BURASI MUZ CUMHURİYETİ Mİ?
Görev yaptığı dönemde, bürokratlar içinde haberlere en fazla konu olan isimlerden biriydi… Sadece 7,5 yıl görev yaptığı İl Özel İdaresi’ndeki Genel Sekreterlik görevi sırasında değil, görevden alındıktan sonra da sık sık haberlere konu oldu (O’nunla ilgili haberin büyük çoğunluğunda da benim imzam vardı). Kendisi Kayseri’deki görevinin ardından Osmaniye’de Vali Yardımcısı olarak görev yaparken, son demlerini yaşayan İl Genel Meclisi’ndeki her oturumda yaptıkları, yapmadıkları, bindiği araç, oturduğu konut bir şekilde hep gündemdeydi. Öyle zamanlar oldu ki yanındakiler karşısına geçti, karşısındakiler yanına… Tüm bunlar yaşanırken O sessiz kalmayı tercih etti. Şimdi O konuşacak… Evet, Kayseri bürokrasi tarihindeki en renkli isimlerinden biri olan ve şu an Nevşehir Vali Yardımcısı olarak görev yapan Mustafa Atsız’dan söz ediyoruz. İl Özel İdaresi’nin iştiraklerinden KAY TUR A.Ş.’nin yönetim kurulu kararı ile kiraladığı araca konan 996,71 TL’lik akaryakıt nedeniyle hakim karşısına çıkan Mustafa Atsız’dan… Atsız ile mesai saati dışında, yapımı sırasında haber bültenlerine konu olan bağ evinde görüştük. Daha önce röportaj talebimizi kamu görevlisi olduğu gerekçesiyle kabul etmeyen Atsız’a ilk olarak görüşme talebimizi kabul etmesinin nedenini sorduk.
MUSTAFA ATSIZ: Gazetede haberler çıktıktan sonra bana ulaştığınızda, kamu görevlisi olduğum için açıklama yapmanın doğru olmadığını belirtmiştim. Ama burada farklı bir nokta var. Ben aynı zamanda olayların gerçekleştiği tarihte KAY TUR A.Ş.’nin Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü idim. Ve KAY TUR A.Ş. de özel hukuk, tüzel kişiliği olan bir kuruluş, benim bu konuda açıklama yapmama engel bir durum yok. Niçin şimdiye kadar sessiz kaldığım konusuna gelince; ortaya yasal bir süreç vardı ve bu yasal süreç sürerken sabretmenin daha doğru olduğuna inanıyorduk. Gelinen noktada mızrak çuvala sığmayınca artık açıklama yapma zorunluğu doğdu. Kamuoyunda bu kadar çok tartışılan bir konuda, kamuoyunu doğru bilgilendirmek adına açıklama yapma gereğini hissettim.
Benim dönemin ve benimle ilgili olaylar, ben görevden alındıktan sonra ve benden habersiz olarak gerçekleştirildi. Tabii bu konuda bilgi ve belgelere ulaşma konusunda ciddi sıkıntılar çektik. Kısa süre öncesine kadar da birçok bilgi ve belge bizden gizlendi. Konuyla ilgili her şeyi biliyoruz, hafızamızda söz konusu olaylarla ilgili bilgilerimiz var ama bizim devlet anlayışımıza göre bilgi ve belge olmadan konuşmak doğru değil. Bilgi ve belge olmadan yaptığımız açıklamalar soyut iddialardan öteye geçemezdi. Ancak şu anda kesin bilgi ve belgelere ulaştığım için rahatlıkla konuşabiliyorum. Bilgi ve belge olmadan yapılan açıklamalar, tahmin olur, yorum olur. Sehvenlikler üzerinden konuşacaksak bunun bir anlamı yok…
NEJDET KALA : Bu konuya tekrar geleceğiz ama öncelikle yargılandığınız olayı ve o dönem yaşananları bir de sizden dinlemek isteriz. Siz neden ve ne ile suçlandınız?
MUSTAFA ATSIZ : Bu konuda gazeteniz ciddi verilere ulaşmış ve olayı ana hatlarıyla gündeme taşımıştı. 2012’in son aylarında, benim görevden alındığım sıralarda, nereden geldiği belirsiz, ne idüğü belirsiz, gözlüklü, takma sakallı ve peruklu bir kişi her ne hikmetse benim hakkımda şikayette bulunmak ihtiyacı hissediyor. Söz konusu şahıs, (Siz belki de olayın detaylarını bilmediğiniz için bu konulara girmediğiniz) eşimin kullandığı şahsıma ait araç, yine KAY TUR A.Ş. adına daha önce kiraladığımız ve benim kullandığım bir aracı takip ediyor.Şikayetinde de ‘Ben gece yarılarına kadar takip ediyorum’ diyor. Sonra benim kaçta eve geldiğimi, kaçta evden çıktığımı not ediyor. Bunları bir dilekçe haline getirerek, BİMER’e ve Valiliğe şikayette bulunuyor. Tabii Kayseri’de duyarlı vatandaşlar da var. İnternet kafe sahibi arkadaş, deneyim sahibi, şahsın hareketlerinden şüpheleniyor ve şahsın bilgisayarını kendi bilgisayarından kontrol ediyor. Ben de Kayseri’de tanınan bir kişiyim. Benim takip edildiğimi hissediyor ve ilk etapta Valilik makamına ulaşmaya çalışıyor. Bunda başarılı olamayınca bir şekilde konu bize intikal ettirildi. Biz de konunun üzerinde çok durmadık. Zira defalarca şikayet edildik, iftiralar maruz kaldık. Bu tür yaklaşımlar alışkanlık olmuştu. Bu tür konularda en güzel şey hukuka başvurmak. Avukatlarımız konuyu Cumhuriyet Savcılığı’na intikal ettirdi ve bir inceleme başladı. Hakikaten çok ciddiye almadığımız bir konu olduğu için de unuttuk. Bu arada görevden alındık.
NEJDET KALA: Peki şikayetiniz sonucu ne oldu?
MUSTAFA ATSIZ: Şikayetimizin sonucunu, olaydan ancak 3 yıl kadar sonra öğrendik. Benim şikayetim üzerine, savcılık özel hayatımın gizliğinin ihlal edildiği ve iftira maruz kaldığım kanaatiyle, 8 yıllık daimi arama kararı çıkarmış. Ama ne hikmetse bu karar bir türlü bize ulaşmadı. Kimlere ulaştı, nerelerde saklandı bilemiyorum.
NEJDET KALA: Normalde şikayetçi taraf siz olduğunuz için konuyla ilgili olarak size de bilgi verilmesi gerekmiyor muydu?
MUSTAFA ATSIZ: Siz normalleri anlatıyorsunuz. Bizim olayımızın hiçbir yerinde normaller yaşanmıyor ki. İsimsiz, imzasız bir şikayet. Verilen arama kararları bize ulaşmıyor. Arama kararı diğer savcılara ulaşmıyor, valiliğe ulaşmıyor, hiçbir yere ulaşmıyor. Ve gelen dilekçe üzerinden yine ne olduğu belirsiz bir soruşturma başlatılıyor, iddianame hazırlanıyor, evraklar kayboluyor, belgeler yok oluyor, evraklar değiştiriliyor.
BİR OLAY İKİ SAVCI İKİ FARKLI SONUÇ
NEJDET KALA: Sayın Vali, burada konuyu biraz daha açarak ilerlemek istiyorum. Ortada internet kafeden yapılan bir şikayet var. Bu şikayet üzerine siz konuyu yargıya taşıyorsunuz ve savcılık sizin özel hayatınızın gizliliği ihlal edildiği ve size karşı iftira atıldığı gerekçesiyle şikayeti yapan kişi hakkında 8 yıl daimi arama kararı veriyor. Ancak söz konusu şikayet farklı bir kanaldan yeniden gündeme geliyor ve sizin yargılandığınız süreç başlıyor. Olayı doğru özetleyebildik mi?
MUSTAFA ATSIZ: Evet, olayın özeti bu ama savcılar değişik. Ne hikmetse savcıların birbirinden haberi yok. Bunları algılamakta ben zorlanıyorum. Her ikisi de Kayseri Adliyesi’nde belki de yan yana odalarda, aynı konuyla ilgili birbirlerinden haberi olmuyor. Benim bildiğim; bir husus yargıya intikal etmiş ve yargısal işlem devam ediyorsa, o husus hakkında yeni bir yargısal işlem başlatılamaz. Niçin iki savcı birbirinden habersiz onu anlamakta da zorlanıyorum. İşin gerçeği iki savcının birbirinden haberiz olduğunu ben de bir ay önce öğrendim. Yani ben de 2-3 yıl sonra öğreniyorum. Bu olayın her tarafından gariplikler silsilesi akıp gidiyor.
NEJDET KALA: Siz sıradan bir vatandaş değilsiniz. Yaklaşık 8 yıl Kayseri İl Özel İdaresi Genel Sekreterliği görevini yapınız. Sizinle ilgili böyle bir süreç yaşanmasını gerçekten garip değil mi?
MUSTAFA ATSIZ: Ben de garipsiyorum. Siz konuyu ele aldığınız haberlerin birinde ‘Bu hangi güç?’ diye sormuştunuz. Bu nasıl bir güç ki, Türkiye’de 20 yılın üzerinde mülki idari amirliği yapmış, bir şirketin yönetim kurulu ve genel müdürü hakkında hiçbir bilgisine başvurmadan işlemler yapılıyor ve kendisini bir anda Ağır Ceza’da hakim karşısında buluyor. Hem de akla hayale gelmeyecek zimmet gibi ağırbir suçlamayla… Miktara bakıyorsunuz 996, 71 TL… Bu devlet bana 11,5 bin lira maaş verirken 996, 71 TL ile karşı karşıya kalıyorum (gülüyor) işin daha da komiği Kayseri’de katrilyonlara hükmettik. Dikkat edin iki katrilyona yakın bir bütçeye hükmediyoruz ama 996,71 TL’lik zimmet ile suçlanıyoruz. O gün de söyledim, bugün de söylüyorum: Bunu açık çek olarak söylüyorum: Bütün evraklarım, bütün belgelerim incelemeye açıktır. Bizim gizleyecek, saklayacak bir şeyimiz yok. Her şeyimiz açıktır, nettir. İncelenmiştir, incelemeye devam edilecektir. Tek kural var: hukuk dairesinde kalmak kaydıyla. Hukuk dışında çıkıp, böyle peruklu, takma sakallı kişilerin, isimsiz, imzasız ihbar mektuplarına dayanarak, suçlayacaksınız, sonra da ‘Sen suçsuzluğunu ispat et’ diyeceksiniz. Ben suçsuzluğumu ispat etmeye çalışırken de belgeler gizlenecek, faturalar gizlenecek, sahte evraklar düzenlenecek… Peki, nasıl bir hukuki mücadele vermemizi düşünüyorsunuz?
NEJDET KALA: Son dönemde Türkiye’deki birçok davada benzer şikayetlere tanık olduk. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
MUSTAFA ATSIZ: Bunu kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Bunu yaşadığımız dönemde, ‘Özel idare’de katrilyonluk yolsuzluk’ iddiası diye estirilen havayı biliyorsunuz. Söz konusu benim görev aldığım KAY TUR, YAKTAŞ, KAYÇEV şirketleri müfettişler tarafından gün gün, saat saat didik didik incelendi, tek bir suç unsuruna rastlanmadı ve rapora bağlandı. Biz bu raporu da çok geç öğrendik. Ne hikmetse didiklenirken hiçbir kural tanınmadan kamuoyuna yansıtılıyor ama iş bittikten sonra ‘Evet, biz bunu araştırdık ama herhangi bir şey yoktur’ denmiyor. Bizim istediğimiz doğruların ortaya çıkması. Belki bizim de hatalarımız vardır. Hatalarımızın olabileceğine ben de inanıyorum. Çünkü büyük bir kurumdan ve büyük meblağ paralardan bahsediyoruz. Ama her şey hukuk kuralları içinde olmalı.
Pek idari konulara girmek istemiyorum. KAY TUR üzerinden girersek, yönetim kurulu başkanlığını ve genel müdürlüğünü yaptığım, aldığımız da içi boş olan ancak devrettiğimizde soğuk hava deposu, Kapuzbaşı’nda arsası olan, KAYÇEV gibi bir şirketin yüzde 79 hissesine sahip olan ve hakikaten şirket diyebileceğimiz bir şirketten bahsediyoruz. Biz bu şirketin yönetim kurulu başkanlığı ve genel müdürlüğünü yaparken, yine yönetimdeki genel sekreter yardımcımız Selim Erbil arkadaşımızla şirkete şahsi kefaletle kredi kullandırdık. O kadar da fedakarlık yaptık. Hakikaten kendi şirketimiz gibi büyüttüğümüz, geliştirdiğimiz ve aktif hale getirdiğimiz bir şirketin yönetim kurulu kararı ile kiraladığı ve yönetim kurulu başkanı ve genel müdürü olarak bana tahsis ettiği bir aracın fatura bedelleriyle ilgili yapılan usulsüzlük ve hataların, belgelerinin saklanmasıyla bir zimmet suçlamasıyla karşı karşıya kaldık. Esef verici, üzücü… Kelimelerle anlatılamayacak bir durum. Bazı şeyleri kelimelerle çok kolay izah edebilirsiniz ama bazı şeyler kelimelere dökülemez…
BURASI MUZ CUMHURİYETİ Mİ?
NEJDET KALA: Ortada KAY TUR A.Ş. tarafından kiralanan bir araç var. Bu aracın yakıtı ise siz aynı zamanda İl Özel İdaresi Genel Sekreteri olduğunuz için İl Özel İdaresi’nden karşılanıyor. Ancak, söz konusu aracın kiralandığını gösteren faturalardan biri, 15 ay gibi bir süre sonra sehven kesildiği öne sürüldüğü için siz olmayan bir araca 996,71 TL yakıt aldığınız için suçlandığınız, doğru mu?
MUSTAFA ATSIZ: Biz bu suçlamayı ne kadar anlatsak da, mahkemelerden bilgiler, belgeler saklanmış veya sizin de gazetenizde de yazdığınız gibi olaydan 1,5 yıl sonra faturanın sehven yazıldığı iddia edilmiş. Neden böyle bir iddia ortaya atılıyor: Faturaya biz bir şekilde ulaşıp, konuyu incelemeye başladığımızda birileri telaşa kapıldı. Birileri yaptıkları organizasyon ortaya çıkacağını anlayınca, bu fatura sehven kesilmiş gibi göstermeye çalışıp, bunu kayıtlardan çıkarma girişiminde bulundu. Ama Türk hukuk sisteminin hiçbir yerinde, bir hizmet faturasının olaydan tam 15 ay sonra iptal edildiği görülmemiştir. Burası Muz Cumhuriyeti mi, burada ticaret kanunları yok mu? Eğer hukuk varsa, muhasebe kaydını yaparken nasıl fatura varsa, nasıl defteri kebir kaydı yapılsaydı, banka kayıtları varsa bunun iptalinin söz konusu olamayacağını bilirsiniz. Hizmet alımlarında alınmış bir hizmetin iadesi olur m? Ama iade faturası kesiliyor.
ŞİRKET SEHVEN FATURA YOK!
NEJDET KALA : Bu noktada söz konusu aracın kiralandığı şirket büyük önem kazanıyor. Siz bu süreçte hiç firma yetkilileriyle görüştünüz mü?
MUSTAFA ATSIZ : İlk etapta aracı kiraladığımız şirketle görüşme girişimlerimiz oldu. Ama ne hikmetse orada da bilgiler uzunca bir süre bizden saklandı. Burada dikkatimi çeken bir diğer unsur ise; şirket bir anlamda da mağdur, alamadığı parası var. Ama bir güç düşünün ki, şirketi alacağı paradan vazgeçirebiliyor. Bunun başka türlü izahı yok...
Gazetenizde olayla ilgili haberlerin ardından Osman Bey (Osman Çiftçi) bana bir telefon görüşmesinden söz etti. KAY TUR A.Ş. adına araç kiraladığımız, tüm bu olaylara konu olan aracı kiraladığımız firmanın sahiplerinden Hasan Ünlü ile görüştüğünü anlattı. Sonra siz, Osman Bey ve ben Hasan Ünlü ile görüşmeye gittik. Şirket sahibi Hasan Ünlü, benim yıllardır duymak istediğim cümlesi söyledi. Hasan Ünlü, ‘Hayır, sehven kesilen bir fatura yoktur. Biz normal olarak faturayı kestik. Hatta noter kanalıyla da bu faturanın normal olduğunu bildirdik. Diğer faturalarda var. Ben size göstereceğim” dedi. Bu cümle bizim için o kadar çok anlam ifade ediyor ki; bu cümle ve Hasan Bey’in iddia ettiği evraklar bütün düzmeceyi olduğu gibi ortaya seriyor. Tabii bu arada bir şey daha unutmuşlardı; belki muhasebe kayıtlarını çevirmiş olabilir, belki bizlerin gözünden de kaçırmış olabilirler ama biz yıllarca şirket yöneticiliği yaptık, biz o şirketin genel kurul evraklarını ve bilançolarını hem Ticaret Sicili hem de Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü’ne veriyorduk. Belki siz muhasebe bürosunda, mali müşavirin kayıtlarını değiştirebilirsiniz ama Ticaret Sicil’deki, Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü’ndeki kayıtları yok edemezsiniz. Kanuni hakkımız olarak biz bu evrakları da aldık, şu an elimizde. Ama bu evraklardan hala adli makamların haberi yok. Yine bu evrakların değiştirildiğini dair mali müşavirliği yazılan yazıdan adli makamların haberi yok. Yine, sizin de gazetenizde yazdığınız gibi, mülkiye müfettişin tespit ettiği ve suç duyurusunda bulunulmasını istediği konulardan adli makamların haberi yok. Buradan adli makamlara da sitemlerimi iletiyordum. Bu hususları araştırması gereken ben miydim? Devletin savcısı, devletin mahkemeleri nasıl yargılıyorlarsa beni, bunları da araştırmak durumundaydılar. Ben suçu atayım, siz suçsuzluğunuzu ispatlayın mantığı olmaz. Ben, suçsuzluğumu ispat etmek için kamu gücünü kullanmıyorum. Ama devletin savcısı o iddianameyi düzenlerken çok iyi düşünmeli, benim araştırdığım konuları o araştırmalıydı. İddianame hazırlamak bu kadar basit olmamalı.