Özdemir: Avrupa Türkiye'ye mecburdur

MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Kayseri Milletvekili İsmail Özdemir: Avrupa hem hayatta kalabilmek hem de daha güçlü olabilmek için Türkiye'ye mecburdur. Detaylar Kayseri Olay'ın Kayseri haber bülteninde…

Özdemir: Avrupa Türkiye'ye mecburdur
TAKİP ET >> Google News ile Takip Et

MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Kayseri Milletvekili İsmail Özdemir, Türkiye'nin küresel siyasetteki yükselişini ve Avrupa'nın Türkiye'ye olan ihtiyacını kapsamlı bir şekilde değerlendirdi. Milletvekili Özdemir, Türkiye'nin, Cumhur İttifakı'nın vizyonuyla edilgen bir ülke olmaktan çıkıp, etken bir konuma geldiğini vurguladı.

Sosyal medya hesabı üzerinden açıklamalarda bulunan Milletvekili Özdemir şu ifadelere yer verdi: "Türkiye gösterdiği gelişim ve atılımla küresel siyasette politikaları dikkatle takip edilen bir ülke haline gelmiştir. Hemen her meselede nasıl bir tutum takınacağı merak edilen ve bu ölçüde diğer çevreleri de etkileyen Türkiye, hem bölgesel hem de küresel meselelerin tamamında söz ve konum sahibi bit ülkedir.

Cumhur İttifakı’nın ortaya koyduğu vizyonla; edilgen değil, etken bir ülke olma hedefimiz böylelikle gerçekleşmiştir.

Yalnızca yakın coğrafyamızda değil, Avrupa, Asya, Afrika ve hatta Okyanusya kıtalarında dahi bugün ülkemiz, önde gelen ve neticelerin yönünü tayin edebilecek kuvvet olarak kabul görmektedir. Dahası 21. Yüzyıla yön verecek ve süper güç Türkiye seviyesine de bizleri eriştirecek gayretler, henüz içerisinde bulunduğumuz şartlarda dahi kendisini göstermektedir.

Herhangi bir kriz yahut çatışmanın önlenmesinde güç gösterebilecek ülke sayısı günümüzde dahi çok fazla değildir. Bu kategoride değerlendirilebilecek ülkeler ancak BM güvenlik konseyinin daimi üyeleri yada ilgili kriz coğrafyasında hem belirleyici bir kuvvet çarpanı hem de prestij ve saygınlığıyla diğer tüm kesimlerin kabul ettiği yüksek bir değer olarak görülmektedir.

Türkiye, henüz BM güvenlik konseyi üyesi olmamasına karşın, var olan mevcut adaletsizlik üreten küresel sisteme yönelik alternatiflerini sıralarken, aynı zamanda pek çok meselede hakem ve hakimliğine baş vurulan bir ülke olmuştur.

Yalnızca Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşla sınırlı kalmayıp, hemen her krizde ülkemizin yönlendirici etkisi, barış ve istikrarın hakim kılınması çabalarındaki taraflı yahut tarafsız her çevrenin ön kabullerindendir.

Özellikle ABD’de Kasım Trump’ın oluşturduğu yeni yönetim anlayışı, ABD’yi sadece kendi önceliklerine odaklanan; her yönden korumacı yöntem izleyen bir alana çekmiştir.

ABD yönetiminin yeni döneme dair benimsediği bu tutumu, başta NATO olmak üzere güvenlik taahhüdü verdiği oluşumların çatısı altındaki diğer ülkeleri de kökten etkilemeye başladı.

Avrupa ülkelerinin, ABD’nin Ukrayna’yı Rusya ile anlaşmaya zorlayarak takındığı tutum sonrasında güvenlik politikalarını Avrupa özelinde, kendi kendilerine yetecek ve yine kendilerine has biçimde yeniden şekillendirme uğraşına koyulmaları, böylesi bir dönemin ilk somut sonucu oldu. Anlaşılan o ki, Avrupa’nın güvenlik anlamında ABD’den uzaklaşması, gerek kıtadaki bundan sonraki gelişmeler, gerekse küresel boyut itibarıyla bazı neticeleri beraberinde getirecektir.

Avrupa’nın oluşturmaya çalıştığı yeni güvenlik mimarisi seçeneği ise inşası kolay olmayacak ve Türkiye olmadan da asla hayata geçirilemeyecek bir sistem olarak öne çıkmaktadır.

Uzun yıllardan bu yana güvenlik politikalarını ABD’ye endeksleyen, askeri altyapı dahil olmak üzere hemen her alanda yine ABD’ye bağımlı olan Avrupa için, yeni bir güvenlik mimarisi inşa etmek, bugünden yarına bir çırpıda olabilecek bir mesele değildir.

Yeni bir güvenlik anlayışının Avrupa’nın kendi potansiyeli ile hayata geçirilmesi zorunluluğu bugün için elzem, yarına bırakılırsa çok geç kalınmış bir hamle olacaktır.

Sanayi ve ekonomik olarak küresel ölçekte iddia sahibi olan Avrupa için kendi güvenliğini tesis edemeyecek koşulların vasat bulması ise elde var olan tüm diğer kazanım ve üstünlüklerin yok olması anlamına da geliyor. İki Dünya Savaşı’nı kendi bünyesinde tecrübe etmiş Avrupa için geçmişin karanlık ve acı gerçekleri bir kez daha karşısına gelmiş, kıta genelinde yükselen aşırıcılık yanlısı siyasi ve toplumsal akımlar daha şimdiden vahim bir hale ulaştığını gözler önüne sermiştir.

Sonuç olarak Avrupa’nın Türkiye’ye olan zorunluluğunun boyutu sadece savunma alanıyla sınırlı kalmayıp, siyasi, ekonomik, diplomatik ve teknolojik alanları da kapsadığı açıktır.

Bu sebeple Avrupa’nın yapması gereken vakit kaybetmeksizin Türkiye’ye verdiği taahhütleri yerine getirerek, Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecini tamamlamaktadır. Avrupa hem hayatta kalabilmek hem de daha güçlü olabilmek için Türkiye’ye mecburdur."