MHP'li Özdemir: Türkiye Avrupa'ya değil, Avrupa Türkiye'ye muhtaç!
MHP Genel Başkan Yardımcısı ve aynı zamanda Kayseri Milletvekili İsmail Özdemir, Meclis'te yeni yasama döneminde ilk konuşmasını yaptı. Özdemir, 'Avrupa Birliği her yönden Türkiye'ye muhtaç hâldedir' dedi. Detaylar Kayseri haber bülteninde.
MHP Genel Başkan Yardımcısı ve aynı zamanda Kayseri Milletvekili İsmail Özdemir, Meclis'te yeni yasama döneminde ilk konuşmasını yaptı. Özdemir, konuşmasında dış politikaya değindi. Özdemir, “Küresel gelişmelerin seyri Ukrayna ile Rusya arasında yaşanan savaşla beraber hızlanmaya başlamıştır. Daha önce ekonomik savaşlar, terörizm, Covid-19 salgını ve düzensiz göçler gibi çok boyutlu konular sebebiyle yaşanan kırılmalar şimdi her alanda değişimin ve dönüşümün işaretlerini göstermeye başlamıştır. Bu kapsamda yakın coğrafyamızda yaşanan bazı gelişmelere odaklanarak ülkemizin millî güvenliği ve uluslararası alandaki politikalarının hangi gelişmelerle karşı karşıya kalabileceğine değinmek faydalı olacaktır. Mevcut durumda Avrupa baştan sona Ukrayna ve Rusya savaşının yarattığı etkilere odaklanmış vaziyettedir. Savaşın Avrupa için beraberinde getirdiği ana sonuç sadece askerî çabaları ilgilendirmeyen diğer yandan enerji, ticaret ve tarım başta olmak üzere son derece geniş bir düzlemde tesirleri olan sonuçlar yaratmıştır. Bu şartlar altında Avrupa aradan geçen her gün var olan askerî potansiyelini Ukrayna'ya destek için harcarken yerine yeni rezervleri koyabilmek ve doğal gaz ile petrole duyduğu ihtiyacını telafi edebilmek için Amerika Birleşik Devletleri'ne olan bağımlılığını daha da artırır hâle gelmiştir” dedi.
IRKÇILIK VE İSLAM KARŞITLIĞI, AVRUPA'NIN ÂDETA KRONİK HASTALIĞI HÂLİNE GELMİŞTİR
Konuşmasında Avrupa'da yaşanan bazı olaylara atıfta bulunan ve “Irkçılık ve İslam karşıtlığı, Avrupa'nın âdeta kronik hastalığı hâline gelmiştir” diyen Özdemir, şu ifadeleri kullandı: Irkçı, akımların, yine, bu kıtada, toplumsal ve siyasi seviyede giderek güç ve zemin kazandığı, buna mukabil, diğer akımları haiz siyasi partilerin ve hükûmetlerin de sürece adapte olabilmek için politikalarını yine benzer istikamete doğru kaydırması da bir başka vahim gelişmedir. Avrupa'nın karşı karşıya kaldığı çok boyutlu tehdit ve tehlikeler, özellikle ülkemizle olan münasebetlerini doğru değerlendirmeleri mecburiyetini kendileri adına ortaya koymaktadır. Ne var ki şimdiye kadar özellikle Avrupa Birliği bu gerçeği kavramaktan oldukça uzak bir hâldedir. Türkiye'yle ilişkileri geliştirmek, Avrupa Birliğinin sadece istikrar ve refahını korumak değil, yaşamsal düzeydeki mevcudiyeti için de önemlidir. Ancak uzun yıllardan bu yana, ülkemizi Birliğe üye olarak kabul etmek yerine oyalamayı tercih eden bir tutum takınarak ve hatta Türkiye'yle ilişkileri zehirleyen gündemleri takip eden bazı ülkelerin peşine takılarak en büyük yanlışı yine kendilerine yapmışlardır. Elbette, ülkemiz, hiçbir koşulda alternatifsiz değildir ve bu gerçek, gelinen aşamada tüm çevreler nazarınca görülmüş vaziyettedir. Türkiye illaki Avrupa Birliğine üye olmaya mecbur değildir, fakat Avrupa Birliği her yönden Türkiye'ye muhtaç hâldedir” şeklinde konuştu.
İSRAİL'İN BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ'YLE BAŞLATTIĞI ARAP ÜLKELERİYLE NORMALLEŞME SÜRECİNİN KAPSAMI ZAMAN İÇERİSİNDE GENİŞLEMİŞ!
Orta Doğu'da yaşananlara da değinen MHP'li Özdemir, “Orta Doğu bölgesi dünyanın geri kalanına nispetle ve özellikle ülkeler arası ilişkilerde yeni gelişmelerin yaşanmaya başladığı bir bölge olarak dikkat çekmektedir. Uzun yıllar boyunca istikrarsızlığın, çatışmaların, savaş ve işgallerin yaşandığı Orta Doğu'da Amerika Birleşik Devletleri'nin yer yer çekileceğini açıklamasıyla birlikte ülkeler daha bağımsız ve çeşitlendirilmiş politikalara sevk edildikçe anlaşmazlıklar ve gerginlikler de azalmaya başlamış görünmektedir. İsrail'in Birleşik Arap Emirlikleri'yle başlattığı Arap ülkeleriyle normalleşme sürecinin kapsamı zaman içerisinde genişlemiş, hemen ardından da Katar'ı dışlayan Körfez ülkeleri tekrar bu ülkeyle ilişkilerini düzeltme eğilimine girmiştir. Gerek Körfez ülkeleri arasında gerekse aynı ülkelere komşu olan coğrafyalarda yaşanan sorunlara çözüm bulmak amacıyla vasat bulan iklim daha çok ekonomik iş birliği temelinde ilerlemeye koyulmuştur. Çin'in var olan enerji açığını kapatmak ve yükselen bir küresel ekonomi olarak bölge ülkeleriyle ilişkisini geliştirmek üzere izlediği siyaset sadece hedeflediği alanda bulunan ülkelerle münasebetlerini sıcak bir seviyeye çıkarmakla kalmamış, Orta Doğu'da kalıcı olduğu tahlil edilen anlaşmazlıkların aşılmasında da önemli bir etki doğurmuştur. Bu kapsamda Suudi Arabistan ve İran'ın da kendi aralarında ilişkilerini normalleştirme kararı almaları her ne kadar ani bir gelişme olarak yorumlansa da gerçekte dünyanın en önemli enerji nakil güzergâhlarının başında gelen Basra Körfezi'nin her çevre nazarında artık daha istikrarlı bir yapıya taşınmak istendiği şeklinde yorumlar yaygınlık kazanmaya başlamıştır.
Orta Doğu'daki sorunların ana unsuru ve temeli olarak kabul edilen Filistin meselesinin de arzu edilen seviyede olumlu bir şekilde ilerleme ihtimaline kavuşması şayet başarılabilirse bölgesel barışın tesisi anlamında işte önemli bir fırsat da yakalanmış olabilecektir. Elbette Suriye'de yaşanan iç savaşın siyasi olarak çözüme kavuşması ve yerlerinden edilen Suriyelilerin geri dönmeleriyle beraber bu ülkedeki normalleşmenin tesisi de bu bölgedeki barışın önemli konu başlıklarından bir tanesi olacaktır.
Suriye'yle beraber Irak'taki PKK-PYD terör örgütü başta olmak üzere diğer terör örgütlerinin varlığının ortadan kaldırılması bölgede barışı arzulayan tarafların önceliği ve ortak hassasiyeti olmalıdır. Ne Suriye'nin ne de bölgenin geleceğinde PKK-PYD terör örgütünün var olamayacağının kabulü artık sahada kendisini her yönüyle göstermeye başlamıştır. Nitekim, Suriye'de bazı Arap aşiretlerinin PKK-PYD terör örgütüne karşı giriştikleri onurlu mücadele bunun açık bir yansımasıdır ki yine, PKK-PYD terör örgütünün zulmettiği bazı Kürtlerin ve aynı zamanda Türkmenlerin de bu onurlu mücadeleye destek olmaları artık bu terör örgütünün ne Suriye'de ne de bölgede barınamayacağının, bölge sahipleri tarafından bunun kabul edilmediğinin açık bir delili ve ispatıdır.
BEKLENTİMİZ BİZE VERİLEN TAAHHÜTLERİN EKSİKSİZ OLARAK YERİNE GETİRİLMESİDİR
“Türkiye aynı şartlarda kendi dengesini koruyabilen ve kurabilen bir ülke olabileceğini göstermiş, dahası bunun için yol ve istikametini bağımsız bir şekilde ortaya koymuştur. Bu kazanımımız ne pahasına olursa olsun korunacak ve millî hedeflerimizin gerçekleştirilmesi sağlanacaktır” diyen Özdemir, şunları söyledi: Türkiye olarak bu zamana dek verdiğimiz her bir taahhüdü yerine getirirken muhataplarımızdan da beklentimiz bize verilen taahhütlerin aynı şekilde eksiksiz olarak yerine getirilmesidir. Bugünlerde gündemde bulunan İsveç'in NATO'ya üyeliği bahsinde bize verilen ve henüz yerine getirilmeyen resmî sözler vardır. Dahası, bu ülkede yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'e yönelik defalarca kez yapılan saygısızlığı da elbette ki yok sayamayız. Türkiye kendisine yönelik dayatmaları sineye çekecek bir ülke değildir, bunu Türkiye'yi müttefik olarak gördüğünü ifade eden ülkelerin her şeyden evvel iyi anlaması lazımdır. Açıkça ifade etmek isteriz ki NATO'nun açık kapı politikasının maksat ve mahiyeti bizim millî bekamızdan, egemenlik haklarımızdan, iç ve dış güvenlik mülahazalarından daha mühim olamayacaktır. Müttefiklikten dem vuranların ayrıca PKK/PYD ile FETÖ terör örgütüne verdiklerini desteği tamamen kesmeleri, yine, Türkiye'nin beklentilerini eksiksiz olarak karşılamaları elzemdir. Şartlar ne olursa olsun, karşımıza hangi engeller çıkarılırsa çıkarılsın 21'inci yüzyılın Türk ve Türkiye yüzyılı olacağına dair inancımız tamdır. Azmimiz bu yöndedir, gayretimizi şekillendiren de hiç şüphe yok ki bu şuurdur. Tarih, coğrafya, kader ve Allah'ın yardımıyla milletimizin inancı da bu yöndedir. Başarımız anlamını ve gücünü hiç kuşkusuz ki işte burada bulacaktır.