiniz gibi.

Fetö gitti, Nakşiler geldi siyasetin merkezine.
Ve son bir gözlem..
Türkiye, Afrika ve Asya’nın geri kalmış toplumlarının niteliksiz insan çöplüğü gibi.
İnanın, çeşitli yollarla ülkemize gelen ve yerleşen bu yabancılar topluluğunun istisnasız tamamının amacı, Avrupa’ya, ABD’ye kapağı atmaktır.
Niye acaba?
Sonuç;
Emperyalizm ve Kapitalizm yerli işbirlikçilerinin de desteği ile Türkiye’nin oturma odasına yerleşti.

Televizyon kumandası bile artık onun elinde.

Bizdeki aymazlık devam ederse, yatak odamıza girmelerine de az kaldı.

Zira bizi yönetenler başka ülkelerin iç işlerini karıştırmaktan, yönettikleri ülkenin meselelerine zaman ayıracak durumda değiller.

Ne de olsa onlar için geçerli kural, “İhvan Kardeşliği…”

Yazarın Diğer Yazıları