- Haberler
- Yaşam
- Kayseri'de o sözler bakın nasıl yazılmış! Okuyunca duygulanacaksınız, kim bu Necmiye Hanım?
Kayseri'de o sözler bakın nasıl yazılmış! Okuyunca duygulanacaksınız, kim bu Necmiye Hanım?
Kayseri'nin dillere destan türküsü Gesi Bağları'nın kahramanı meğer Necmiye Hanımmış. Türkünün sözleri ise bilindiğinden çok daha fazlaymış. Peki, herkesin bildiği türkünün kahramanı olan Necmiye Hanım kim? Özlemi, çekilen çileyi anlatan türkü ile ilgili çok az kişinin bildiği gerçek hikayenin ayrıntıları Kayseri haber bülteninde.
Kayseri’nin ünlü türküsü Gesi Bağları. Sözleriyle herkesi duygulandıran türkü özlemi, çekilen çileyi, sıkıntıları anlatıyor. Türküyü söyleyen de dinleyen de uzak diyarlara dalıyor, hüzünleniyor. Peki, hüzünlendiren bu Kayseri türküsünün hikayesi nasıl? Kahramanı kim? 1980’li yıllarda yaşanılanlar üzerine yazıldığı ifade edilen ünlü türkünün hikayesi okuyanları duygulandırıyor. Aynı zamanda türkünün bilinmeyen sözleri de dikkat çekiyor. Yazar Halit Erkiletlioğlu, Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin katkıları ile Dr. Erol Aksoy ve Dr. Erhan Çapraz tarafından hazırlanan ‘Kayseri Türküleri ve Oyun Havaları’ adlı kitapta Gesi Bağlarıyla ilgili belki de pek az kişinin bildiği bir detayları gün yüzüne çıkarıyor.
Türkünün pek bilinmeyen sözleri
‘Gesi bağları, bir trajik hayatın ve gözyaşlarının türkü formu ile dile getirilmiş halidir. Türkünün sözleri okundukça yumak yumak çileler, katmer katmer dertler adeta ciğerleri parçalar’ diyen Erkiletlioğlu, türkünün kahramanı Necmiye Hanımı ve yaşadıklarını anlatıyor. Erkiletlioğlu’nu Necmiye hanımla ilgili yazısının sonunda ise yine bir sürpriz bilgiye yer veriyor. Peki, Necmiye hanımla Erkiletlioğlu’nun arasında nasıl bir bağ var.
İşte Gesi Bağları türküsünün gerçek hikayesi
İşte ‘Kayseri Türküleri ve Oyun Havaları’ adlı kitapta Gesi Bağlarıyla ilgili olarak Yazar Halit Erkiletlioğlu’nun kaleme aldığı o bölüm: Türkünün kahramanı Necmiye, Kayseri’de yaşamakta olan fakir bir ailenin kızıdır. Küçük yaşlarda iken babasını kaybetmiş ve kendinden daha küçük iki kız, bir oğlan kardeşi ve annesi ile kalmıştır. Aile olarak maddî ve manevî sıkıntılar içinde kıvranırlarken şehrin eşrafından Şükrü Efendi, Necmiye’nin yaşının küçüklüğüne aldırmadan ona talip olur.
İtilip kakılmaya, hatta dayak ta dâhil birçok baskı ve zulme uğrar
Aile için başka seçenek olmadığından bu talebe olumlu cevap verirler ve Necmiye, Şükrü Efendi’nin Kayseri’de Kiçikapu Mahallesindeki evine gelin gider. Büyük ümit ve hayallerle başladığı yeni hayatında daha ilk günlerden itibaren umduğu ilgi ve saygıyı görmediği gibi itilip kakılmaya, hatta dayak ta dâhil birçok baskı ve zulme uğrar. Kısa zaman içinde karşılaştığı bu hakaretler karşısında için için ağlayarak sabretmekten başka yapabileceği bir şey yoktur.
‘Gene kalaylandı sofranın tası,
Silerim durulmaz gözümün yaşı
Şu benim çektiğim soysuzun işi
Ne deyim ağlayım bu böyle kalmaz,
Kulların başına gelmedik olmaz.’
Kütür kütür kırdın felek dalımı
Kimselere diyemiyom halimi
Ben sana ne yaptım
Allah zalimi Neyleyim neyleyim hep alnımı yazısı
Gülmemiş bu dünyada anam kuzusu’ diyerek ilk ağıtlarını yakmaya başlar.
Gesi’den gelen bir talibi mecburen kabul ederler
Necmiye bu kadar cefaya sabır ve çaresizlikle katlanırken Şükrü Efendi günün birinde daha da kötüsünü yapar ve Necmiye Hanımı boşayarak ev den kovar. Küçük yaşlarda büyük sıkıntılara düşen Necmiye ve onun bu durumundan kahrolan annesi, bir müddet sonra Gesi’den gelen bir talibe mecburen derhal olumlu cevap verirler.
Ah çeker ağlarım dinmiyor acım
Ne yapsam silinmez şu alın yazım
Böyle mi olur gelin iken şu yüzüm?
Devşirdim çiçeğim elimde kaldı
Gidiyom gurbete benim nem kaldı?
Gelgelelim ki gelinliği ile başka bir yeni hayatına doğru ümitle koşmakta olan Necmiye’nin bu hayalleri bir anda yine suya düşer. Zira evlenme haberini alan zalim Şükrü Efendi atı ile Gesi’ye yetişir.
Düğün alayını basar, kimse ses edemez
Düğün alayını basar ve ‘sen benim nikâhlımsın, seni başkalarına yar etmem’ diyerek Necmiye Hanımı yaka paça tekrar kendi evine getirir ve Şükrü Efendinin şerrinin korkusundan kimse de sesini çıkaramaz.
‘Gesi bağlarında bir top gülüm var
Hey Allah’tan korkmaz, sana bana ölüm var
Ölüm var da şu gençlikte zulüm var
Atma anam atma beni dağlar ardına
Kimseler yanmasın anam yansın derdime’
İntihar eder!
Ancak kısa bir zaman sonra, kabına sığmayan ve belki de psikolojik sıkıntıları olan, Şükrü Efendi kendini vurarak intihar eder. Talihsiz Necmiye bu sefer de çok genç yaşında yine ortada kalmıştır. Yeniden anakucağına dönerek kardeşleri ile oturmakta olan annesinin evine taşınır.
Gesi bağlarında tokaçtım taşa
Gardaş ekmeğini, kakarlar başa
Çalışıp yeldiğim emeğin boşa
Örtün pencereyi değmesin yeller
Dertli olduğumu bilmesin eller.
Zaten had safhada geçim sıkıntısı içinde olan annesinin yanında sığıntı gibi yaşarken yine Gesi’den gelen yeni evlenme teklifini fazla irdelemeden kabul eder. Çünkü Necmiye için bu teklif yeni bir kurtuluş umududur ve belki de artık kara talihi dönmüştür. Artık belki de sonunda çoluk çocuğa kavuşacağı mutlu bir yuvası olacaktır.
Gesiye giderken yollar ayrılır,
Bindim arabaya başım devrilir,
Bize kısmet gurbet elde verilir.
Ben gülsem oynasam yasak diyorlar,
Varın, yoğun elinden alsak diyorlar’
Annesine acı bir ağıtla seslenir
Telli duvaklı gelin olarak gittiği Gesi’de önceleri köy ortamına uyum gösteremez. Gerek kocası ve gerekse de kaynanası tarafından horlanır. Bu durumunu annesine acı bir ağıtla seslenerek belirtir. ‘Gesi bağlarında gülünen çayır
Ana ben ölüyom başını çevir
Kaynanam imansız, güveyi gâvur
Gel otur yanıma, hallerimi söyleyim
Halimden bilmiyor, ben o yâri neyleyim.
Gesi bağlarında gülünen süsen
Hiç iflah olmuyor yârine küsen
Candan kimsen yok ki derdini disen
Yas tutsun ellerim, kına yakmayım,
Kör olsun gözlerim, sürme çekmeyim.
Çok kısa süren mutlu yuvası yeni bir darbe ile yeniden bozulur
Fakat zaman içinde köy hayatına ve yeni ailesine alışır. Hatta kocası ile aralarında bir aşk başlar. Bu defa gerçekten mutluluğu yakalamıştır. Bu ara da bir de kızları olur.
Gesi bağlarında da açılmış güller
Derdimi söylesem de deli olmuş derler
Şu gizli sevdamı da bilmesin eller
Gel otur yanıma da boyu posu güzelim
Gülerim ağlarım da ah çekerek gezerim.
Ancak çok kısa süren mutlu yuvası yeni bir darbe ile yeniden bozulur.
Çünkü onu çok seven ve bir dediğini iki yapmayan kocasını askere alırlar. Yârinin askerlik süresinin sonunu hasretle ve sabırla beklemeye başlar. Bu bekleyiş uzun seneler sürer. Sonunda da kocası bir sebeple askerden bir daha dönmez. Bu arada kaynanası da ölmüş, Necmiye Hanım gurbette küçücük kızı ile tek başına kalarak kara bahtını, kem talihini bir defa daha en ağır şekliyle yaşamaya başlamıştır. Gesi’de yolun sağında olan etrafı bağlarla çevrili kemerli evinde pekmez satarak, halı dokuyarak en asgarî şartlarla geçinmeye çalışmaktadır.
Gesi bağlarında yolun sağında
Güller çiçek mi açar yavru bağında
Yavrusu koynunda elin yanında
Yas tutsun ellerim kına yakmayım
Kör olsun gözlerim de sürme çekmeyim
Belletim bağımı yemedim üzüm
Kaynattım pekmezi gelirim güzün,
Garibe vermezler bir salkım üzüm
Neyleyim ağlayım anam, alın yazısı
Kader böyle imiş anam onmaz bazısı
Halımı dokuyup bağ mı tutayım?
Issız gecelerde nasıl yatayım?
Kendimi ben ırmağa mı atayım?
El kadar alnımda, kara yazım var
Evvel bir başımdı, şimdi kızım var
Bu kadar maddî sıkıntılar ona artık bir şey ifa de etmemekte O, yalnız çok sevdiği kocasının ve hayatta tutunacak tek dayanağı olan annesinin hasreti ile yanıp kavrulmaktadır. Necmiye’nin artık bundan sonraki çileleri, dertleri dizi dizi ete kemiğe bürünüp karşımıza türkü olarak çıkmaktadır.
Başına bürünmüş el kadar astar
Asker babasını yavrusu ister
Bir suretin sal da yavruya göster
Neyleyim dünyayı yâr olmayınca
Tomurcuk gül gibi koklamayınca
Bülbülüm uçtu da kafesi durur
Ne güzel ellerin baban da görür
Babasız yuvada evlât mı büyür
Meğer taşa biber ekilmez imiş
Kötülerin kahrı çekilmez imiş
Dağdan yuvarlandı kayalarımız,
Gam ile yuğrulmuş mayalarımız,
N’ola taş doğuraydı analarımız.
Yaz yaz mektubunu postaya bırak
Varamam yanına yollarım ırak, diye feryat ederek asker kocasından haber bekler. Çilesini ve iç dünyasını samimi bir şekilde dizelere dökmeye devam eder.
Gül koymuşlar menekşenin adını
Dünyada almadım anam ben muradımı
Ben ölürsem dertli koyun adımı
Örtün pencereleri anam değmesin yeller
Dertli olduğumu aman bilmesin eller
Gesi bağlarında üç ırgat işler
Anamdan mı gelir şu uçan kuşlar
Analar doğurur ele bağışlar
Atma garip anam beni dağlar ardına
Kimseler yanmasın anam yansın derdime…
Gesi bağlarının gülleri mavi
Ayrıldım yârimden anam gülmeyim gayri
Ayrılık yaşını silmeyim gayri
Yas tutsun ellerim kına yakmayın
Kör olsun gözlerim sürme çekmeyin
Gesi bağlarında dolanıyorum
Yitirdim yârimi anam aranıyorum
El kadar mektuba güveniyorum
Yaz yaz mektubunu anam postaya bırak
Felek bizi ayırdı anam yolumuz ırak
Saç üstünde fısır fısır bazlama
Ben yaralıyım ciğerimi közleme
Ana ben ölüyom gelir diye gözleme
Atma garip anam beni dağlar ardına
Kimseler yanmasın anam yansın derdime
Gesi bağlarında kaynar serince
İçerim kan ağlar anam seni anınca
İflah olmaz ben bu dertten ölünce
Örtün pencereleri aman değmesin yeller
Dertli olduğumu aman bilmesin eller
Gesi bağlarında bülbüller öter
Ateşim yanmadan aman dumanım tüter
Bana bir şey oldu ölümden beter
Örtün pencereleri aman değmesin yeller
Dertli olduğumu aman bilmesin eller.
Annesinin acı haberini alır
Hem koca hasreti hem de bir daha yanına dön meyi kendine yediremediği anne hasretini bir ara da çeken bu çifte kavruk gönül, yine de annesinden başkasına yanamaz; çünkü bilse bilse onu ancak annesi bilir, annesi anlar. Ancak bu sıralar da tek güvencesi olan annesi de ölmüştür. Hem yetim ve hem de öksüz kalmış olan Necmiye bu defa şöyle seslenir:
Ocağa et koydum yiyesim geldi
Ciğerim anamı aman göresim geldi
Açıp mezarını giresim geldi
Atma garip anam beni dağlar ardına
Kimseler yanmasın anam yansın derdime
Bu hasret onu kızgın bir çölde susuz kalmış ceylana çevirir.
Eğrim eğrim, katar katar, sıra sıra uçan kuşlardan anasından, yâren ve dostlarından haber bekler.
Kendini dağlara vurur ve türkünün hüzünlü öyküsü ortaya çıkar
Onlara sorar onlarla konuşur. Kendini dağlara taşlara vurur ve bugün anonim ilâvelerle yüzden fazla kıtaya ulaşan ‘Gesi Bağları’ türküsünün hüzünlü öyküsü ortaya çıkar. 1880 yıllarda yaşandığı anlaşılan ‘Gesi Bağları’ türkü hikâyesinin kahramanı Necmiye Hanım’ın, annesinin ölümünden sonra Kayseri’de en yakınları olarak Hasan isimli bir oğlan kardeşi ve Mahiye ile Refika isimlerinde de iki kız kardeşi daha vardır ve onların birinden şöyle bahsetmektedir:
Gesi bağlarında bir tarla nohut
Ben ölüyom anam bir Yasin okut
Küçük kardeşimi yerime büyüt
Ölüm olmasın da ayrılık olsun,
Bize sebep olan içten vurulsun.
Anam ekmeğini pişirdi mola
Yavrularını başına dişirdi mola
Beni de aklına düşürdü mola
Atma anam beni dağlar ardına
Kimseler yanmasın anam yansın derdime.
Yazar Erkiletlioğlu’nun anne annesi bakın kim miş?
Necmiye Hanım’ın küçük kız kardeşi Mahiye Hanım, İncearabın İbrahim Efendi (ölüm 1900) ile evlenir. Bu evlilikten doğan kızlarına Necmiye adını verirler ki bu Necmiye Hanım’ın kızı olan Münire Hanım benim (Halit Erkiletlioğlu) anne annemdir.