Seçim...
Demokratik rejimlerde seçim şölendir, şenliktir, halk iradesinin ortaya konduğu bir bayram günüdür, ‘Aferin iyi çalışıyorsun 5 yıl daha sana yetki veriyorum’dur ya da ‘Yoruldun biraz dinlen, senin yerine diğerine görev veriyorum’dur.
Bizde ise maalesef son yıllarda seçim gerilimle, kavgayla, kutuplaştırmayla, kafa tutmayla, ihanet yaftaları dağıtmakla, siyasetçileri tehdit etmekle, yayın kurumlarını ve gazetecileri cezalandırmakla bilinir ve hatırlanır.
Sayın Cumhurbaşkanı seçim dönemlerinde AKP Genel Başkanı şapkasıyla çıkar kürsüye, önüne geleni azarlar, yargıya yol gösterir, talimat verir.
Ama kendisine cevap veren biri çıktığı zaman da Anayasanın ‘Cumhurbaşkanına Hakaret’ maddesi uyarınca, konuşan kendisini hakim huzurunda bulur.
Son 16 yılda yaşadığımız seçim ve referandumları şöyle bir hatırlayın.
Ordu hedefe kondu seçim kazanıldı, Üniversiteler hedefe kondu seçim kazanıldı, yargı hedefe kondu seçim kazanıldı, demokrasi diyenler, fikir özgürlüğü diyenler, bağımsızlık diyenler, dış politikada yanlış yoldayız diyenler sırasıyla hedef tahtasına oturtuldu seçim kazanıldı.
Sadece o kadar mı, açız diyenler, sosyal adalet isteyenler, çalışma hayatında ILO Standartları isteyenler, işsizliğin toplumsal bir hastalık haline geldiğine dikkat çekenler, battım kardeşim diyerek mahkemelere konkordato için koşanlar toplu halde hain ilan edildi ve yine seçim kazanıldı.
Durun daha bitmedi. Medya yandaş ve yalaka, tarafsız ve muhalif olarak üç parçaya bölündü. Kültür ve Sanat Hayatında kendince doğru bildiklerini söyleyip yazanlar hain, saray soytarısı bazı tipler ile el üstünde tutulur hale geldi, getirildi. Genç ve pırıl pırıl beyinler başka ülkelerde kendilerine gelecek arar hale geldi, cehalet eğitimden sağlığa, sosyal hayattan kültüre ülkemin her noktasına, bir daha gitmemecesine postunu serdi.
Eğitimin içinde bulunduğu durumu izah etmek mümkün değil. Cehalet ve uydurulan din temel ders haline getirildi.
Yüzde 99’u Müslüman olan güzel ülkemde “Piyango haramdır” naraları altında piyango biletlerinin neredeyse tamamı satıldı.
Sağlıkta öyle iddia ettiğiniz gibi değiliz. Gidin kamu hastaneleri ve yaşanan acınası tabloları gözlerinizle görün.
Daha önceki akşam saatleri, eve yürüyerek geliyorum, yanıma yaklaşan bir mahkeme mübaşiri, “Ahmet bey ne olacak bu milletin durumu. Sadece benim görev yaptığım mahkemede bu gün 5 tane boşanma davası karara bağlandı. Yüzlerce boşanma davası sırada bekliyor. Aileler bölünüp parçalanıyor, cezasını da çocuklara çektiriyoruz. Toplumun temeli olan Aile kavramı paramparça ediliyor.” dedi.
Asgari ücret bir yıl önce belirlendiğinde 421 dolar karşılığı Türk Lirası idi.
Bu gün yüzde 26,5 zam yapıldı ama asgari ücret 380 dolara tekabul ediyor.
Toplumca fakirleşiyoruz.
Dün gazetemizin manşetiydi, bir sanayicinin isyanı.
Diyordu ki sanayici, “Uygulanan politikalar bize yatırım yapmamayı, üretmemeyi dayatıyor.”
Hükümetlerin uyguladığı yandaşı kayıran özelleştirme politikaları sayesinde çalışmayan ama buna rağmen lüksünden taviz vermeyen bir toplum haline geldik, getirildik.
O nedenle 31 Martta yapılacak seçimlerde sandığa gidecek vatandaş, belediye hizmetlerinden çok uygulanan ekonomik ve sosyal politikalara oy verecek gibi geliyor bana.
Ve hepsinden önemlisi, oylarıyla oluşturduğu tek karar verici mekanizma için de bir anlamda güvenoyu verecek bu seçimde.
Ve ilk kez iktidar partisinin ve liderinin kamplaştıran, azarlayan, küçümseyen söylemleri işe yaramayacak gibi.
Alınan önlemler, yapılan uygulamalara baktığımızda, milletimizin zor geçecek bir kışa giriş yaptığı ortada.
Neredeyse her ailede, gençliğinin en verimli çağında iş aramaktan ayaklarına kara sular inmiş birine rastlamak mümkün.
Yani umutların bile hükümetler eliyle tüketildiği günleri yaşıyoruz.
Ne millet bahçesinde yuvarlanmak ne de beleş kekle açlığını bastırmak umurunda seçmenin.
O, yönetenlerin elinden çekip aldığı yaşama sevincinin ve umudunun yeniden kendisine verilmesini istiyor.
Yönetenlerin ve muhalefetin de bu gerçeği dikkate alarak, söylemlerini yeniden revize etmelerini öneririm.