TÜRK KADIN...

TÜRK KADIN...
TAKİP ET >> Google News ile Takip Et

5 Aralık 1934, Türk Kadını için önemli bir tarihtir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Mimarı, sönmüş bir ocağın küllerinden, pırıl pırıl bir Cumhuriyet, genç bir devlet çıkaran Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, bu günün sözde ‘Medeni Dünyası’nı bile imrendirecek bir kararı hayata geçirerek, Türk Kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesini sağladığı bir gün.
84 yıl, dile kolay bir ömür.
Ama o günden bu yana, kendisine hiçbir mücadele sergilemeden verilen bu hakkı, geliştirmeyi bir yana bırakın, hala tam olarak kullanamıyor Türk Kadını.
5 Aralık’ı sadece seçme ve seçilme hakkı olarak görmemek gerekir.
Anayasamızdaki ‘Medeni Kanun’ ile de kadının toplumdaki, aile içindeki, ülke içindeki yeri adeta sağlama alındı.
Böylece ilkel hukuk sistemlerinde, ikinci sınıf insan olarak bile kabul edilmeyen Kadın, erkeği ile hayatın her alanında mücadele verme imkanı buldu.
Peki bu gün neresinde hayatın, Kadın.
Atatürk’ün aydınlanma hareketi ile tahakküm alanlarını kaybeden ama Cumhuriyet tarihi boyunca köstebekler gibi yeraltından faaliyetlerini sürdüren zihniyet, bu iktidarla birlikte maalesef yerüstüne çıkar çıkmaz, kadını ikinci sınıf olarak niteleyen söylemler ile harekete geçti.
Kadın, bu şarlatanlara göre, Cennette erkeğe ikram edilecek bir mahluk.
Hem de bir tane değil, düzinelercesi ile.
Onlara göre kadın, nikahı altına girdiği kocasının hizmetkarı, cinsel ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlü bir makine.
Kocası memnun kalmazsa, üstüne 3 tane daha kuma getirebilir.
Herif isterse, 6 yaşındaki çocuğa nikah kıyıp yatağa atabilir.
Bırakın o yobaz güruhu, ülkeyi yöneten zihniyetin iş başına getirdiği sözde anlı-şanlı üniversite hocalarının, kadının insanlığını sorgulayan sözlerini toplasanız kitap olur.
Hala, ülkece, milletçe yaşadığımız sıkıntıların sorumlusu olarak, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve onun dava arkadaşlarını sorumlu tutan, ezici bir kadın çoğunluğu yaşıyor güzel ülkemde.
O nedenle Türk Kadını, 84 yıl sonra da olsa, kendi durumunu, ülkenin bu günü ve geleceğini sorgulamalı, hayatın her alanında örgütlenmeli, ‘Artık ben de varım’ demelidir.
Türk Kadınından 10, 20, 30 hatta 40 yıl sonra kadına yönelik medeni haklarını güvence altına alan bir çok ülkeyi bu gün kadınlar yönetmekte, hayatın her alanında en etkili noktalarda ülkeye kadınlar hükmetmektedir.
Ama Türkiye’de, yönetiminde kadına hiç yer vermeyen siyaset anlayışına bile hizmet konusunda yine kadın ön plandadır. Ev ev dolaşıp kendini hiçe sayan anlayışın iktidarı için mücadele etmektedir maalesef.
Mesela, kadın son yıllarda kadına yönelik şiddetin birkaç kat arttığı gerçeğinden hareketle, kadına şiddet, kadına yönelik baskılar için harekete geçip ‘Yeter artık’ diyebilecek bir örgütlenmeyi sağlamalıdır.
Sonra da, siyasette, sosyal hayatta, ekonomik kararlarda söz sahibi olmayı talep etmelidir.
4 ay sonra, muhtarından büyükşehir belediye başkanına kadar yerel anlamda toplum yöneticileri ile birlikte, kadın-erkek sandığa gideceğiz.
Burada ilk adımı atmalı, kendini yok sayan siyasal zihniyete kırmızı kart göstererek, kadın adaylar için kullanmalıdır oyunu.
Sonra, soran, sorgulayan kadın yapılanmalarının içerisinde görev almalı, hayatın her türlü olumsuzluğunun kendi omuzlarına yüklenmesine ‘dur’ diyecek taleplerle ortaya çıkmalıdır.
Sonra çocuğunun eğitim hakkı için söyleyecek sözü olduğunu haykırmalı, çocukların geleceğini çalan, yok eden eğitim sistemine karşı yükseltmelidir sesini.
Sonra, ‘namus’ kavramını kadının cinsel organına hapseden beyinsizlere, ‘namus’un kafada, beyinde olması gerektiğini hatırlatmalıdır.
Türk Kadınının önünde, Cumhuriyet döneminde gurur duyacağı idolleri de vardır.
Kız çocuklarının eğitim hakkından başlamalıdır mücadelesine.
Yani diyeceğim dostlar, hayatın her alanında sesi daha gür çıkmalıdır.
Getirilen her dayatma için ‘ama’ demelidir, ‘fakat’ demelidir.
Ancak, hakim siyaset anlayışı tarafından o zaman dikkate alınır, bu toplumun yarısının kadınlardan oluştuğu gerçeği ancak bu şekilde kabul ettirilir.
Erkek egemen bir yapının, kadını evine hapseden zihniyetin pervasızlığına rağmen, muhtar olmak için, belediye başkanı olmak için, belediye meclisi üyesi olmak ve kentin geleceğinde söz sahibi olduğunu belirtmek amacıyla yerel yönetim organlarına, siyasi partilerin yönetimlerine talip olan kadınları bu vesile ile bir kez daha selamlıyor, kadını kadınla dayanışmaya, kadını sorunları için mücadeleye çağırıyorum.
Aksi takdirde, bu aymazlık, umursamazlık sürerse, Türk Kadının kutlayacak 5 Aralık’ı bile olmayabilir gelecekte.