Lale Devri'nde Sarayda bir Kayserili

Lale Devri'nde Osmanlı Sarayı'nda yaşayan Kayserili ismi Mehmet Çayırdağ kaleme aldı. Detaylar Kayseri Olay haber merkezince derlediğimiz Kayseri haber bülteninde.

Lale Devri'nde Sarayda bir Kayserili
TAKİP ET >> Google News ile Takip Et

Kayseri Büyükşehir Belediyesi tarafından üç ayda bir çıkarılan kültür sanat dergisi ‘Şehir-Kültür-Sanat’ta yine birbirinden önemli çalışmalar ve dosyalar yer aldı. Derginin en dikkat çeken çalışmalarından birisi de hiç şüphesiz Lale Devri’nde sarayda yaşayan bir Kayserili oldu. Tarihçi Mehmet Çayırdağ, yine vesika denilebilecek bir yazısını Şehir-Kültür-Sanat dergisinde yayımladı. Sur Emini Hacı Halil Efendi’yi anlatan Tarihçi Çayırdağ’ın yazısı şöyle: 

Lale Devri’nde (1720-1730) Osmanlı Sarayı’nda, daha doğrusu merkezî idarede bir kısım Kayserilileri görmekteyiz. Mesela Lale Devri’nin meşhur Sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’dan önce sadrazam olan Nişancı Mehmet Paşa Kayseri’nin Erkilet köyünden idi ve Erkilet’e cami, medrese ve hamamdan ibaret bir külliye yaptırmıştı. Cami bugün kasabada mevcut olduğu hâlde diğer binaları yıkılıp ortadan kalkmıştır. Mehmet Paşa, cami içine bir kütüphane kurarak buraya birçok yazma kitap koymuştur; kültür müdürlüğümüz sırasında kalabilen kitapları buradan merkezdeki Raşit Efendi Kütüphanesine nakletmiştik. Mehmet Paşa bu külliyenin giderleri için Erkilet nahiyesinin gelirlerini buraya tahsis ettiği bir vakıf kurmuştur.

Yine aynı dönemde sarayda çok önemli mevkilerde bulunan, konumuz olan Hacı Halil Efendi de Kayseri’nin Molu köyünden idi. Bunlar gibi Orta Anadolu’nun bir kısım insanlarının merkezde görev almalarına kendisi de Nevşehirli olan padişahın çok yakını ve damadı bulunan İbrahim Paşa’nın hamilik yaptığını düşünmekteyiz.

Hacı Halil Efendi hakkında daha önce rahmetli hocam Prof. Dr. Münir Aktepe ve benim araştırmalarımız bulunmaktadır. Bu yazımızda da Halil Efendi’nin hayatı hakkında bilgiler verdikten sonra onun esas önemli bir görevi olan, devrin padişahı III. Ahmet’in şehzadelerinin sünnet düğünlerinde sur (düğün) eminliğindeki, şimdiye kadar üzerinde durulmamış önemli görevini ele alacağız.

Halil Efendi tahminen 1656 yılında Kayseri’nin Molu köyünde dünyaya gelmiştir. Her ne kadar daha önce böyle yazılmışsa da aşağıda üzerinde duracağımız vakfiyesinde şehrin mahallelerinden sadece Bozatlı Paşa Mahallesi’ne vakıfta bulunduğuna göre, o mahalleden olduğu da söylenebilir. İlmiye yolunu seçip tahsilini Kayseri’de yapmıştır. Bu sebeple hafız ismi ile de anılıyordu. Daha sonra İstanbul’a giderek saraya intisap etme imkânı bulmuştur.

Hâcegân sınıfından olarak resmî memuriyete başlayan Halil Efendi önce Arpa Emini olmuş, 1720 yılında da anıldığı unvanı olan Saray Mutfakları (Matbah-ı Amire) Eminliğine getirilmiştir. Bu çok önemli göreve, kısa sürede göze girmesi ve itimat edilen bir kimse olması sebebiyle seçildiği anlaşılmaktadır. Bu sırada padişah III. Ahmet, sadrazam da Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’ydı. İbrahim Paşa bilindiği üzere Kayseri’de kapalı çarşı içinde Vezir Hanı’nı inşa ettirmiştir. Aynı yıl III. Ahmet’in şehzadeleri olan Süleyman, Mehmet, Mustafa ve Beyazıt’ın 15 gün sürecek meşhur düğünlerini hazırlamak, tertip ve icra etmek üzere Sur (Düğün) Eminliğine de getirilmiştir. Daha sonra enteresandır. İstanbul surlarının onarılması görevi verilecek ve Bina Eminliği de yapacaktır. Bu görevleri esnasında önemli bir malî imkâna kavuşan Halil Efendi, birçok hayrat işine girişmiştir. İmparatorluğun çeşitli bölgelerinde ve bu arada Kayseri’de sahip olduğu birçok akarını (vakıf giderleri için gelir kaynağı han, dükkân ve arazi) Kayseri’deki Cami- kebir (Ulu Cami), burada yaptırdığı çeşmeleri yine İstanbul’da Üsküdar’da, Balat’ta ve Aşıkpaşa mahallelerinde yaptırmış olduğu çeşvakfetmiştir. Vakfiyesinde Kayseri’de Camikebir’de ilim tahsil eden talebelere, aynı camide hadis okutan, vaaz ve nasihat edenlere, müezzinlere, caminin ve Bozatlı Mahallesi’nin ihtiyaçlarına, Kayseri’deki muallimhanesinde okuyan talebelere ve hocalarına da tahsisat ayırdığı kayıtlıdır. Yine her yıl hac mevsiminde Mekke ve Medine fukarasına 120 altın gönderilmesini şart koşmuştur.

Halil Efendi, Kayseri’de 1714 yılında meydana gelen büyük depremde harap olan Camikebir’i eski şekli üzere yeniden yaptırmış, dağlardan özel su getirterek şehirdeki Güllük Cami çeşmesini, İnönü Bulvarı üzerindeki Gömleksiz Çeşme’yi, Düvenönü’ndeki Dutlu Çeşme’yi, Hasbek Kitci Camii ve Çukurlu Cami çeşmelerini yaptırmıştır. Şehirde meydan civarında bir han da yaptıran Halil Efendi, Hunat Medresesi eyvanını kütüphane hâline çevirerek buraya vakfiyesinde tek tek isimlerini kaydettiği çok miktarda yazma kitap koydurmuştur. Bu kitaplar daha sonra Raşit Efendi Kütüphanesine alınmıştır. Hacca giderek hacı olan Halil Efendi, Lale Devri’nin 1730 yılında Patrona Halil İsyanı ile son bulması üzerine Kayseri’ye gönderilmiş ancak 1746 yılında İstanbul’a gelip yeniden Arpa Emini, devamla Defter Emini ve Cizye Muhasebecisi olmuştur. Nihayet 1754 yılının mart ayında 100 yaşı civarında vefat ederek evinin bulunduğu Haliç’in batısındaki Haydar semtinde, Müftü Ali Mahallesi’ndeki Aşıkpaşa Tekkesi haziresinde toprağa verilmiştir. Mermerle inşa edilen mezarı burada bugün de sağlam vaziyette bulunmaktadır. Mezar taşında “Hüve’l-hayyü’l-bâki sabıkâ Matbah-ı Amire Emini Hafız el-Hac Halil Efendi ruhuna el-Fatiha sene 1167” ibaresi yazılıdır. Halil Efendi’nin bu mükemmel mezarı bugün mevcutken, ondan 70 yıl sonra Reisülküttap olan ve Kayseri’ye onun gibi bir kütüphane kuran Ispıdınlı Reisülküttap Raşit Efendi’nin Beyazıt Camii hazinesinde bulunan aile mezarlığının 50’li yıllarda Beyazıt’tan Sultanahmet’e doğru giden yolun (Divan Yolu) genişletilmesi sırasında dağıtılmış olduğunu burada ifade etmek isterim. Üstelik mezarlığın yıkılması, yolun genişletilmesine de yaramamıştır.

Devrinin kaynaklarına göre sözüne sadık, hakkına razı, ilim ve irfan sahiplerini himaye eden, ev ve sofrası gündüz ve gece herkese açık olan, cömert, hoş sohbet bir devlet adamı olarak anılan Halil Efendi herkes tarafından itibara mazhar olmuş, Rumeli Hisarı’ndaki bahçesinde padişah, sadrazam ve diğer devlet ricalini sık sık misafir etmiştir.

Lale Devri'nde Sarayda bir Kayserili

İmparatorlukta ancak birkaç sultanın bu çapta yaptırdığı muazzam sünnet düğünü merasimini organize etmeye layık görülüp Sur Eminliği görevine getirilen Halil Efendi, gerçekten Osmanlılardaki bu en büyük düğünü başarıyla gerçekleştirmiş ve hayret edilecek gösteriler, organizasyonlar, merasimler ve kendi uhdesinde olan Saray Mutfakları Genel Müdürlüğünce (Matbah Eminliği) yapılan muazzam ziyafetleri hiç aksatmadan yerine getirmiştir. Bu düğünleri bugüne bütün teferruatıyla aktaran Surname isimli çok önemli bir kitap bulunmaktadır. Padişah ve Sadrazam tarafından görevlendirilen devrin meşhur şair ve yazarlarından Vehbî, üstün edebî kabiliyeti ile kitabın metnini yazmış, aynı metni gün gün ressam Levnî minyatürlerle resimlendirmiştir. Yani Vehbî’nin anlattıkları ile birlikte Levnî’nin düğün sahnelerini gerçekçi resme yaklaşan minyatürlerinde filme, fotoğrafa alınmış gibi görebilmekteyiz. Levnî, günlük resimlerini sanki yüksek bir kuleden merasim alanını kuş bakışı seyre- diyormuş gibi bütün teferruatıyla ortaya koymuştur. Vehbî ise özel seçilmiş olmasından da anlaşılacağı üzere devlet erkânını, ulemayı, görevde olan ve eskiden bu görevlerde bulunan bütün mülkiye ve ilmiye sınıfını uzak bölge vali ve mutasarrıflarına varıncaya kadar yakından tanınmakta, onlar hakkında çok yakın ve teferruatlı bilgiler vermektedir. Ayrıca devrin âdetleri, giyim kuşamı ve kültürüne de fevkalade vâkıftır. Merasim kıyafetleri veya günlük olarak giyilen kıyafetler, kaftanlar, başlıklar isimleri ve şekilleri ile gayet teferruatlı olarak anlatılmıştır. Padişaha sünnet için verilen hediyeler arasında olan ve dünyanın dört bir tarafından gelen kıymetli emtia içindeki mücevherler, kumaşlar, kıyafetler hakkında hayret edilecek bilgiye sahip olduğu görülmektedir. Metnini sık sık kendi şiirleri ve alıntılarla süslemiştir.

Padişaha, sadrazama takdim edilen birkaç yazması elde olan bu muhteşem eseri, devrin kültür ve edebiyatına vâkıf değerli ilim adamı Prof. Dr. Mertol Tulum tekrar tekrar yayımlamıştır. Elimdeki kitap onun 2008 basımı, metin sadeleştirilmiş hâli ve aslını içine alan çok ciddi ve kaliteli yayınıdır. Bizim burada, devrin aynası olan bu eserde düğün eğlenceleri, merasimleri ve ziyafetleri yanında konumuz olan Hacı Halil Efendi hakkında verilen malumatları tespit etmek hedefimiz olmuştur. Tabii bu arada resimlerde Hacı Halil Efendi’nin tasvir edilip edilmediği de en büyük merakımız idi. Nihayet memnuniyetle onun bir sahnede tasvir edildiğini görerek (Mertol Tulum tespit etmiştir) büyük bir memnuniyet duyduk. Evet, bu büyük insanın yüzyıllar öncesinde yapılmış resmi ile de karşılaşmış bulunuyoruz. Bu çalışmamızda onun bu resmini ve resminin içinde olduğu tabloyu okuyucularımıza sunuyoruz.

Lale Devri'nde Sarayda bir Kayserili

Vehbî, eserinin şu sayfalarında Halil Efendi hakkında şöyle malumatlar vermektedir:

S. 31, “Düğün içinde gerekli şeylerin aralıksız bir biçimde ikmali çalışılması en önemli iş olduğundan aynı senenin Ramazan ayının 21 Cumartesi (27 Temmuz) 1720 günü, doğruluğuyla ün kazanmış, saray dışındaki işlerin görülmesinde dürüstlük ve güvenilirlik nitelikleri ile tanınmış Mutfak Emini Halil Efendi düğün (sur) görevinin şeref kaftanını giyerek o günden sonra düğün için gerekli şeyleri hazırlamaya başladı. Önce şehzadeler için eski saray bahçesinde (Bayazıt) ışıklı ve süslü yapma selviler ve şeker bahçeleri inşa edildi. Padişah ve şehzadeleri buraları gezerek çok beğendiler.”

S. 32, “Bu arada düğün emini tarafından, eskiden olduğu gibi düğün şölenine her şeyin satın alınması için her yana adamlar koşuldu. İzmit kazasından 10.000 ağaç sini, Tekirdağ ve Bursa çevresinden 1.000 ördek, 8.000 tavuk, 2.000 Mısır tavuğu, 3.000 piliç ve 2.000 güvercin temin edildi. Ayrıca şeker koymak için 100 adet mevlit tablası, düğün yerlerinin çevresine mahyalar dizilmesi için 15.000 şişe kandil ve 10.000 kandil kutusu ile 10.000 şerbet kavanozu kısa zaman içinde sağlandı. Yine Hanendebaşı Burnaz Hasan Çelebi’ye toplattırılan güzel sesli sanatçılar ile 80 saz sanatçısı bir araya getirildi. Kol kol çengilere ise altın işlemeli elbiseler verildi. Her taraftan gösteri ve oyun ustası getirildi. Düğün meydanında seyircilere ve oyunculara sınır belirlemek için şiddet ve taciz göstermeden görev yapacak, koltuklarında tulum olan, seyircileri aynı zamanda eğlendirecek, tuhaf kılıklı ve hareketli, tulumcu denen 120 kişi hazırlandı. Onların gülünç görünüşlerini tamamlayan diğer şeyler Düğün Emini tarafından yaptırıldı. Nihayet eskiden beri yapılageldiği üzere şehzadelerin başlarının sadakası olmak üzere fakir çocuklardan sünnet olma şerefini kazanan 5.000 kadar çocuğa elbiseler sağlanması ferman buyrulduğundan Düğün Emini tarafından düşünülenden de fazla miktarda elbise yaptırılıp hazırlandı.”

200’den fazla alay ile Padişah ve Sadrazam önünden geçirildi. Bunları da Levnî resimledi. Yine şehzadelerin bu muhteşem sünnet düğününe Padişah’ın müsaadesi ile Sadrazam İbrahim Paşa ve Yeniçeri Ağası’nın çocukları da iştirak ettirildi.

Bu büyük sünnet düğününün yapılacağı yer olarak Sultanahmet Meydanı, o zamanki adı ile Ok Meydanı hazırlandı. Buraya, padişahın merasim ve oyunları seyretmesi için büyük bir otağ, yine sadrazam ve diğer devlet ileri gelenlerinin seyir yerleri olarak da birçok süslü çadır kuruldu. Çevreden gösterileri seyredecek halktan erkek ve kadınlara yerler ayırt edildi. Bazen de padişahın müsaadesi ile bunların kadın erkek karışık hâlde düğünü yakından seyretmeleri sağlandı. Düğün eğlenceleri içinde bilhassa Mısır’dan gönderilmiş sihirbaz ve cambazlar çok dikkat çekici gösterilerde bulundular. Hemen her gün sazende, rakkas ve çengiler, Padişah ve erkânın önünde müzik ve gösteriler sundular. Ok Meydanı’nda yapılan bu gündüz gösterilerinin yanında geceleri de Haliç’te, Tersane ve Aynalıkavak Kasrı önünde, deniz üzerinde, tersane ve diğer askerî sınıfların hazırlandığı sallar üzerinde havai fişekli ve çalgılı gösteriler yapıldı. Hem bu gece gösterilerinde ve hem de gündüz gösterilerinde yapma kalelerde havai fişeklerle savunma ve hücum gösterileri yapıldı. Yine hazırlanan kukla ve hareketli hayvan maketleri ile ilgi çekici ve hayret uyandırıcı icatlar gösterildi. Yine yapılan birçok eğlencelik keşif için de büyük bir timsah şeklinde denizaltı yapıldı ve denizaltıda dolaştıktan sonra sahile ağzından insanlar boşaltıldı. Gündüz eğlenceleri için de gerilen ipler üzerinde hareket eden, içinde insan ve maketlerin bulunduğu gemiler inşa edildi.

S. 39, “Kendileri için hazırlanan eski saraydaki şeker bahçeleri ve nahılları (selvileri) gezen şehzadeler burada Düğün Emini’nin çadırında istirahata çekildiler.”

S. 41, “8 Eylül 1920’de görevli devlet erkânı ve Düğün Emini Halil Efendi Ok Meydanı’nda Padişah’ın, Sadrazam’ın, diğer illerden gelenlerin ve askerlerin kalacakları otağın ve çadırların yerlerini tespit ettiler. Ertesi gün tekrar Sadrazam, Defterdar ve Düğün Emini bu yerleri gözden geçirdiler.”

S. 42-43, “12 Eylül’de Defterdar, Düğün Emini ve Hassa Mehterbaşı görevli olarak gelip meydandaki belirlenen yerlere kıymetli ve sanatlı otağı ve çadırları dikmeye başladılar, bunun için kurbanlar kestirdiler.”

Matbah Emini Hacı Halil Efendi’nin mezar taşı

S. 45, “Sur Emini’nin çadırı da meydanda uygun yere kurduruldu. Halktan toplanan sünnet çocuklarının çadırları da onun yanındaydı.”

S. 48, “14 Eylül Cumartesi günü Defterdar ve Sur Emini, Sadrazam’a Ok Meydanı’nda tamamlanmakta olan hazırlıkları gösterdiler ve onun talimatıyla bazı değişiklikler yaptılar.”

S. 49, “14 Eylül’de devlet erkânının seçkinleri Düğün Emini Efendi’nin çadırında dinlendiler ve onlara burada yemek ikramı yapıldı.”
Düğün boyunca bütün devlet erkânı, askerler ve halka her gün yüzlerce, binlerce tabak hazırlanan yemek ziyafetini aynı zamanda Mutfak Emini olan Hacı Halil Efendi çok sayıdaki görevliler ile aksatmadan yerine getirmiştir.

S. 110, Düğünün ikinci gününde “Sultan’ın yardımları ile bağış elbisesi giymiş olan sünnet çocukları- nın bir bölümünün toplu ve düzenli şekilde Padişah’ın önünden geçip kendileri için hazırlanmış çadırlara girmesinin ardından Düğün Emini sof üst ve mücevveze başlık ile yavaş yavaş salınarak yürüyüp geldi ve yeryüzü şahının önünde secde edercesine yere kadar eğilmek suretiyle selamlama merasimini yerine getirdi. Ardından (çocukların sünnetlerini yapacak) 150 kadar cerrah Padişah’ın önünde yerlere kadar eğilerek tebrik merasimini yerine getirdiler.”

Düğün 18 Eylül 1720 Çarşamba günü başlıyor. Hacı Halil Efendi’nin Padişah’ı selamlaması ise ikinci gün oluyor. Vehbî’nin anlattığı bu günkü hadiseleri resimleyen Levnî; Ok Meydanı’nda olan bu olayların resimlerini çizerken sahada Padişah III. Ahmet’in etrafında şehzadeler ve görevliler ile otağında oturup önünde oynanan yer ciridini seyredişini, bunun devamı olan soldaki resimde yine seyir çadırında etrafında bir kısım paşalar ve görevlilerle oturan Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın yine aynı oyunu seyredişini tasvir etmiştir. Bu bölümde ortada dikili uzun direğin solunda Vehbî’nin anlattığı ve Levnî’nin tasvir ettiği üzere sırtında sof kürkü ve başında mücevveze denen başlığı ile Matbah Emini Halil Efendi’yi görmekteyiz. Halil Efendi’nin arkasında cerrahlar ve sünnet çocukları yer almıştır. Bunların yukarısında ise mehterhane ve kadın-erkek seyirciler bulunmaktadır (Minyatür 36b ve 37a). Halil Efendi’yi gördüğümüz bu bölüm bizim için çok önemlidir. Halil Efendi’nin önünde ise meydanın düzeni ve eğlendirilmesi ile görevli iki tulumcu bulunmaktadır. Devlet erkânının, Padişah ve Sadrazam’ın selamlamaları, eğilerek eteklerini öpme şeklinde yapılmakta idi.

S. 139, “Bugün (üçüncü gün) 284 sünnet olacak çocuk huzurdan geçirildi. Ancak Düğün Emini işle- rinin çokluğu yüzünden mazur görüldü.”

S. 206, “Bir grup esnafın geçit resminden sonra Padişah’a takdiminde, başında mücevvezeyle Düğün Emini Efendi’nin ve Selimî (başlık) ile Kapıcılar Ket- hüdası Ağa’nın refakatinde yer öptüler.”

S. 267, “Çavuşların, otağın çevresinden havai fişekleri püskürtmeleri Sultan’ın o derece hoşuna gitmişti ki bu sırada Düğün Emini Halil Efendi’nin Şahlar Şahı’nın katı damağına tat katması için gönderdiği 5-10 tabla envai türlü şeker o kadar tatlı gelmemişti.”

Halil Efendi sık sık Padişah’a, Sadrazam’a ve devlet erkânına ikram için hazırlattığı çeşitli şekerleri tabla tabla göndermekteydi.

S. 276, “Sadrazam Hazretleri’ne, Düğün Emini tarafından bir tabla çeşit çeşit şeker geldi.”

S. 316, “Bezirgânbaşı Hüseyin Ağa, Padişah’ın huzuruna girdi. Düğün Emini eliyle kendisine büyük bağışta bulunuldu.”
Düğün boyunca Padişah ve bilhassa Sadrazam tarafından bütün görevlilere, hediye getirenlere, gösteri yapanlara, askerlere ve halka o kadar altın para ve bahşiş ikram edilip dağıtılmıştır ki buradan devletin o zamanki maddi gücüne şaşmamak mümkün değildir.

S. 334, “Kuyumcu mücevhercilerin geçit resminde Kuyumcu Başı, Sultan’ın huzuruna alındı. Düğün Emini Efendi ile birlikte Padişah önünde yer öptü ve hediyeleri takdim edildi.”

S. 336, “Esnafın geçiş resminin sonunda... Düğün Emini Halil Efendi ile her sanatın kethüdaları, Sultan’ın huzurunda yer öpme merasimini yerine getirdi. Ardından Düğün Emini eliyle her kethüdaya bahşiş verilip bağışta bulunuldu ve ziyafet çadırında yedirilip içirildi.”

S. 34, “Onuncu gün üst derece ricale verilen ziyafet sofrasında Halil Efendi de yer aldı.”

Yukarıda belirtildiği gibi düğün esnasında çok büyük organizasyonla her gün özel çadırlarda ulemaya, vezirlere, paşalara, askerlere sofralarda ziyafetler veriliyordu. Bu ziyafetler ikindi vakti oluyordu. Osmanlılarda bir İslami gelenek olarak günde 2 vakit yemek yeniyordu; birisi sabah ve öğle arasında kuşluk vakti, diğeri ise ikindi vaktiydi. Düğün meydanında da ziyafetler bu asıl yemek vakti olan ikindide veriliyordu. Vehbî’nin burada anlattığına göre düğüne davetli İstanbul’daki yabancı elçilere onların âdetleri gereği öğle vakti yemek çıkarılıyordu. Bilhassa büyük devlet ricalinde sofralar protokole göre hazırlanıyordu. Mesela baş sofrada Sadrazam, Şeyhülislam, vezirler ve kazaskerler oturuyordu. Diğer sofralarda da buna göre paşalar, kadılar, ilmiye ve mülkiye sınıfının ileri gelenleri yer alıyordu. Yemek sırasında bu erkânın maiyetine de ayrı yerde yemek veriliyordu. Bütün bu organizasyondan tabii ki Halil Efendi mesuldü. Yemekten sonra da muhakkak önce şerbetler ve sonra kahve ikram ediliyordu. 

S. 345, “İnebahtı Muhafızı Vezir Mustafa Paşa’nın hediyeleri Kapı Kethüdası Düğün Emini Halil Efendi ve Telhisçi Ağa’nın aracılığı ile Sultan’ın ayağına götürülüp teslim edildi. Yine Eğriboz Muhafızı Vezir Osman Paşa’nın hediyelerini Sultan’a sunan Düğün Emini ve Telhisçi Ağa’ya (Padişah’ın yakın hizmet- kârları) hizmetlerinden dolayı kaftan giydirildi.”

S. 346, “Mutfak Emini Halil Efendi’den beş giyim- lik kaşmir şalı, beşer top İstanbulî diba ve benzersiz yaldızlı süslü bir kısım kıymetli kumaş, beşer top hindî kutnu ve benzersiz bendî kutnu (kumaş) Sultan’a Telhisçi Ağa tarafından takdim edildi.”

Padişah’a devlet erkânının düğün hediyesi olarak sundukları şeyler düğün içinde çok dikkat çekicidir ve bu takdimler düğünün başından sonuna kadar devam etmiştir. Verilen bu hediyeleri Vehbî büyük bir vukufiyetle kaydetmiştir. Levnî de resimlemiştir. Hediye takdimi düğünün başında Sadrazam’la başlamıştır. Sadrazam İbrahim Paşa, Padişah’a, şehzadelere ve şehzadelerin annelerine uygun çok kıymetli ve pahalı hediyeler vermiştir. Bunların başında altın ve gümüşle işlenmiş takımlarıyla beş soylu at bulunmaktadır. Bun- lara ilaveten elmas ve diğer mücevherler, dünyanın her tarafından getirilen kıymetli kumaşlar, kıymetli taşlarla süslü vazolar, çekmeceler ve bunun gibi saymakla bitmez birçok kıymetli hediye bulunmaktadır. Vezirler ve paşalar da aynı şekilde takımları kıymetli taşlarla süslenmiş birer soylu at ve mücevher ve kumaşlar, ulema sınıfı başta Şeyhülislam Abdullah Efendi olmak üzere çok kıymetli yazma kitaplar ve kumaşlar, geçit resminde bulunan esnaf daha çok gümüşten imal edilmiş kendi sanatlarına ait vazo, ibrik, kılıç vs. hediye etmişlerdir. Bütün bu hediyeler bir defterde kayda alınmış ve bunlara karşılık olarak Sultan kaftan ve para gibi büyük ihsanlarda bulunmuştur.

S. 392, “On beşinci günde at yarışlarına katılan atlara ve binicilerine Düğün Emini tarafından hediye olarak kumaş ve para verilmiştir.”

S. 394-397, “On beşinci günde, düğün sonunda diğer ağalarla birlikte Düğün Emini Halil Efendi’ye Sadrazam tarafından kaftan giydirilmiş ve bağışta bulunulmuştur.”

S. 398, “Son kalan halktan toplanan sünnet çocuk- larına Yeni Saray’da (Topkapı) sünnet edilmeleri için, Bâb-ı Hümayun’un iç yanında ve Cebehane girişinde, Düğün Emini, Cerrahbaşı ve cerrahlar için çadırlar kuruldu. Çocuklar Düğün Emini dairesinde kıyafet- lerini giydiler ve Mehterhane eşliğinde sünnet olmaya gittiler.”

S. 402, “Eski saraydan (şimdiki İstanbul Üni- versitesi merkez binası) çıkıp Aksaray’ı dolaşarak at üzerinde Sultanahmet Meydanı’na doğru gelen başta şehzadeler olmak üzere uzun düğün alayı, Beya- zıt civarında yol üzerinde kurulan padişah otağında (tribün) oturan Padişah’ın önünden geçit merasimi yapılmış, düğün alayında Düğün Emini Hacı Halil Efendi de başında mücevveze ve sof kürkle geçmiştir. Padişah, şehzadelerin at üzerinde heybetli geçişleri sırasında gözyaşlarının tutamamıştır.”

S. 412, “Şehzadelerin sünnet olmalarından sonra yüksek devlet erkânı ile birlikte Sadrazam tarafından Düğün Emini Halil Efendi’ye de kaftan giydirildi. Bu kutlu günde Düğün Emini tarafından tablayla şekerler hediye edilmek suretiyle vezirler, ulema ve diğer devlet ileri gelenlerinin damakları tatlandırıldı. Kutlu düğün bu şekilde bitmiş oldu.”

Böylece bu saltanat düğününde, Vehbî’nin sanatlı ve teferruatlı anlatışlarında, Levnî’nin de büyük bir kabiliyetle bütün ayrıntılar ile yaptığı renkli çizimlerde o dönemki Osmanlı Devleti’nin gücünü, haşmetini ve bütün devlet erkânının birebir yüzlerini, kılık kıyafet- lerini, otağlarının şekil ve örtülerini bir belgesel film gibi görmekteyiz. Vehbî ve Levnî Surname isimli bu çok değerli eserler ile bize bu şansı vermişlerdir.