GÜL İSTİFA EDECEK Mİ?

GÜL İSTİFA EDECEK Mİ?
TAKİP ET >> Google News ile Takip Et

Türkiye 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bundan sonra ne yapacağına kilitlendi. Cumhurbaşkanı Gül’ün partisine döneceğini açıklamasının hemen ardından AKP’den yapılan 27 Ağustos tarihli olağanüstü kongre duyurusu, kamuoyunda Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisinden sonrası için AKP’nin kapılarını Gül’e karşı kapattığı şeklinde yorumlandı. Ancak Erdoğan’ın bu hamlesine karşılık Gül’ün görev süresi dolmadan istifa ederek karşılık vereceği iddiası gündeme düştü. Peki Cumhurbaşkanı Gül, istifa edecek mi? AKP’ye yakın isimlerden Yeni Şafak Gazetesi yazarı Abdulkadir Selvi, dünkü köşesinde bu sorunun yanıtını aradı…

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresi 28 Ağustos 2014 tarihinde sona eriyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 10 Ağustos tarihinde yapılan seçimlerde Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından Türkiye Gül’ün bundan sonra nasıl bir yol izleyeceğine kilitlendi. Daha önce siyaseti düşünmediği açıklayan Gül’ün seçimlerin hemen ardından gazetecilere yaptığı ‘partime döneceğim’ açıklamasını ve bu açıklamanın hemen ardından AKP’nin Gül’ün görev süresinin tamamlanmasından bir gün öncesine olağanüstü kongre kararını duyurması tartışmaları daha da alevlendirdi. AKP’nin bu kararı Erdoğan’ın kendisinden sonra partinin başında Gül’ü görmek istemediği ve yolunu kestiği yönünde yorumları da beraberinde getirdi. Peki partisine döneceğini açıklayan Gül bu karar sonrası ne yapacak? Burada öne çıkan görüş, Gül’ün görev süresini doldurmadan istifa ederek, kongrede aday olacağı yönünde… Peki Cumhurbaşkanı Gül, kongrede aday olmak için istifa eder mi? AKP’ye özellikle de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yakınlığı ile bilinen Yeni Şafak Gazetesi yazarı Abdulkadir Selvi, dünkü köşesinde bu sorunun yanıtını aradı. Erdoğan ile yakınlığı ile dikkat çeken Selvi’nin niyetini mi, yoksa AKP kulislerinden edindiği bilgilerimi paylaştığını konusunda tereddütler yaratan o yazı:

“Gül cephesinde ne oluyor?

Kritik bir süreçte, önemli bir fotoğraf verildi.

Erdoğan'ın Çankaya Köşkü'ne çıkmaya hazırlandığı, Gül'ün veda resepsiyonları düzenlediği bir sırada Çankaya'da bir fotoğraf verildi.

İki Cumhurbaşkanı'nın fotoğrafı bu.

Recep Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül'ün, 'Çankaya hatırası'

AK Parti Kurultayı'nın 27 Ağustos'ta yapılması kararının alındığı bir sırada, Abdullah Bey'in , 'Partiye döneceğim' açıklamasını yaptığı bir dönemde bu fotoğraf daha da anlamlı oldu.

Çankaya Köşkü'nde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün veda resepsiyonundaydık.

Bir dönemler Cumhurbaşkanı seçmemesi için muhtıra verilen, 367 dayatması yaşatılan AK Parti'nin iki Cumhurbaşkanı vardı, o salonda.

Siyaset mühendisliğinin iflasının resmiydi o.

Seçilmiş Cumhurbaşkanı ile mevcut Cumhurbaşkanı'nın Çankaya Köşkü'nde verdikleri fotoğrafın, rejim açısından çok büyük bir anlamı vardı. Partileri kapatılan, hapislere atılan, seçimlere girmeleri engellenen bir siyasi hareket 2014 Türkiye'sinde iki Cumhurbaşkanı ile Çankaya resepsiyonu yaparsa, bundan çıkarılacak çok büyük dersler var.

Ayrıca ne kadar şükretsek azdır.

Erdoğan ile Gül'ün fotoğrafında AK Parti açısından bundan sonraki sürece ışık tutacak ipuçları da vardı.

O salonda, Cumhurbaşkanı Gül'ün bir adım ilerisinde Başbakan Erdoğan'a, 'Gül, partiye döneceğim dedi ne diyorsunuz' diye sorduk.

'Bundan daha doğal ne olabilir ki' diye karşılık verdi.

Zaten eğer Abdullah Gül, partiye dönmeyeceğim dese asıl orada sorun var demektir. Mevcut partilerden biriyle ya da yeni bir siyasi hareket içinde olacağını ilan etse, asıl sorun orada başlıyor demektir. Abdullah Bey AK Parti ve muhafazakar kesimler açısından önemli bir değerdir.

Başbakan da bu hakkı teslim etti.

Ama siyasetin boşluk kaldırmadığını, genel başkan ayrı başbakan ayrı gibi bir modeli düşünmediklerini söyledi. 'İleride taşlar yerine çok daha iyi oturacaktır' dedi.

Buradan yarın partinin başına Abdullah Bey geçsin gibi bir mesajın olmadığı açık. Taşların yerine oturması ve Başbakan'ın daha önce 2015 şeklindeki beyanları da biliniyor.

Önemli olan bu açıklamalar ve yürüyen süreçle birlikte bir adım öteye geçip Erdoğan ile Gül'ün yan yana, kardeşlik hukukun gerektirdiği o pozu verebilmeleriydi.

Ak Parti kurulduğu günden bu yana çok çetin imtihanlardan geçti. Kapatma davaları, muhtıralar, darbe girişimleri, suikast girişimleri, telefon dinlemeleri.

Demirin kızgın ateşte ısıtılıp, soğuk sularda çelikleşmesi gibi.

AK Parti şimdi yeni bir sınavla karşı karşıya.

Liderini Çankaya'ya çıkaran bir parti olarak, birlik ve beraberliğini muhafaza edebilecek mi?

Erdoğan'dan sonra partinin başına geçecek olan isim, 2015 seçimlerinden partiyi başarıyla çıkarabilecek mi?

AK Parti 12 yıllık iktidarında Türkiye'ye bir çok şey kazandırdı. Partide, birlik ve beraberliğini muhafaza etti, yönetimde istikrarı sağladı.

Krizsiz bir parti, krizsiz bir Türkiye...

Her defasında da bunun karşılığını aldı. Halk istikrara oy verdi.

Bundan sonraki en çetin sınav da bu olacak.

Kriz çıkaran, istikrarsızlığa neden olan kim olursa millet tasfiye ediyor.

AK Parti çok değerli kristal bir vazo.

Bunun için AK Parti'nin vazoyu çatlatmaması gerekiyor.

Kristal vazo kırılmamalı.

Çankaya'daki resepsiyonda geleceğe ilişkin neler olacak sorusunun cevabını araştırdım, nabız tutmaya çalıştım.

Önce kulağıma gelenleri yansıtayım.

Cumhurbaşkanı Gül, partiye dönme kararını daha önce almış. Bayram'dan önce danışmanlarıyla yaptığı toplantıda, 'Üzerinde çok büyük bir baskı var. Partiye döneceğimi açıklayacağım' demiş.

Peki AK Parti MKYK'sının yapıldığı gün o açıklama niye yapıldı?

MKYK'ya zaman ayarlı bir mesaj mıydı?

Sadece zamanlama hatası deniliyor.

Bence zamanlama sorunu. 30 Mart yerel seçimlerinden 1 gün sonra Kuveyt'te yapılan açıklama da aynı şekilde sorunluydu.

Bir başka nokta.

Cumhurbaşkanı Gül'ün 27 Ağustos tarihinden önce istifa etmesi gibi bir durum söz konusu değil. Gül, 28 Ağustos günü devir-teslim töreninden sonra Çankaya Köşkü'ne veda edecek.

AK Parti'ye dönecek. Ancak parti kendisini güçlü bir şekilde davet ederse görev üstlenmeyi düşünecek.

Bir başka nokta.

Gül'e davet olsa dahi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın nasıl bir Başbakan profili hedeflediğine bakacak.

Ayrı bir parti kurmak, Erdoğan'la kurultay mücadelesine girmek gibi beklentiler ise onun uzağında.

Çok yakın kaynaklardan öğrendiğim bu bilgileri paylaşmak istedim ki, birileri Gül üzerine hesap yapmasın diye....”

 

Yine Yeni Şafak Gazetesi’nde yazan AKP Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner ise Gül ile Erdoğan arasında bir çekişmenin olmadığı görüşünü dile getirdi. AKP’nin liderinin tartışmasız Erdoğan olduğunu vurgulayan Metiner, dünkü yazısıda şu görüşleri dile getirdi:

“Ama bu süreçte Gül'ü bir biçimde yaralayabilecek her söz ve davranışın da o fitneci güruhun elini güçlendirmekten öte bir işe yaramadığını özellikle hatırlatmak isterim.

 

Hiç kimse sıfatı ve unvanı ne olursa olsun Gül karşıtlığı veya yandaşlığı üzerinden kendini konumlandırma hatasına düşmemelidir. Bunun dava bilinci ve ahlakıyla bağdaşmadığını bilerek herkes hareket etmelidir.

 

Gül eminim ki AK Parti liderinin ve AK Parti organlarının gerekli istişarelerden sonra uygun gördüğü genel başkanın arkasında dava şuuruyla dimdik duracaktır.

 

Erdoğan-Gül ikilisi kendi elleriyle kurup büyüttükleri bu dava çınarını o birilerinin yok etmesine asla izin vermezler.

 

En önemlisi de, birilerinin kendi üzerlerinden kendilerini yaşatma adına davalarına zarar vermesine zinhar göz yummazlar.

 

Ne AK Parti MKYK'sının aldığı karar Gül'ün önünü kesmeye yöneliktir, ne de Gül'ün açıklaması bir meydan okumadır.

 

Bu tür yorumların hepsi fitne ve fücurdan ibarettir.”

AKP Milletvekili Metiner her ne kadar AKP’nin kongre kararının Gül’ün önünü kesmeye yönelik olmadığını dile getirse de aynı gazetede bir başka isim Metiner’in deyimiyle “Fitne ve fücur” içinde. Yeni Şafak Gazetesi  yazarı Ali Bayramoğlu Erdoğan’ın Gül’ün önünü kesmeye yönelik hareket ettiğini en net şekilde dile getirerek, bunun nedenlerini açıklama gayreti içinde oldu. Bayramoğlu dünkü yazısında şu görüşleri dile getirdi:

“Siyasetin dinamiğini siyasi partiler arası ilişkiler değil, tek siyasi parti içindeki tartışmalar oluşturuyor.

Ülke yönetimindeki değişim, bir siyasi partinin yönetim kadrolarındaki değişimle iç içe girmiş bulunuyor ve siyaset temel olarak bu dönüşüme endeksleniyor.

Başbakan Erdoğan'ın startejisi de bu açıdan son derece sıkı.

AK Parti'yi Çankaya'ya çıkmadan yeniden şekillendirmek, seçeceği başbakanı parti başkanı olarak yerine bırakmak üzerine kurulu bu strateji, yeni dönemin 'fiili başkanlık rejimi görüntüsü'yle, dolaylı olsa da 'partili başkan hali'ni iç içe sokuyor.

Nitekim Erdoğan kendisinden sonra AK Parti'de oluşabilecek kendiliğinden bir harekete, örneğin Abdullah Gül'ün partiye geri dönerek genel başkanlığa aday olmasına imkan bırakmayan bir tarzda hareket ediyor.

Erdoğan'ın gücün cumhurbaşkanının elinde toplandığı bir yürütme düzenini ideal olarak gördüğü, iktidarın paylaşılmasını ifade edecek ihtimalleri bertaraf eden bir yol tutturduğu ortadadır.

Gül'ün önünün en azından şimdilik, 2015 genel seçimlerine kadar kapanmasını açıklayan husus da budur.

Zira açıktır ki Gül'ün genel başkanlığı ve başbakanlığı daha kurumsal ve iktidarın paylaşımı bir yapılanmayı ifade eder. Abdullah Gül'ün daha önce yaptığı 'Putin-Medvedec görüntüsü hoş olmaz ya da bu koşullarda siyasette olmam' tarzı açıklamaları, başkanlık rejimi gibi temel meselelerde Tayyip Erdoğan'dan farklı düşüncede olması bu durumun işaretleri arasında yer almaktadır. Erdoğan daha kolay çalışacağı, patronaj yapabileceği bir isimle, partinin genç kadrosundan biriyle hareket ederek, yeni bir düzenin temellerini atmak istiyor.

Erdoğan'ın tercihi budur.

Olan ve olacak olan da budur.

Peki olması gereken?

Türkiye'nin parlamenter sistem limanından ayrıldığına şüphe yok, bu konuda legal ve meşru sınırlar içinde kalındığı sürece herhangi bir sorun da yok. Bu, siyasi bir tercih ve bir irade beyanıdır.

Ancak oluşacak yeni yapının iktidar yoğunlaşması yerine iktidar paylaşımı, karar sürecinde kişiselleşme yerine kurumsallaşmaya dayanması demokrasinin gereklerindendir.

Deneyerek yol alınacak...”