Arıkan: Sağcı olsan ne olur solcu olsan ne olur?

Yeni Yol Partisi Grup Toplantısında konuşan Saadet Partisi Genel Başkanı ve Kayseri Milletvekili Mahmut Arıkan, 1 Mayıs'ın ideolojik tartışmaların esiri durumuna getirildiğini belirterek, 'Emeğinin sömürülüyorsa, akıttığını terin hakkı verilmiyorsa sağcı olsan ne olur, solcu olsan ne olur?' dedi. Ayrıntılar Kayseri Olay Haber bülteninde…

Arıkan: Sağcı olsan ne olur solcu olsan ne olur?
TAKİP ET >> Google News ile Takip Et

Saadet Partisi Genel Başkanı ve Kayseri Milletvekili Mahmut Arıkan, Yeni Yol Partisi Grup Toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu. Konuşmasının başında yarın kutlanacak olan 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı kutlayan Arıkan, 1 Mayıs’ın ideolojik tartışmaların esiri durumuna getirildiğini belirterek, ‘Yarın 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü, sözlerimin hemen başında bütün emekçilerin bütün çalışanların bayramını tebrik ediyorum. Şüphesiz bu dünyada alın teri ile kazanılmış helal lokmadan daha değerli olan hiçbir şey yoktur. Ülke ekonomisinin büyüdüğünü sürekli vurguluyorlar. Ama asgari ücretlilerimiz, emekçilerimiz kirasını ödeyemez, çocuğunu okutamaz, tenceresini kaynatamaz hale geldiler. Ülkenin işçisinin, emekçisinin maaş ve ücretleri her geçen gün biraz daha küçülüyor. İşçimiz hak ettiğini alabilmek için son çare greve başvuruyorlar. Bugün ülkemiz, maalesef, grevler ülkesi haline geldi. İşçimizin emekçimizin bu kadar çok sorunu varken, çözülmeyi bekleyen bu kadar çok problemi varken 1 Mayıs hala ideolojik tartışmaların esiri durumunda. Alın terinin, emeğin, sosyal güvencenin, taşeron işçiliğinin, asgari ücretin konuşulması gereken bir gün Taksim Meydanı tartışmalarıyla geçiştirilmekte… Biz isterdik ki, 1 Mayıs’ta Taksim’i tartışacağımıza açlık sınırının altında kalan asgari ücreti konuşalım, keyfi uygulamalarla işten çıkartılan işçilerimizi emekçilerimizi konuşalım. 14 yaşında çalışmak zorunda bıkılan, çalışırken hayatını kaybeden evlatlarımızı konuşalım. 
Gelin bu sefer dayanışma günü olan 1 Mayıs’ı kutuplaşma günü olmaktan çıkartalım. Şunu unutmayalım. Şunu unutmayın; 
Emeğinin sömürülüyorsa, akıttığını terin hakkı verilmiyorsa sağcı olsan ne olur, solcu olsan ne olur?
Açlık sınırının altında bir ücrete mahkum ediliyorsan Sünni olsan ne olur Alevi olsan ne olur?
Yıllarca çalışıp didindikten sonra 14 bin lira emekli maaşı ile hayatta kalmaya çalışıyorsan Kürt olsan ne olur, Türk olsan ne olur?
İşçinin, memurun, emeklinin asgari değil insanca yaşama kavuştuğu bir Türkiye emin olun mümkün. Bunun için tek bir şeye ihtiyaç var. O da bu gün ki iktidarın değişmesi. Mevcut iktidar gittiğinde adil bir düzen kurulduğunda, adli devlet ve adil paylaşım anlayışı iktidara geldiğinde yani biz iktidara geldiğimizde emek aziz, dayanışma değerli, 1 Mayıs bayram olacak inşallah.’ 

Deprem vergileri ne oldu?

Türkiye’de yaşanan depremlere dikkat çeken Arıkan, can kaybının olmadığını ancak güven kaybının yaşandığını belirterek, açıklamalarını şöyle sürdürdü: ‘Türkiye’miz sarsılıyor. Geçen hafta Türkiye’nin doğusundan batısına, özellikle de İstanbul yürekleri ağızlara getiren depremleri yaşadık. Çok şükür can kaybı olmadı. Fakat ciddi anlamda güven kaybı oldu. Özellikle faturaya gelince dünyanın en pahalı fiyatını sunan GSM operatörleri hizmete gelince en ufak sarsıntı da yerle bir oldular. En büyük güven kaybı ise iktidara karşı oldu. Biliyorsunuz 99 Marmara Depreminden sonra geçici deprem vergisi getirilmişti. Geçici getiriler bu vergi AK Parti ile kalıcı hale getirildi. Bugüne kadar 40 milyar doların üzerinde deprem vergisi toplandı. Peki, bu vergi nereye gitti? Dönemin Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek, ‘Deprem Vergileri duble yollara gidiyor’ demişti. Çok tuhaf değil mi? Deprem Vergilerini duble yollara harcayan iktidarın bakanı, deprem olduktan sonra depremin bütçeye çok büyük bir yük olduğunu söylüyor. Yetmedi Çevre ve Şehircilik Bakanı da iki gün önce bir açıklama yaptı. Dedi ki, ‘İstanbul toparlanamayacak bir şehir değil. Birkaç yıl içinde İstanbul’u toparlayabiliriz’ Madem bu kadar kolaydı, birkaç yılda toparlanırdı, 23 yıldır neden toparlamadınız? Oysa siz şafak vakti insanları evlerinden almayı biliyorsunuz. Muhalif siyasetçileri, gazetecileri hatta öğrencileri Silivri’de toplamayı da biliyorsunuz, afet olunca iban gönderip milletten para toplamayı da biliyorsunuz. Peki, İstanbul’u toparlamak için 23 yıldır neyi bekliyorsunuz? Gerçekten yapmak isteyip de yapamadığınız İstanbul’da ne var sizin? Hiç kimse kusura bakmasın demiri tavında dövmek, hesabı zamanında sormak gerekir. Bırakın kayıkçı kavgasını, bırakın horoz dövüşünü önce bunların hesabını millete verin. Bakın, beklenen İstanbul depremi öne mi geldi? Toplanma alanlarının akıbeti ne oldu? Kanal İstanbul millet için mi yapılıyor, rant için mi yapılıyor? Tartışmalarının gölgesinde biz yine ne konuşuyoruz; İBB’ye yapılan operasyonları konuşuyoruz. Geçen hafta açıklandı; 19 Mart’ta başlayan sürecin bugüne maliyeti 52 milyar doları bulmuş. Merkez Bankası doları tutabilmek için tam 52 bin doları heba etti. Bu para ne demek biliyor musunuz? Bu parayla biz 800 binin üzerinde konut inşa edebilirdik. Bu neye tekabül ediyordu; Türkiye’de konuta ihtiyacı olan bütün insanların evlerini bedelsiz verebilirdik. 6 Şubat Depreminden dolayı mağdur olan insanların tamamını çadırlardan konteynırlardan kurtarabilirdik. 2025 Bütçesi’nde çiftçiye destek için ayrılan paranın tam 14 katına tekabül ediyor 52 milyar dolar. Türkiye’de Çiftçi Kayıt Sistemi’ne (ÇKS) kayıtlı 2 milyon 100 bin çiftçimiz var. Bu parayla her bir çiftçiye 951 bin 809 lira verilebilirdi (Dünün kuru ile). Önümüzde kurban bayramı var. Çarçur ettikleri bu parayla emeklilerimizin tamamına 4 bin lira değil, 1 aylık maaş değil tam 6,5 maaş ikramiye ödenebilirdi. Daha iyi anlaşılsın diye söylüyorum; 52 milyar doları 100 dolarlık banknotlar haline getirip, uç uca dizmiş olsaydı, dünyanın çevresini tam iki kez dolaşabiliyorduk. Bir başka ifade ile aynı rakamı 200 liralık banknotlar haline getirip bir yol yapmış olsaydık, geçmişte bir bakanımızın açıklaması vardı, Ay’a dört şeritli yol yapabiliyorduk. ‘

Bakan Amerika’dayken biz de Anadolu’yu turladık

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in yurtdışında para aradığını belirten Arıkan, ‘Sayın Şimşek, Erasmuslu üniversite öğrenicisi gibi ülke ülke dolaşıyor. Sıcak para arıyor, yatırımcılara sesleniyor. Sayın Şimşek en son IMF, Dünya Bankası Baharlar Toplantıları kapsamında Amerika’daydı. Kendi ifadesi ile söylüyorum; 60’dan fazla kuruluşla görüşmüş, çok da yoğun ilgi görmüş. Kim var görüştüğü kuruluşlar arasında; IMF var, Dünya Bankası var, finans kuruluşları var. 90’lı yılların meşhur bir şarkısı vardı, ‘Hey George versene borç’ diye bu durum bana bu şarkıyı hatırlatıyor. Şunu baştan söyleyelim, bulunan paranın maliyeti bize çok yüksek olacak. Neden? Çünkü Türkiye ancak yüksek faizle borç bulabiliyor. Aslında George’nin Michael’ın verdiği paralar bizim ülkemizin, bizim gençlerimizin yarınlarını esir alıyor. Sayın Bakan Amerika’dayken biz de Anadolu’yu turladık. Sayın Bakan New York’da banka patronlarıyla görüşürken; bizde Rize’de Çay üreticileriyle, Giresun’da fındık üreticileriyle bir araya geldik. Sayın Şimşek Washington’a geçip finans patronlarıyla görüşürken bizde Eskişehir’de, Kocaeli’de greve giden işçilerimizle temas halindeydik. Ziyaretlerimiz sırasında Türkiye’nin gerçek fotoğrafını çekme imkanımız oldu. Değerli arkadaşlar Karadeniz’den size çay ve fındık getirdim. Şunu rahatça ifade edebilirim; Giresun’da fındıklarda, Rize’de çaylıklarda hükümete tepki zirve yapmış durumda. İlk kez hükümete karşı bu kadar büyük tepki var. Giresunlular fındıkkabuğunu dolduran ve taşıran sorunların kaynağının AK Parti olduğuna net bir şekilde kanaat getirmiş. Rizeliler demli çay eşliğinde sıkıntılarının hemşehrileri Erdoğan hükümetleri olduğunu ifade ediyorlar. Nasıl olmasın ki, Dünyanın en iyi fındığını biz nerede yetiştiriyoruz, Giresun’da yetiştiriyoruz. Ama fındığın borsası nerede, Hamburg’da… Benim Giresunlu çiftçim de Hans’ın hesabı ile iş görmek zorunda kalıyor. Dünya’nın en iyi çayını üretiyoruz. Ama üretici çay alım kotası yüzünden özel sektöre ezdiriliyor. Ben de şimdi buradan Sayın Şimşek’e sesleniyorum: Sayın Şimşek Londra’yı, Washington’u, New York‘u, Brüksel‘i dolaştığınız kadar; bir de Giresun’u, Rize‘yi dolaşın! Ekonomiye Amerika’daki patronların gözüyle değil Anadolu’daki garibanların gözüyle bakmayı deneyin.  Bir kere de bahçesine zirai don vurmuş çiftçimizle görüşün. Giresun’da fındıklıkta, Rize’de çaylıklarda çalışan çiftçimizle konuşun.  Bakın ilgi nasıl oluyormuş, o zaman çok daha iyi göreceksiniz!’ dedi.