'O teklifin mevcut haliyle kabul edilmesi Anayasa'ya aykırı'
Siber Güvenlik Kanun Teklifi görüşmelerine katılan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, dikkat çeken açıklamalar yaptı. Detaylar haberimizde.
Siber Güvenlik Başkanlığı, 8 Ocak 2025 tarihinde Resmi Gazete’de Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kuruldu. Başkanlığın kuruluş esaslarının ve yönetim şeklinin belirlenmesi için 10 Ocak’ta Meclis’e sunulan Siber Güvenlik Kanunu Teklifi’nin görüşmeleri bugün başladı.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Kayseri Milletvekili ve Milli Savunma Komisyonu üyesi Aşkın Genç, teklifin görüşmelerinde yaptığı konuşmada, 8. maddede Siber Güvenlik Başkanlığı’na geniş yetkiler verilmesinin Anayasa’ya aykırı olduğunu belirtti. Genç, konuşmasında şunları kaydetti:
“Siber güvenlik, artık milli güvenliğin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu kavram, yalnızca bilişim sistemlerinin korunmasını değil, aynı zamanda ekonomik istikrarın, toplumsal düzenin ve bireylerin temel haklarının korunmasını da kapsamaktadır. Bugün dünyanın dört bir yanında devletler, siber saldırılara karşı savunma hatlarını güçlendirmek için kapsamlı yasal düzenlemeler yapmaktadır. Türkiye olarak biz de bu alanda hızla adım atmalı ve dijital çağın getirdiği risklere karşı hazırlıklı olmalıyız. Bu teklifin temel amacı, ülkemizin siber uzaydaki savunma mekanizmalarını güçlendirmek ve milli gücümüzü bu alanda da tahkim etmektir. Ancak, bu hedefe ulaşırken, bireylerin hak ve özgürlüklerini koruma sorumluluğumuzun bilincinde olmalıyız. Teklifin 8. maddesi, Siber Güvenlik Başkanlığı’na geniş yetkiler tanımaktadır. Bu yetkilerin nasıl kullanılacağı, hangi sınırlar içinde kalacağı ve bireylerin mahremiyetine nasıl saygı gösterileceği açıkça belirlenmelidir.
‘Geniş bir yetki tanımlanması, yargısal denetimi devre dışı bırakmakta’
Madde, anayasal düzlemde ciddi soru işaretlerini beraberinde getirmektedir. Özellikle madde metninde, Başkanlık yetkililerinin hâkim kararı olmaksızın konut ve işyerlerinde arama, el koyma ve kopya çıkarma işlemleri gerçekleştirebileceği düzenlenmektedir. Bu hüküm, Anayasa’nın 21. maddesinde düzenlenen ‘konut dokunulmazlığı’ ve 20. maddesinde güvence altına alınan ‘özel hayatın gizliliği’ ilkeleriyle doğrudan çelişmektedir. Anayasa’ya göre, konut dokunulmazlığı yalnızca hâkim kararıyla ya da gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kanunun açıkça yetkilendirdiği bir merci tarafından, usulüne uygun bir şekilde sınırlandırılabilir. Ancak, teklif edilen düzenleme, Başkanlık yetkililerinin ‘gecikmesinde sakınca bulunan haller’ gerekçesiyle kendi yazılı emirleriyle bu işlemleri gerçekleştirebilmesine olanak tanımaktadır. Böylesi geniş bir yetki tanımlaması, yargısal denetimi devre dışı bırakmakta ve idari tasarruflara keyfiyet riskini yüklemektedir.
‘Bireylerin özel hayatına yönelik potansiyel müdahaleleri keyfiyete açık bir şekilde düzenleniyor’
Dahası, Anayasa Mahkemesi’nin geçmiş içtihatlarında vurguladığı gibi, bireylerin temel hak ve özgürlüklerine yönelik her türlü müdahale, ‘ölçülülük ilkesi’ ile değerlendirilmelidir. Bu ilke, alınan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanması, bu ihtiyacı karşılamaya elverişli olması ve orantılı bir sınırlama öngörmesi gerektiğini ifade eder. Ancak, teklifin bu maddesi, ölçülülük ilkesini tamamen göz ardı etmekte; bireylerin özel hayatına yönelik potansiyel müdahaleleri keyfiyete açık bir şekilde düzenlemektedir. Örneğin, hâkim kararı olmaksızın yapılan arama ve el koyma işlemlerinin kapsamı, uygulayıcıların yorumuna bırakılmıştır ve herhangi bir denetim mekanizması öngörülmemiştir. Bu durum, bireylerin hak arama özgürlüğü üzerinde caydırıcı bir etki yaratabilir ve uygulamada ciddi mağduriyetlere yol açabilir.
‘Anayasa’ya aykırı’
Güvenlik kaygısıyla hukukun üstünlüğünü feda etmek, devleti zayıflatır; çünkü hukuk hem güvenliğin hem de özgürlüğün sigortasıdır. Bu teklifin mevcut haliyle kabul edilmesi, Anayasa’ya aykırılık oluşturacağı gibi, uluslararası insan hakları normlarıyla da çelişecektir. Türkiye’nin siber güvenlik alanındaki meşru hedeflerine ulaşabilmesi için, bu düzenlemelerin hukuka uygun, şeffaf ve hesap verebilir bir çerçevede yeniden ele alınması elzemdir. Aksi halde, güvenlik adına atılan bu adım, toplumun devlete olan güvenini ciddi şekilde zedeleyecek sonuçlar doğurabilir.
‘Verilerimize sahip çıkamayan bir sistemin, vatandaşın özgürlüğünü kısıtlayabilecek yetkilere sahip bir otorite oluşturması, güven bunalımına yol açar’
Geçtiğimiz aylarda Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu’nun 108 milyon vatandaşın kişisel bilgilerinin çalındığını doğrulaması, ülkemizin siber güvenlik konusundaki gerçeklikten ne kadar uzak bir yönetim anlayışına sahip olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Daha verilerimize sahip çıkamayan bir sistemin, vatandaşın özgürlüğünü ve mahremiyetini kısıtlayabilecek geniş yetkilere sahip bir otorite oluşturması, toplum nezdinde ciddi bir güven bunalımına yol açmaktadır.
‘Kişisel verilerin korunması yerine denetim adı altında keyfi müdahalelere kapı aralaması kabul edilemez’
Bir yandan vatandaşın kimlik bilgileri çalınırken, diğer yandan bu teklifin, kişisel verilerin korunması yerine denetim adı altında keyfi müdahalelere kapı aralaması kabul edilemez. Kendi verilerini koruyamayan bir sistemin, vatandaşın mahremiyetine bu kadar kolay müdahale etmeye yetkili kılınması, güvenliğin değil keyfiyetin kapısını aralar. Bu bağlamda teklifin yeniden ele alınması ve vatandaşların güvenliğini gerçekten sağlamak için bireylerin temel haklarını ihlal etmeden, kamu kurumlarının güvenlik açıklarını kapatmaya odaklanması elzemdir. Aksi halde, bu yasa, siber güvenlik sorunlarını çözmek yerine, halkın devlete olan güvenini daha da sarsan bir düzenlemeye dönüşecektir.”