Kayseri'deki o türbenin hikayesini biliyor musunuz?
Kayseri'nin İncesu İlçesinde Şeyhşaban Köyü'nde bulunan türbenin hikayesi... Detaylar Kayseri Olay Gazetesi olarak hazırlanan Kayseri haber bültenimizde...
Kayseri İncesu İlçesi Şeyhşaban Mahallesi’nde türbesi bulunan Şem'ûne'l-Gâzi hazretlerinin Horasan Erenlerinden olduğu bilinmektedir. Anadolu’nun fethinde büyük rolü olduğu bilinen Şem'ûne'l-Gâzi, Erciyes’in batısında bulunan ve adı Evliya Dağı diye anılan dağda yaşadığı bilinmektedir. Şem'ûne'l-Gâzi hazretlerinin doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bir bilgi yoktur. Hz. İsa’dan (a.s.) sonra dünyaya geldiği, ancak hangi asırda dünyaya geldiği belli değildir. 3. ya da 4. asırda yaşamış olabileceği tahmin edilmektedir.
Şeyhşaban Mahallesi’nde türbesi bulunan Şem'ûne'l-Gâzi hazretlerinin türbesi kaçak define avcıları ve olumsuz hava koşulları nedeniyle türbenin bir kısmı yıkılmış ve birkaç ay önce restore edilmişti.
Tarihi kaynaklarda Şem'ûne'l-Gâzi hazretleri hakkında bazı bilgiler de bulunmaktadır. Rum beldelerinden bir beldede ismine Şem’ûn bin Mesih denilen bir zat vardı. Bu zat, İncil ehlindendi. Annesi onu Allah yolunda hizmet etmesi için yetiştirmişti. Kavmi putlara tapıyordu. Şem’ûn’un evi şehrinden uzak bir yerdeydi. Şem’ûn, Allah Teala’yı inkâr eden, putlara tapan sapık kavmi ile cihad edip onları Allah’a imana çağırıyordu. Tek başına yaptığı savaşlarda çok ganimet elde ediyordu. Savaşırken susadığı zaman Allah onun için bir taştan gayet leziz bir su akıtırdı. Bu su, o içip kanasıya kadar akardı. Kendisine büyük bir güç ve kuvvet verilmişti. Bu mübarek zatın Erciyes'in batısında bulunan ve bugün adı ‘Evliya Dağı’ diye anılan bir dağda yaşadığı rivayeti yaygındır. 13. asırda Anadolu’ya gelen Selçuklular onun mezarının üzerine güzel bir türbe yaptırmışlardır. Kültepe Arkeoloji Müzesindeki kitabesinde “Bu türbe 602 yılında Fethin babası Kılıçaslan oğlu Keyhüsrev zamanında Emir Çoban tarafından yaptırılmıştır” yazar. Evliya Dağı denilme sebebi ise; Şem'ûne'l-Gâzi, Şeyh Şaban-ı Veli, Omuzu Gürzlü, Şeyh Aslan, Pir Ahmet (Bozdağ), Hamza Pehlivan, Karnı Yarık’a ait 7 adet türbe olduğu söylenmektedir.
Peygamber Efendimiz bir hadisinde şöyle demektedir:
“Geçmiş zamanda Şem’un adlı bir Peygamber vardı. Allah’u Tealla’nın rızası için bin ay, devamlı cihad edip silahını omuzundan çıkarmadı.” Bu hadisi duyan Ashab-ı Kiram ise, “Keşke bizim ömrümüz’de uzun olsaydı da, biz de din uğruna Allah için cihad etseydik.” Bunun üzerine Kadir Suresi nazil olup; “Size Kur’an’ın indirildiği Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır.” buyuruldu.
Bu rivayet, Şem’un Aleyhisselamın Peygamber olduğu gerçeğini ortaya getirmektedir. Bir başka kaynakta ise, şöyle denilmektir:
“Rum beldelerinden bir beldede ismine Şem’un bin Mesih denilen bir zat vardı. Bu zat, İncil ehlindendi. Annesi onu, Allah yolunda hizmet etmesi için nezretmişti. Kavmi putlara tapıyordu. Şem’un‘nun evi şehirden uzak bir yerdeydi. Şem’un, Allah’u Tealayı inkar eden ve putlara tapan sapık kavmiyle cihad edip onları Allaha imana çağırıyordu. Tek başına yaptığı savaşlarda çok, ganimet elde ediyordu. Savaşırken susadığı zaman Allah onun için bir taştan gayet leziz su akıtırdı. Bu su, o içip kanasıya kadar akardı. Kedisine büyük bir güç ve kuvvet verilmişti.”
Ana hatlarıyla özelliklerinden söz ettiğimiz bu mübarek zat’ın Erciyes’in batısında bulunan ve bugün adı Evliya dağı diye anılan bir dağda yaşadığı rivayeti yaygındır. Çevre halkının arasındaki adı, ‘‘Şem’un El Gazi” dir. Hatta 12. asırda Anadoluya gelen Selçuklular, onun mezarının üzerine güzel bir türbe yaptırmışlardır. Çevreden derlenen hayat hikayesindeki benzerlik, Peygamber Tarihi’nde zikredilenle aynıdır. Hikaye şöyledir:
Şem’un El Gazi, benzeri görülmemiş bir yiğit olup kendisini hangi bağ ile bağlasalar o bağı kırıp kurtulurdu. İman etmeyenlere karşı Allah yolunda cihad ederdi. İnanmayanlar onun karşısında aciz ve çaresiz kalmışlardı. Bu halden kurtulmak için bir hile ile çare arıyorlardı. Yaşadıkları beldenin hakimi, Şem’un’un hanımına haber gönderip, “Eğer kocanı öldürmede bile yardımcı olursan, seni kendime alıp istediğin her şeye kavuştururum.” dedi. Kadın buna aldandı ve “Size nasıl yardımcı olurum?” diye sordu. O da “Gece uyurken onu iple iyice bağla ve bize haber ver.” dedi. Kadın bu teklifi kabul etti. Bir gece Şem’un uyurken onu sağlam bir iple sıkıca bağladı. Şem’un sabahleyin uyanıp kendisinin bağlandığını görünce, hanımına bunu niye yaptığını sordu. O da, “Senin çok kuvvetli olduğunu, seni bağlayan her ipi koparacağını söylerdin. Kuvvetini denemek için yaptım bunu.” dedi. Şem’un ses çıkarmadı gerildi ve bütün ipleri kırdı. Kadın yaptığı işte başarısız kaldığını şehrin haki¬mine bildirdi. Onlar bu defa bir zincir gönderdiler. Onunla bağla¬masını tembihlediler. Kadın Şem’un’u bu defa bu zincirle bağladı. Şem’un uyanınca bu defa zincirleri de bir hamlede dağıttı. Karısına bunu niçin yaptığını sorunca, “Şem’un ne ile bağlanırsa bağlansın hepsini kırar diye duymuştum. Onun için denedim” dedi. Şem’un “Doğrudur” diye cevap verdi ve “Ben ancak kendi saçımın teliyle bağlanırsam onu kıramam” dedi. Kadın bunu öğrenince bir gecede onun ellerini ve ayaklarını saçından aldığı kıllarla bağladı. Sabahleyin uyanınca, Şem’un bunları kıramadı. Kadın durumu şehrin hakimine bildirdi. Askerleri gelip onu şehrin hakiminin huzuruna götürdüler. Şehrin yöneticisi, dört sütun üzerine inşa edilmiş bir köşkte oturuyordu. Halkı sarayının önüne topladı. Şem’un Aleyisselam’ın asılması için darağacı kurdurdu. Orada asılmasını emretti. Askerler, onu elleri kendi sakal kıllarıyla bağlı olarak darağacının önüne getirdiler. Büyük bir kalabalık taş kesilmiş bu ezeli düşmanlarının asılacağı anı sabırsızlıkla bekliyorlardı. Şem’un Aleyhisselam, yağlı ip boğazına geçirilmeden, darağacına baktı ve hafif tebessüm ederek, gözlerini yumup, sessiz bir şekilde Allah’u Teala’ya şu duada bulundu: “Ya Rabbi, Dünyada yaşamayı, senin yolunda kafir ile cihad etmek için isterim. Eğer bir isteğim kalpten ve samimi ise, duamı kabul buyur ve beni kurtar. Senin yolunda cengime devam edeyim. Değilse, zaten sana geliyorum, bundan mutluluk duyarım.”
Şem’un Aleyhiselam’ın bu duasından sonra bir Melek geldi, ellerini ve ayaklarını çözdü. Bunun üzerine Şem’un Aleyhisselam, şehrin hakiminin sarayını avuçladığı gibi kendisinin asılmasını seyre gelen halkın üzerine savurdu . Bundan sonra yine gazalarına devam etti. Vadesi gelince de vefat etti. Ona inanalar bu defa, onu götürüp Erciyes’in zirvesine yakın bir yerde toprağa verdiler. Bu küçük tepede kendisinin zaten kuyusu vardı. Bugün halk tarafından, ”Evliya Dağı” diye adlandırılan bu yerde Selçuklular’ın üzerine yaptırdığı güzel bir binanın içinde yatmaktadır. Kabrinin boyu 4 metredir. Başucunda ise iki çocuğuna ait mezarları vardır.
Kaynak; Kayseri’nin Manevi Mimarları, Muhsin İlyas Subaşı, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları