'11 YILLIK KOALİSYON ÇATLAYINCA REZİLLİKLER ORTALIK YERE DÖKÜLDÜ'
Saadet Partisi İl Başkanı Mahmut Arıkan, İstanbul'da başlatılan ve 3 AKP'li Bakanın oğlu, iş adamları ve bazı kamu görevlilerinin gözaltına alındığı “yolsuzluk ve rüşvet” operasyonları ve sonrasında yaşanan gelişmelerle ilgili olarak yaptığı açıklamada, “Bir tarafta yolsuzluk, rüşvet, ihaleye fesat karıştırma, kara para aklama, kasalar, deste deste dolarlar…Diğer tarafta Tehdit, şantaj, bel altı kasetler, dosya biriktirme…Ne ararsanız var. 11 yıllık koalisyon çatlayınca bütün rezillikler ortalık yere döküldü” şeklinde konuştu.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar, İçişleri Bakanı Muammer Güler'in oğlu Barış Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın oğlu Salih Kağan Çağlayan ile birlikte iş adamları; Ali Ağaoğlu, Reza Zerrab'ın yanı sıra Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan gibi isimlerinin de gözaltına alındığı “yolsuzluk ve rüşvet” operasyonunun yankıları sürüyor.
“HAKİKATLERİ DE HİÇBİR ZAMAN SÜMEN ALTINA MAHKÛM ETMEDİK”
Ülke gündemine damgasını vuran ve maliyetinin 100 milyar Euro'yu bulduğu ifade edilen ve aynı zamanda “yüzyılın en büyük yolsuzluk operasyonu” şeklinde değerlendirilen olayla ilgili açıklamalarda bulunan Saadet Partisi (SP) İl Başkanı Mahmut Arıkan, “Tam 44 yıldır bu milletin vicdanı olabilmeyi başarmış yegane siyasi parti olan Saadet Partisi, dünyadaki ve Türkiye'deki bütün gelişmeleri bu sorumluluğunun şuurunda ele almaya, analiz etmeye, hak ve hakikatin peşinde koşmaya devam etmektedir. Saadet Partisi hiçbir dönemde olayları kişisel düzlemlere indirgememiş; hiçbir kişiye, kuruma, kuruluşa ‘düşmanca' bir yaklaşım içerisinde olmamıştır. Karşısına hep ‘batıl'ı koymuştur. ‘Batıl'a karşı, bilerek ya da bilmeyerek ‘batıl' adına yapılanlara karşı Hakk'ın yanında saf tutmayı taraf bilmişizdir. Kendimizi hiçbir zaman ‘tarafsız' görmedik. Hiçbir zaman ‘tarafsısız' diye de kendimizi tanımlamadık. Tarafımızı ilan etmekle kalmadık, ‘Önce Ahlak Ve Maneviyat' düsturuyla bütünleşen tarafımızın da şerefimiz olduğunu deklare ettik. Çıkar çatışmalarının, şahsi kavgaların, bir takım hesaplaşmaların, ihale savaşlarının o tarafında, bu tarafında, sağında solunda hiç bulunmadık. Taraf olunması gereken bir durum söz konusuysa ‘onun', ‘bunun' ya da ‘şunun' değil hep ‘Hakk'ın tarafında olmayı yeğledik. Helalle-haramın, doğruyla-yanlışın, hakikatle-sanalın birbirine en fazla yaklaştırıldığı, izlerin birbirine karıştığı bu dönemde bu sorumluluğumuzun daha da arttığının bilincindeyiz. Asla kimsenin özel hayatına musallat olmadık. Asla kimsenin şahsiyetini zedeleyici bir yaklaşım içerisinde bulunmadık. Kimseyi karalama derdine hiç düşmedik. Kimseyi tehdit de etmedik. Kimseye şantaj da yapmadık. Kimseye karşı dosya da biriktirmedik. Ama gördüğümüz, bildiğimiz hak ve hakikatleri de hiçbir zaman sümen altına mahkûm etmedik. Hesabımız olmadı kimseye karşı. Taaa başından beri bildiğimizi saklamadık, gördüğümüzü de dillendirdik” dedi.
“BU MİLLET İÇİN KIZDIK, ÖFKELENDİK”
Açıklamasında, “İktidarlara muhalefetimiz oldu. Muhalefetimiz sadece ve sadece milletin derdi, ümmetin sızısı için oldu. Bugün de var, yarın da olacak” diyen Arıkan, “Çok sert tepkiler ortaya koyduk. Kızgınlığımız da oldu, öfkemiz de oldu. Ama bu ümmet için, bu millet için kızdık, öfkelendik. Her yanlışı, her hatayı dahi alkışlamayı vazife sayanlar bir tarafa, biz hataları, yanlışları göstererek Allah (c.c.) indinde bugüne kadar herkese karşı gerçek dostluk sergiledik. O yüzdendir ki, eleştirilerimizi hep zihniyet üzerine inşa ettik. Yapılanlar ya da yapılmayanlar üzerine tarafımızı belli ettik! Muhatabımız kişiler değil zihniyet oldu” şeklinde konuştu.
“KAVGADA TARAF OLMADIK”
Bugüne kadar kimsenin kavgasının da bir tarafı olmadıklarını ve iktidar ile cemaat arasında cereyan ettiğini artık sağır sultanın bile bildiği kavganın da bir tarafında olmadıklarını vurgulayan Arıkan, şunları söyledi: “Çıkar kavgaları hiçbir zaman bizim taraf olduğumuz bir durum değildir. Eğer bir kavga varsa, eğer bir süreç varsa biz bu kavganın, bu sürecin ancak milletimizi ilgilendiren tarafında bulunuruz. Bir tarafta yolsuzluk, rüşvet, ihaleye fesat karıştırma, kara para aklama, kasalar, deste deste dolarlar…Diğer tarafta Tehdit, şantaj, bel altı kasetler, dosya biriktirme…Ne ararsanız var. 11 yıllık koalisyon çatlayınca bütün rezillikler ortalık yere döküldü. Bu, sadece bizim kanaatimiz değil, gündemin merkezine oturan durumun ta kendisiydi. Bize düşen de bu fotoğrafı çekmekti. Lakin ‘Al birini vur öbürüne” diyecek değiliz. Ya da kimseye “sen zamanında şunları, bunları da yapmıştın, öyleyse şimdi gör bakalım gününü” diyecek de değiliz. Evet geçmiş geleceğe, suyun suya benzediği gibi benzer. Evet dünya etme bulma dünyası ama biz şimdi bu sayfayı da açacak değiliz. İstediğimiz şu ki; hukuk yürüsün, yürütülsün ve hak yerini bulsun. Varsa çeteler, varsa gizli yapılanmalar onlar da ortaya çıksın. Ancak şayiası arşa yükselen, epey zamandır dumanı tütmekte olan yolsuzluk ateşinin, rüşvet belasının, ihale takipçiliğinin, komisyonculuğun da önüne geçilmelidir. İktidar, eğer siyasi iradenin üzerine bir takım planlar kurgulandığını hissedip de “boyun eğmeyiz'” demesi gerektiği gibi “biz yolsuzluk yapmayız, yapmadık” da diyebilmelidir. Bu cümleler ‘berrak' bir şekilde kurulamıyorsa duman yersiz yere çıkmamıştır! Bu ateşin söndürülmesi gerekir. Hatırlatalım: İlahi adalet en büyük hakikattir”
“NE YOLSUZLUK VE RÜŞVETİN NE DE TEHDİT VE ŞANTAJIN TARAFINDAYIZ”
Kendilerine yönelik bazı çevrelerin tarafınızı seçin dediğini hatırlatan Arıkan, “Biz tarafımızı tam 44 yıl önce seçtik. Bugün de; ne yolsuzluk ve rüşvetin tarafında, ne de tehdit ve şantajın tarafındayız. Biliyoruz ki, Hakk'tan taraf olmayan, bertaraf olur. ‘Beraber yürünen yolun, onca senenin' sonunda bugün karşılıklı ithamlar varsa eğer, ortada yanlışlar üzerine yürünmüş bir yol var demektir. Hangi ‘yol'da olduğumuz mühimdir. Kiminle yola çıktığınız, kiminle yürüdüğünüz de çok önemli En az kimi bırakıp kime koştuğunuz kadar. Yeni Türkiye deniyor. Öyleyse bu millete düşen görev bu manzarayı iyi analiz etmektir. ‘Yeni Türkiye'nin Millî Görüş'süz olmayacağı bir kez daha ortaya çıkmıştır”