Cafer ZENGİN

BİR GAZETECİLİK ZULMÜ!

Cafer ZENGİN

Sosyal medyada beni takip edenler bilirler, en garip halimle meslek için nasıl çırpındığımı!

Kırpılan haklarımız için nasıl tek başıma gayret gösterdiğimi…

Evet,  belki tek başına, ama iş kul hakkı ve Allah aşkına…

Şimdi, “26/4 zulmü” dediğim konuda sıkça soru yöneltilir oldu bana.

O yüzden en basit haliyle ve herkes anlasın diye özetlemeye çalışayım mevzuyu.

Sevgili dostum, arkadaşım, kardeşim, abim, ablam…

Size bu satırları Cumhuriyet Meydanı’na bakan lüks iş yerimin,  lüks odasından yazıyorum.

Deri koltuğuma yayılmış, yarına hangi manşeti atsam diye düşünürken, bir elimde kahve fincanım vardı.

Akşam bağdaki misafirlere kuzu çevirme, fırın ağzı yedirme, güveçle neşelendirme planları yaparken bir anda ne çok yıprandığım geldi aklıma.

İşte anlayana Anadolu’nun el değmemiş, saf duygularıyla yazıyorum…

Sansürün değişik şekillerde boy gösterdiği, Gazeteciliğin yandaşlık hukuku ile yeşerdiği…

“Ya taraf ol ya da bertaraf” ifadesinin “Basın, milletin müşterek sesidir” diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten daha çok içselleştirildiği bir zamanda, bir mesleki çıkmazda yazıyorum bu satırları...

                                                                                     ****************

Sizde duyuyorsunuz değil mi?

Elindeki gazetelerle 1958’de Küçükayasofya’daki Şehit Mehmet Paşa Sokağı’nda koşturarak geçen ve “yazıyor, yazıyor”  diye bağıran o çocuğu, yani Hayreddin Baş’ı.

Evet yazıyor, yazıyor…

Başkanlarının hakkını ararken cengaverleşenlerin, kendi haklarını aramada nasıl tırstıklarını yazıyor…

Haydi, iyi niyetle iyi okumalar!

26/4 NEYDİ?

Çıkarılan garabet kanunla Gazeteciler her ay 4 gün ve bunun yanında resmi ve dini bayramlarda ‘gazetecilik yapmadıkları’ ve “tatil yaptıkları” gerekçesiyle yıpranma haklarından faydalanamıyor. Yani bir diğer ifadeyle GAZETECİ sayılmıyor. Oysa tatil günleri habersiz geçmiyor. Bu kanunu çıkaran siyasiler, 22 bin TL maaşla tatilde gezerken, o soğuk ayran senin bu ayran benim diye yudumlarken, ücretsiz diş tedavisi, ücretsiz telefon, ‘ücretsiz ya da sudan ucuz’ lokantada  çeşit çeşit yöresel tat sefaları sürerken Gazeteciler, o siyasilerin haberlerini takip ediyor, fotoğraflıyor, kameraya çekiyor ve yazıyor.

Düşünüyor, üretiyor.

Zor şartlarda her gün daha fazla yıpranıyor.

 Kendimden biliyorum, ‘tatil’ sofrasında bile harıl harıl haber yazdığımı.

Koşa koşa gidip fırından aldığım o güzelim pideyi nasıl soğuttuğumu!

Bu nedenle ey siyasiler, bu yanlıştan dönün. Hak’kımızı geri verin.

26/4 zulmünden bu mesleği kurtarın.

 Zaten can çekişen bir meslek haline geldik.

Tek Can’ımızı da almayın!

Başkasının hakkını arayan, ancak iş kendi hakkını aramaya gelince susanlar, mesleki emeklilikte tur bindiren ve ‘bana dert mi, bana ne artık bu saatten sonra’ diyenler adına da demem o ki; 26/4'e dur de... Bu meslekteki kalan tek hakkına, yani son kaleye sahip çık!

Hayreddin Baş, yıllar sonra o sokağı ziyaret etmişti...

Yazarın Diğer Yazıları