CILKINI ÇIKARDINIZ..
Anadolu’da bir konunun çok fazla sündürülmesi ve dillendirilmesi durumunda söylenir başlıktaki söz.
Bizi yönetenlerin son zamanlardaki uygulamalarına bakıldığı zaman, insanın ‘Yeter artık, cılkını çıkardınız’ diyesi geliyor.
Günlerdir her sabah haber sitelerinde kanıksanmış bir görüntü.
Devasa bir uçak, kargo bölümünün önünde yığılmış devasa koliler, ABD’ye, İngiltere’ye, İspanya’ya, İtalya’ya ve daha bir çok gelişmiş dünya ülkesine yardım malzemesi gönderiliyor.
Ne mi var yardım malzemesi kolilerinde.
Maske var, bizim ulaşmak için kırk dereyi aştığımız, siperlik var, sosyete takılanlarımızın bulabildiği, önlük vesiar malzemeler var. Bizim hastanelerimizde doktorlara sınırlı miktarda verilebilen.
Tam bir, ‘Dostlar alış-verişte görsün’ manzarası.
Tamam, kriz dönemlerinde ulusların yardımlaşması oldukça insanı bir durumdur.
Ama ülkeleri yönetenler, ‘Önce Ulusum’ ilkesine göre hareket etmek zorundadır.
Sizin yaptığınız, ‘Çocuğu açım diye ağlarken pişirdiği bir tas çorbayı gösteriş için komşuya götüren annenin yaptığına benziyor..’
Ya da, Sayın Meral Akşener’in dediği gibi, “Yenicami’de dilenip, Sultanahmet’te sadaka dağıtmak” gibi.
Mesela sormak gerekmez mi?
Uçakla ya da gemi ile yardım malzemesi gönderdiğiniz 52 ülkenin hangisinde hükümetler vatandaşından yardım kampanyasına 10 lira talep etti?
Senin ülkende jet sosyete hamile eşlerini götürüp bu ülkelerde doğurtuyor.
Çocuğum bu ülkenin vatandaşı olsun diye.
Senin ülkende bulunan 5 milyon Suriyelinin 5 milyon 999 bin 99’u, bu ülkelere kapağı atabilmek için denizde boğulmayı göze alıyor.
Senin ülkende, iktidarın nimetlerini kullanıp biti kanlanan binlerce insan gidip bu ülkelerden konut satın alıyor ve o ülkenin yurttaşı oluyor.
Senin ülken, milyarlarca dolar dış ticaret açığı verirken, yardım gönderdiğin ülkelerin büyük bölümünün dış ticaret fazlası var.
Senin ülkende ceşitli sosyal fonlardan cebine 1000 lira koyabilmiş küçük bir azınlık kendini mutlu hissederken, o ülkelerde çalışamayanlar ile çalışanlar her ay bir maaş tutarında para alıyor.
Senin ülkende iktidar, Pandemi’nin yarattığı krizi aşmak için 1-2 milyar dolar ayıramazken bu ülkeler yüzmilyarlarca dolar ve avro parayı gözden çıkarıyor.
O nedenle artık şapkayı önümüze koyalım.
Bakın, ekonomi uzmanları yırtınıyor.
“Büyük bir işsizlik ve bunun getireceği açlık dalgası ile karşı karşıyayız.” diye.
Artık kendi gerçeklerimize dönelim lütfen.
Partisine, kurumuna, makamına bakılmaksızın bir toplumsal dayanışma ortaya koyup bu zor zamanları en hafif şekilde atlatmanın yollarını arayalım.
Siyasi kurumlar, birbirinin yoluna muz kabuğu döşemek yerine işbirliğinin yollarını aramak durumundadır.
Ülkenin iktidarını anladık.
Onun kendi ajandası var.
Peki ya muhalefet.
Baksanıza ülke nerelere savruluyor.
Gün Çarşambadan Çarşambaya birilerine laf yetiştirmenin günü değil.
Görmüyor musunuz, “Bertelsmann Vakfı'nın Dönüşüm Endeksi‘nde Türkiye, ‘Ilımlı otokrasi’ olarak sınıflandırıldı. Raporda 137 ülke arasında 77’nci sırada gelen Türkiye için de ‘facto diktatörlük’ nitelendirmesi yapıldı.”
Bu ülkede Atatürk’ün bu millete miras bıraktığı ve emanet ettiği 2 olmazsa olmaz değer vardır.
Bu iki değerin biri Demokrasi, diğeri Cumhuriyet’tir.
Bu iki değer sayesinde ulusun bütün fertleri, Anayasa ve yasalar önünde eşit kılınmış ve öyle kalmıştır.
Oysa bu milleti yeniden teba haline getirmeye çalışan bir anlayış ile karşı karşıya olduğumuzu ne zaman göreceksiniz.
Siz sanıyor musunuz, Melih Gökçek Türk Milletine ‘Teba’nız derken yazım hatası yaptı.
Bu tür söylemler milleti yeni şeylere alıştırma söylemleridir.
Tarihi iyi okuyanlar bilir.
Dünya kriz dönemlerinden sonra, yeni yapılanmalara, yeni rejimlere açık hale gelir.
1929 Buhranı Almanya, İtalya gibi ülkelere diktatörlük getirmiştir.
Umarım ve dilerim 2020 Pandemisi de, yitirdiğimiz demokratik değerlerin yeniden inşası için güçlü bir irade getirir güzel ülkeme.