Reflü şikayetlerini azaltan 4 yöntem
Mide asidinin, yemek borusuna geri kaçmasıyla oluşan reflü hastalığı (gastroözefageal reflü) toplumda giderek artıyor. Haftada bir defa reflü nedeniyle sorun yaşayanların sayısı toplumun yaklaşık % 20'sini oluşturuyor. Beslenme ve yaşam tarzında yapılacak değişikliklerle hastalığın etkisi azaltılabiliyor. Memorial Kayseri Hastanesi Gastroenteroloji Bölümü'nden Uz. Dr. İbrahim Kemal Özdemir, reflüye neden olan faktörler ve reflüden korunmak için yapılması gerekenler hakkında bilgi verdi.
Fizyolojik bir olay mı, hastalık mı?
Gastroözefageal reflü, yemeklerden sonra normal bireylerde, günde 8-10 defa tekrarlayan fizyolojik bir olaydır. Ancak bu fizyolojik süreç kişide şikayet oluşturacak belirti veya bulgulara neden oluyorsa, reflü hastalığının varlığından söz edilir. Reflü hastalığı, yemek borusuna kaçan asit ve diğer sindirim elemanlarının yemek borusunun iç tabakasını aşındırmasıyla ortaya çıkar. Reflünün nedeni yemek borusunun uzun süre, fazla miktarda mide asidik içeriği ile temasıdır. Sindirim elemanlarının mukozayla temas süresi ve koruyucu faktörler arasındaki dengenin aşındırıcılar lehine bozulması hastalığın ortaya çıkmasına neden olur.
Ağıza acı su gelmesi önemli bir belirti
Reflü hastalığının görülme sıklığı tüm dünyada artmaktadır. Gıdaların, hazırlanması ve saklamasındaki yöntem değişikliği ile tüm dünyada artan obezitenin, reflü hastalığının artışı üzerinde etkili olduğu düşünülmektedir. Hastalığın en sık görülen belirtisi göğüs kemiği arkasında duyulan yanma hissidir. Boğaza doğru acı su ya da yanma yükselmesi de sık görülen belirtilerdendir. Ayrıca yutma güçlüğü, karın ağrısı, göğüs ağrısı, bulantı hissi, geğirme de tipik belirtiler arasındadır. Hastaların çoğunda tanımlanan belirtilerin uzman hekim tarafından değerlendirilmesiyle reflü teşhisi konulmaktadır. Kalp, akciğerler, kulak, boğaz üzerindeki belirtilerin başka hastalıklardan kaynaklanabileceği göz ardı edilmemelidir.
Endoskopi sonrası kesin teşhis
Kansızlık, yutma güçlüğü, kilo kaybı, iştahsızlık, erken doyma, kusma veya dışkıda kan görülmesi, sarılık, ailede kanser öyküsü olanlar ile 45 yaşın üstündekilere mutlaka endoskopik inceleme yapılmalıdır. Endoskopik incelemede, hastaların yaklaşık yarısında reflü hastalığıyla ilgili bulgular tespit edilemez. Bu guruptakiler özofajitsiz reflü hastalarıdır. Öte yandan yemek borusunun iç tabakasının doğrudan görülerek değerlendirilmesini sağlayan endoskopide zedelenmenin tipi, şiddeti ve yaygınlığı konusunda bilgi elde edilir. Gerekli görüldüğü takdirde endoskopi sırasında biyopsi alınabilir.
Cerrahi tedavi başarıyla yapılabiliyor
Hastalığın teşhisinde, mide-yemek borusu bileşkesinde basınç ölçümü, yemek borusunda asit ölçümü ve takibi, yemeğin yemek borusuna kaçışının takibi ve diğer bazı testler yapılabilmektedir. Tedavideki amaç yemek borusunda hasar oluşmuşsa iyileşmesini sağlamak ve komplikasyon varsa ortadan kaldırmaktır. Tedavinin esas bölümünü oluşturan ilaç kullanımı ise hastanın yaşı, cinsiyeti ve diğer özel durumlarına göre düzenlenmektedir. Ayrıca son yıllarda hastalıkla ilgili bilgilerin değişmesi ve tecrübenin artmasıyla ilerleyen cerrahi, başarıyla gerçekleştirilmektedir.
Şikayetlerin azalması mümkün
Yaşam tarzındaki değişiklikler, hastalığın kontrolünü kolaylaştırmaktadır. Bu önerilere uyan hastaların % 15-25'inde belirtilerin kaybolduğu tespit edilmiştir.
Aşırı yağlı ve salçalı yiyecekler, sigara, fazla miktarda alkollü ve kafeinli, her türlü kolalı ve gazlı içecekler ile çikolata ve doğrudan asit ihtiva eden yiyecek tüketilmemelidir.
Yemek düzeni oluşturulmalı, porsiyon miktarında aşırıya kaçılmamalı, yemeklerden sonra 4 saat kadar ayakta veya oturur durumda olunmalı, yemekten hemen sonra uyunmamalıdır. Şikayetlerin durumuna göre yemek saatleri ve düzeni değiştirilmelidir.
Gece göğsünde yanma hissi, öksürük veya boğulma hissiyle uyanma şikayetleri varsa yatağın baş tarafının 10 santimetre kadar yükseltilmelidir. Yapılan araştırmalarda sol yana yatarak uyumanın şikayetleri arttırdığı belirlenmiştir.
Vücut ağırlığı ideal sınırda değilse mutlaka kilo verilmelidir. Vücut ağırlığının ideal sınırda olması, yani kilolu hastaların bu sınırlara dönecek şekilde kilo vermeleri önemlidir.
Fizyolojik bir olay mı, hastalık mı?
Gastroözefageal reflü, yemeklerden sonra normal bireylerde, günde 8-10 defa tekrarlayan fizyolojik bir olaydır. Ancak bu fizyolojik süreç kişide şikayet oluşturacak belirti veya bulgulara neden oluyorsa, reflü hastalığının varlığından söz edilir. Reflü hastalığı, yemek borusuna kaçan asit ve diğer sindirim elemanlarının yemek borusunun iç tabakasını aşındırmasıyla ortaya çıkar. Reflünün nedeni yemek borusunun uzun süre, fazla miktarda mide asidik içeriği ile temasıdır. Sindirim elemanlarının mukozayla temas süresi ve koruyucu faktörler arasındaki dengenin aşındırıcılar lehine bozulması hastalığın ortaya çıkmasına neden olur.
Ağıza acı su gelmesi önemli bir belirti
Reflü hastalığının görülme sıklığı tüm dünyada artmaktadır. Gıdaların, hazırlanması ve saklamasındaki yöntem değişikliği ile tüm dünyada artan obezitenin, reflü hastalığının artışı üzerinde etkili olduğu düşünülmektedir. Hastalığın en sık görülen belirtisi göğüs kemiği arkasında duyulan yanma hissidir. Boğaza doğru acı su ya da yanma yükselmesi de sık görülen belirtilerdendir. Ayrıca yutma güçlüğü, karın ağrısı, göğüs ağrısı, bulantı hissi, geğirme de tipik belirtiler arasındadır. Hastaların çoğunda tanımlanan belirtilerin uzman hekim tarafından değerlendirilmesiyle reflü teşhisi konulmaktadır. Kalp, akciğerler, kulak, boğaz üzerindeki belirtilerin başka hastalıklardan kaynaklanabileceği göz ardı edilmemelidir.
Endoskopi sonrası kesin teşhis
Kansızlık, yutma güçlüğü, kilo kaybı, iştahsızlık, erken doyma, kusma veya dışkıda kan görülmesi, sarılık, ailede kanser öyküsü olanlar ile 45 yaşın üstündekilere mutlaka endoskopik inceleme yapılmalıdır. Endoskopik incelemede, hastaların yaklaşık yarısında reflü hastalığıyla ilgili bulgular tespit edilemez. Bu guruptakiler özofajitsiz reflü hastalarıdır. Öte yandan yemek borusunun iç tabakasının doğrudan görülerek değerlendirilmesini sağlayan endoskopide zedelenmenin tipi, şiddeti ve yaygınlığı konusunda bilgi elde edilir. Gerekli görüldüğü takdirde endoskopi sırasında biyopsi alınabilir.
Cerrahi tedavi başarıyla yapılabiliyor
Hastalığın teşhisinde, mide-yemek borusu bileşkesinde basınç ölçümü, yemek borusunda asit ölçümü ve takibi, yemeğin yemek borusuna kaçışının takibi ve diğer bazı testler yapılabilmektedir. Tedavideki amaç yemek borusunda hasar oluşmuşsa iyileşmesini sağlamak ve komplikasyon varsa ortadan kaldırmaktır. Tedavinin esas bölümünü oluşturan ilaç kullanımı ise hastanın yaşı, cinsiyeti ve diğer özel durumlarına göre düzenlenmektedir. Ayrıca son yıllarda hastalıkla ilgili bilgilerin değişmesi ve tecrübenin artmasıyla ilerleyen cerrahi, başarıyla gerçekleştirilmektedir.
Şikayetlerin azalması mümkün
Yaşam tarzındaki değişiklikler, hastalığın kontrolünü kolaylaştırmaktadır. Bu önerilere uyan hastaların % 15-25'inde belirtilerin kaybolduğu tespit edilmiştir.
Aşırı yağlı ve salçalı yiyecekler, sigara, fazla miktarda alkollü ve kafeinli, her türlü kolalı ve gazlı içecekler ile çikolata ve doğrudan asit ihtiva eden yiyecek tüketilmemelidir.
Yemek düzeni oluşturulmalı, porsiyon miktarında aşırıya kaçılmamalı, yemeklerden sonra 4 saat kadar ayakta veya oturur durumda olunmalı, yemekten hemen sonra uyunmamalıdır. Şikayetlerin durumuna göre yemek saatleri ve düzeni değiştirilmelidir.
Gece göğsünde yanma hissi, öksürük veya boğulma hissiyle uyanma şikayetleri varsa yatağın baş tarafının 10 santimetre kadar yükseltilmelidir. Yapılan araştırmalarda sol yana yatarak uyumanın şikayetleri arttırdığı belirlenmiştir.
Vücut ağırlığı ideal sınırda değilse mutlaka kilo verilmelidir. Vücut ağırlığının ideal sınırda olması, yani kilolu hastaların bu sınırlara dönecek şekilde kilo vermeleri önemlidir.