Suriyelilerle ilgili hazırlanan raporda dikkat çeken Kayseri ayrıntısı! İkinci sırada...

Terör bağlantısı bulunan Suriyelilerin yakalandığı iller arasında Kayseri, 2'nci sırada yer aldı…

Suriyelilerle ilgili hazırlanan raporda dikkat çeken Kayseri ayrıntısı! İkinci sırada...
TAKİP ET >> Google News ile Takip Et

Türkiye açısından ‘Suç-Göç ilişkisi raporu’ hazırlayan 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’nün araştırması dikkat çeken sonuçları ortaya koydu. 2012-2020 yılları arasında Suriyelilerin karıştıkları suçlarda, ilk sırada  yüzde 19,7  ile yaralama-kavga suçu yer aldı.  Bu suçu yüzde  14,8 ile terör, yüzde 13,8  ile kaçakçılık, yüzde  10,8 hırsızlık-gasp, yüzde  10,3 ile narkotik, yüzde  9,1 cinayet, yüzde  9,1 ile dolandırıcılık, yüzde  7,6 ile taciz-tecavüz ve yüzde  4,8 ile diğer suçlar takip etti.

KAYSERİ 2'NCİ OLDU

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü tarafından, operasyonlar üzerinden yapılan derlemeden elde edilen bilgilere göre operasyonlarda yakalanan terör örgütü üyelerin illere göre dağılımında da Kayseri Samsun ile birlikte ikinciliği paylaştı.Adana sıralamada yüzde 16,8 oran ile ilk sırada yer alırken, Kayseri ve Samsun illeri yüzde 15,9 oran ile ikinci sırayı paylaştı. İstanbul ili yüzde 10,7 ile üçüncü sırada yer almaktadır.
Raporda  ’Operasyonlarda Yakalanan Terör Örgütü Üyelerinin Örgütlere göre Dağılımı’ konusunda şu görüşlere yer verildi: Ülkemizde en fazla IŞİD terör örgütü üyesi terörist Suriyeli yakalanmıştır. Son zamanlarda güç kaybeden IŞİD’in tamamen yok olmadığı bu verilerle net olarak görmek mümkündür. IŞİD gibi selefi cihatçı terör örgütlerinin, coğrafi hakimiyetlerini yitirdikten sonra yeni bir safhaya geçerek daha otonom ve hücre tipi örgütlenmeye geçtiği düşünülmektedir. Bununla birlikte, geçtiğimiz Eylül ayında yayınlanan çalışma ile karşılaştırıldığında ise IŞİD’in pastadaki payının büyüdüğünü görmekteyiz.
2014 yılında Ortadoğu'da bir iki istisna dışında tüm devletlerin ordularına rahatlıkla kafa tutabilecek nitelik ve niceliğe ulaşan IŞİD, ABD'nin Bağdat'a, Erbil'e ve PYD'ye, İran'ın Bağdat'a, Türkiye'nin ÖSO'ya, Rusya'nın Şam'a verdiği askeri destek IŞİD'in eş zamanlı olarak birçok cephede baskı altına alınmış oldu. Buna ek olarak ABD taktik ve stratejik hava harekatlarıyla, Rusya Palmira'daki operasyonlarıyla, Türkiye Fırat Kalkanı'yla IŞİD’i tam anlamıyla askeri bir yenilgi yaşatmış oldu[28]. Fakat IŞİD Irak ve Suriye'de kritik topraklarını ve gelir kaynaklarını adım adım kaybetmesine rağmen örgütsel bir çöküş ile kolay bir yenilgiye uğramadı. Buradan hareketle şunu söyleyebiliriz ki Türkiye’yi de bir vilayeti olarak gören IŞİD sinsice sınırlarımız içinde yapılanmaya çalışmıştır. Kolluk kuvvetlerimiz tarafından terörle mücadele kapsamında gerçekleştirilen operasyonlarda yakalanan teröristlerin  %96,3’ünü IŞİD terör örgütüne bağlı teröristler oluşturmaktadır.
IŞİD’in sinsice ülkemiz sınırları içerisinde yerleşebilmesindeki en büyük neden; açık kapı politikası çerçevesinde Suriyeli sığınmacıların niteliksiz kontrollerle ülkeye alınmasıdır. Böylesine yanlış bir uygulama sonucunda IŞİD ve benzeri terör örgütleri, ülkemize sızmakla kalmadı aynı zamanda burada bir yapılanma çabasına da girişti. Uluslararası Kriz Grubu'nun, 'IŞİD’e Katılıp Dönen Türkiye Vatandaşları' başlığıyla yayınladığı raporda, söz konusu Türk vatandaşlarının sayısının 5 ile 9 bin arasında olduğu ve bazılarının cihatçı militan oluşumlara halen sıcak baktığı ifade edildi.
Türkiye’deki Suriyelilerin en çok bağlantılarının bulunduğu terör örgütlerinden ikincisi ise YPG/PKK’dır. Uzun yıllardır ülkemiz içinde haince faaliyetler yürüten PKK terör örgütünün Suriye kolu olarak bilinen YPG, başlangıçta PKK ile bağlantısını reddetmiş olsa da özellikle çözüm sürecinin sona ermesiyle bu bağlantısızlık iddiası boşa çıkmış ve YPG, PKK’nın Suriye uzantısı olarak tanımlanmıştır Suriye’nin kuzeyinde örgütlenen bu terör örgütünün 1984 yılından bu yana Türkiye’de faaliyet gösteren PKK terör örgütüyle bağlantısı düşünüldüğünde; YPG/PKK’nın ülkemize sızması ve yapılanması, yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi Suriyelilerin en çok bağlantılı olduğu terör örgütleri içerisinde %2,5 oranı ile ikinci sırada yer alması anlaşılabilir bir sonuçtur. Eylül ayında yayınlanan çalışma ile karşılaştırıldığında ise oranın gözle görülür oranda azaldığı görülmüştür.

RAPORUN SONUÇ BÖLÜMÜNDE İSE ŞU İFADELER YER ALDI

Güvenlik kavramı insanlık tarihi kadar eski bir kavramdır ve tarih boyunca devletler güvenliklerini sağlamak adına büyük çaba sarf etmişlerdir. Bu bağlamda ulusal güvenlik öncelik sıralamasının en üstünde yerini almıştır. Gerek geleneksel güvenlik anlayışında gerekse küreselleşme ile çeşitlenen yeni güvenlik anlayışında, ulusal güvenliğin önemi, konumunu korumuştur. Küreselleşen dünyada ulusal güvenlik için artık iç ve dış güvenlik sınırı ortadan kalkmaya yüz tutmuştur. Bu bakımdan, bir devletin sınırları içerisinde yaşadığı güvenlik sorunları dış politikada da karşılık bulmaya başlamıştır. Özellikle devletin içinde yaşadığı güvenlik sorunu ayrılıkçı hareketler kapsamında ele alınabilecek bir sorun olduğunda, devleti dış müdahaleye açık konuma getirebilmektedir.
En genel anlamda bir insan veya insan grubun bir yerden başka bir yere yaptıkları yer değiştirme olarak tanımlanan göç ise çağımızın önemli sorunları arasında yerini almıştır. Göç, eylemi gerçekleştiren taraf için olduğu kadar eylemin gerçekleştiği yer için de ekonomik ve sosyal sorunları içinde barındıran bir olgudur. Modern dünyada savaş veya ekonomik nedenlerle milyonlarca insan yerinden edilmiş durumdadır. Yerinden edilmiş insanların kitle halinde gerçekleştirdikleri göç, ulaştıkları ülke açısından oldukça kritik sonuçlar meydana getirebilirler. Her şeyden önce devlet fikrini zedeleme potansiyeline sahiptirler ve bununla birlikte hem geleneksel açıdan hem küreselleşme ile şekillenen yeni güvenlik alanları açısından istenmeyen sonuçlar doğurabilirler.
Türkiye’ye yönelik büyük bir göç dalgası vardır.2011 yılından bu yana Türkiye’nin maruz kaldığı  bu kitlesel göç, tarihe baktığımızda kavimler göçünü andırmaktadır. Eğer bu büyüklükteki göçler, kontrol edilmez ve geriye döndürülemezse, ulusal güvenlik bağlamında ekonomik, sosyal alanların yanı sıra politik ve jeopolitik de sonuçları olacaktır. Türkiye’nin içinde barındırdığı Suriyeli sığınmacı sayısı kayıt dışı olanlar da dahil edildiğinde 5 milyonu aşmaktadır. Bu nüfusun illerin kendi nüfusuna oranlarına bakıldığında bazı bölgelerde Suriyeli sığınmacıların artık azınlık olmaktan çıkıp çoğunluk durumuna geldiklerini görüyoruz. Örneğin, Kilis ilinin % 76.4’ü Suriyeliler oluşturmakta. Kilis’in bu durumu çok da uzun olmayan bir süre içerisinde siyasi sorunlar doğurmaya açıktır.
Buradan hareketle, geleneksel anlayışlara baktığımızda ulusal güvenliğin odağının ‘dış güvenlik’ olduğunu görmek mümkündür. Fakat uluslararası sistemin içerisinde bulunduğu bu anarşik yapı nedeniyle güvenlik sorunları yalnızca devletlerin birbiriyle ilişkileri ile bağlantılı değil, aynı zamanda devletlerin iç özellikleri ile de bağlantılıdır. Bir devlet kendi sınırları içerisinde güvenliği tesis edemediği durumlarda devletler dış müdahaleye açık duruma gelebilir ve dış müdahale devleti yok olmakla tehdit etmese de toprak bütünlüğü ve egemenliği tehdit eder.  Bu bağlamda Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunların çözümünün gecikmesi müdahaleye yol açabilir.
Özellikle 2016 yılından itibaren Türkiye içinde terör ve diğer asayiş sorunlarının daha sık görülmeye ve artmaya başlaması, ekonomik göstergelerin daha düşük seviyelerde görülmesi, devlet mekanizmasında yer alan kurumlardaki sistem işleyişinin yavaşlaması veya kapasite yetersizliği gibi problemler yaşanması (eğitimde; öğretmen azlığı, kalabalık sınıflar, okul ve malzeme eksikliği, sağlıkta; doktor hemşire azlığı, kalabalık acil servis ve klinikler, yetersiz tıbbi malzemeler), iki toplumun kültür ve yaşayış tarzlarındaki farklılıklar Türk toplumunda Suriyeliler kaynaklı endişelere neden olmuştur. Türkiye’yi pek çok alanda olumsuz etkileyen bu kitlesel göçün yarattığı kriz, toplumda öfke ve endişenin de temelini oluşturan ana unsurlardan biri olmaktadır.
Bir devletin karşı karşıya kaldığı göç sorununun en iyi çözümü, gerek tek başına gerekse uluslararası alanda etkin rol sahibi diğer devletler ve devlet dışı örgütlerle birlikte göç eden kitlenin ülkesinde güven ve huzur ortamının oluşması amacıyla belli politikalar düzenleyerek bu kitlenin ülkesine dönüşün sağlanmasıdır.