Ahmet ZORLU

ADALET..

Ahmet ZORLU

Bazı görevler vardır ki, yerine getirirken önce vicdanınıza, sonra çevrenize, sonra hitabettiğiniz kitleye hesap vermeyi gerektirir.

O nedenle kılı kırk yararak, temsil ettiğiniz mesleğin evrensel doğruları çerçevesinde görevi yerine getirmeniz gerekir.

Kendimden örnek vereyim.

Yazdığım yazıyı önce vicdan terazisinde tartarım. Sonra okuyucularımın görüşleri önemlidir benim için. Onların güvenini sarsmayacak, her görüşten insanın, ‘Katılmasam da doğru söylüyor’ demesini sağlamam gerekir.

Hepsinden önemlisi de nedir biliyor musunuz?

Bu yazı yayınlandıktan sonra, eşime, çocuğuma hesap verir duruma düşmemeye özen gösteririm.

Zira, eğer onların vicdan terazisindeki tartıda sınıfı geçti isem,  toplum vicdanından da onay almışım demektir.

Biliyor musunuz, geride kalan Pazartesi günü, adaleti katlettikten sonra, evlerine giden YSK Başkanı ve Üyelerinin, çocuklarının yüzüne nasıl bakabildiklerini ben çok merak ediyorum.

Zira,  aldıkları kararın hukuka, vicdana, ahlaka, insafa uygun olmadığını kendileri de biliyor olmalı ki, çıkıp ekran karşısında kararı halka açıklayamadılar, AKP’nin YSK Temsilcisi üstlendi bu görevi.

Sadece İstanbul’un değil, tüm ülkenin vicdanını kanattılar.

Zira, neresinden tutarsanız tutun, hangi tarafından bakarsanız bakın bu karar hukuki değildir, ahlaki değildir, vicdani ise hiç değildir.

Düşünebiliyor musunuz?

YSK’nın öngörüsüne göre, aynı zarfa konularak sandığa atılmış 4 oy, 3 tanesi geçerli. 1 tanesinde ise Sandık Kurulu tarafından hile yapıldı.

Ya da 4 oyun dördünü de sayan sandık kurulları, kamu görevlilerinden oluşturulmadığı için, kamu görevlilerinden oluşturulmayan sandık kurullarının saydığı 4 oyun 3’ü geçerli, biri geçersiz sayıldı.

Bazı zamanlar, bazı insanlar onurları için, çocuklarının, torunlarının yüzüne, yüzü kızarmadan bakabilmek adına, ülkesini, milletini çok sevdiği için bazı can yakıcı kararlar almak zorunda kalırlar.

YSK’de görevlendirilen ve aldıkları kararın ağırlığı altında ezildikleri için milletin yüzüne bakamayacak hale gelen isimlerin, hemen, derhal, bir dakika bile beklemeden çıkıp TV ekranlarının karşısında, maruz kaldıkları baskıları itiraf ederek, istifa etmeleri gerekir.

Millet vicdanı affedicidir, ancak o zaman milletin vicdanında affedilirler.

Gelelim, bundan sonrasına.

Artık Haziran’da yapılacak seçim İstanbul Seçimi değildir.

İktidar, gücünü kullanarak aldırdığı bu seçim kararı ile ülkenin geleceğini masaya koymuştur.

Dolar, 24 saat içinde 20 kuruş, lira karşısında değer kazandı.

Siz bırakın uluslar arası büyük bir oyun hikayesini.

Türkiye’yi ekonomik uçuruma sürükleyen, sizin demokratik olmayan, adaleti yok eden uygulamalarınızdır.

31 Mart öncesi söylediğiniz söz hala kulaklarımızda.

“İstanbul’u kaybedersek, Türkiye’de tökezleriz” demiştiniz ya hani.

Siz, bu saatten sonra Türkiye’yi de kaybettiniz.

Zira, Kadıya olan güveni, adalete olan güveni bitirdiniz.

Ne diyor, İstanbul’u zaptetmeden önce, "Kostantîniyye elbette fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandandır! Onu fetheden askerler ne güzel askerlerdir!" sözleriyle, Peygamber Efendimizin övgüsüne mazhar olmuş Fatih Sultan Mehmet;

”Aklı öldürürsen ahlak da ölür. Akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür. Kadı’yı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün Devlet de ölür.”

Siz Adaletin sütünü sulandırdınız.

Ve anlamlandıramadığım bir başka konu;

8 yıl sonra, birden bire Apo denen haine, özel izinle avukatların gitmesi, ardından da Apo denen itin mektubunun ilgili yerlere ulaştırılması meselesi var.

Mektupta özel bir bölüm var mı, onu merak ediyorum.

Mesela Sayın Bahçeli ile ilgili.

Ne de olsa, HDP, AKP, MHP Haziran seçimleri için İstanbul’da, AKP adayının başarısı için el ele çalışacaklar.

Yani seçim köprüsünü geçene kadar, MHP’liler de Apo’ya ‘Dayı’ demek zorunda kalacak gibi bir manzara görünüyor.

Yazarın Diğer Yazıları