Ahmet ZORLU

AÇLIK SINIRI..

Ahmet ZORLU

Türk-İş Haziran Ayı açlık ve yoksulluk sınırı araştırmasına göre 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2 bin 67 liraya yükseldi ve asgari ücretin üzerine çıktı. Yoksulluk sınırı ise 6 bin 733 lira. 

Yani asgari ücretli 2 çocuklu bir baba, ev kirası ödemeden, üzerine elbise almadan, çocuğunun okul servisine bütçe ayırmadan,  günlük bir gazete bile satın almadan ay boyu çalışarak elde ettiği gelir ile kendisi, eşi ve 2 çocuğunun gıda ihtiyacını bile karşılayamaz durumda.

Evli olmayan çocuksuz bir çalışanın yaşama maliyeti bile 2 bin 559 lira.

Siz bir de 1500 lirayla ev geçindirmeye çalışan emeklinin halini düşünün.

İşte 31 Mart ile 23 Haziran arasında İstanbul Seçmeninde yaşanan görüş değişiminin nedeni bu rakamlarda gizli.

Sayın Cumhurbaşkanının seçim öncesi milletin kafasına kafasına fırlattığı çaya yüzde 15, çayı tatlandırdığımız şekere de yüzde 16 zam geldi.

Bankalar, emeklinin maaşına göz dikti ve bol bol ilan vermeye başladı.

“Siciliniz bozuk olsa bile emekli maaşınıza mahsuben yüksek faizli kredi” ilanları her yeri sardı.

Bankalar, sicili ne kadar bozuk olursa olsun, emekli maaşının haczedilmediğini biliyor ve bunu bile fırsata çevirmeye çalışıyor.

Ama Sayın Cumhurbaşkanının da, damadının da hiç mi hiç gündemlerinde yok milletin içinde bulunduğu ekonomik çıkmaz, ekonomik açmaz.

Millet üretim olmazsa, işsizliğin üstesinden gelinmez dedikçe Sayın Cumhurbaşkanı “Millet Kıraathanelerinde ücretsiz çay-kek ve çimlerde yuvarlanma partileri” taahhüt ediyor.

Miting meydanında ‘Asgari ücret çok düşük’ serzenişinde bulunana,  “Gözüne dizine dursun” diye çıkışıyor.

Bizler, “Toplum fakirliğin pençesinde kıvranıyor” diye yazdıkça Sayın Cumhurbaşkanı Mutfaklardaki buzdolabından, hastanelerdeki Mr Cihazından, köpeklerin çektiği kızaklarla hasta naklinden, bu günün modern ambülanslarına nasıl gelindiğinden bahsediyor.

Bunun tek nedeni var.

Yönetenler halktan koptu.

Ramazan’dan Ramazan’a, önceden GBT’si sorgulanan bir aileye misafir olmakla ve yer sofrasında bağdaş kurmakla anlayamazsınız bu günün geniş toplum katmanlarının içine düştüğü ekonomik çaresizliği.

Mutfak yanıyor.

Eğer iktidar mutfaktan gelen yanık kokusunu almamakta direnir, gündemine geniş halk kitlelerine nefes aldıracak uygulamaları koymamakta ısrar ederse, korkarım 2020’nin 23 Haziran’ı iktidar için daha zorlu günlerin habercisi olacak.

Türk Siyasetinin renkli isimlerinden Merhum Süleyman Demirel, “Tencerenin devirmeyeceği iktidar yoktur” demişti.

Ben de aynı fikirdeyim.

Bu millet sabırlıdır.

Her türlü yaptırıma boyun eğer.

Ama akşam evine geldiğinde “Hanım yemekte ne var?” sorusuna, “Kaç para bıraktın da yemek soruyorsun” cevabını alırsa, bunu kaldıramaz.

Yazın en bereketli günlerini yaşıyoruz.

Anadolu topraklarından meyve-sebze fışkırıyor.

Ama manava girdiğinizde hala 5 liranın altında ürün bulmak neredeyse imkansız.

Yaşananları Ti’ye alan bir Tarım Bakanımız var.

Haftalık ekonomi paketi açıklayan ama her paketi hayal kırıklığı taşıyan bir Maliye Bakanımız var ki, Allah Nazardan saklasın.

Bu ikili sayesinde bu yıl patatesi Suriye’den, Soğanı Mısır’dan getirtmek zorunda kaldık.

İthalatçı tröstler dört köşe.

Yüklüyorlar gemiyi,  Mersin Limanı açıklarına getirdiklerinde, gemideki yükün gümrüğü birden bire sıfırlanıveriyor ve 10 yerine 100 kazanmalarına zemin hazırlanıyor.

Ama bu güne kadar hiçbir ithal gıda, iç pazarda fiyat istikrarını sağlayamadı.

Hatırlayın 31 Mart öncesinin Tanzim Satış Çadırlarını.

Sayın Cumhurbaşkanı, bu merkezlerin yaygınlaştırılacağını ve satışa sunulan ürünlerin çeşitlendirileceğini söylemişti.

Ama 1 Nisan sabahı hepsi birden kapandı.

İşte ondan yırtınıyoruz, “Hangi iş olursa olsun, başına getireceğiniz kişinin liyakatına bakın” diye.

23 Haziran ile İstanbul’da başlayan değişim dalga dalga yayılıyor.

Biz bu yaşananları değiştirebiliriz anlayışı dalga dalga yayılıyor.

Seçimin ertesi yapılan bir araştırma, ucube sistemin karşısına geçenlerin oranını yüzde 58’lere kadar çıkardı.

Zira toplum bunaldı.

Nefes almak, geleceğe yönelik kaybettiği umudu yeniden yaşamak istiyor.

Bırakın muhalefete destek verenleri.

AKP içerisinde bile ‘Yeniden Parlamenter Demokratik Sistem” diyenlerin oranı hiç de azımsanacak düzeyde değil.

İktidar ve Sayın Cumhurbaşkanı, toplumdan gelen bu ortak talebi görmemezlikten gelmeye devam ederse, İstanbul’dan başlayan değişimin tüm ülkeyi saracağından yönetenlerin zerre kadar kuşkusu olmasın.

Zira millet yoruldu, millet yıprandı, millet kendinden vazgeçti ama çocukları için yaşanabilir bir Türkiye özlemi duyuyor.

Benden uyarması..

Yazarın Diğer Yazıları