Kayserili gazeteci CHP Kurultayı'nda konuştu...Bakın neler söyledi?
Kayserili Gazeteci ve aynı zamanda CHP Kurultay Delegesi Recep Bulut , Ankara'da partisinin kurultayında konuştu. Peki neler söyledi? Detaylar Kayseri Olay haber merkezince derlediğimiz Kayseri haber bülteninde.
Cumhuriyet Halk Partisi Olağan Kurultayı 5 Ekim Pazar günü yapıldı. Kayserili Gazeteci ve CHP Kurultay Delegesi Recep Bulut da CHP Kurultayında konuştu.
Kurultay Salonundaki konuşmaları bir gazeteci gözü ile takip ettiğini söyleyen Gazeteci Recep Bulut, “Hem 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçim sonuçlarından sonraki gelişmeleri hem de şu kurultay salonundaki konuşmaları bir gazeteci gözüyle dikkatle takip ediyor ve yorumlamaya gayret ediyorum… Ve diyorum ki; Aslında ters giden bir şeyler var… Kendimce nelerin ters gittiğinin cevabını bulmaya çalışıyorum… Sanırım doğru cevabı bulabilmek için filmi başa sarmak lazım…” dedi.
2018 yılındaki genel seçimlere ve CHP ile İyi Parti arasındaki yaşananlara değinen Gazeteci Bulut, konuşmasını şöyle sürdürdü:
Yani 2018 erken genel seçimlerinden başlayıp 2019 yerel seçimleriyle zirve yapan muazzam bir dostluk bağı gelişmesi varken ne oldu da 2023 seçimleri arifesinde herşey bir anda ters yüz oldu… Yani CHP ile İYİ Parti arasında 2018 yılında başlayıp, 2019 yılında pekişen bir dostluk nasıl oldu da 2023 yılının seçin arifesinde bozuldu?
24 Haziran 2018 erken genel seçimlerin arifesini şöyle bir hatırlayalım lütfen;
MHP'den kopan Meral Akşener ve arkadaşları 2017'de İYİ Parti'yi kurmuş fakat Yüksek Seçim Kurulu son anda İYİ Parti'nin seçime girmesine engel çıkarınca CHP'de İYİ Parti'ye 15 emanet milletvekili vererek İYİ Parti'nin mecliste grup kurmasını sağlamış ve öylelikle İYİ Parti'nin seçimlere girmesinin de önünü açmıştı…
Bu birliktelik CHP ile İYİ Parti arasında muazzam bir dostluk başlatmış ve 2018 genel seçimlerinde hem CHP oylarını arttırmış hem de İYİ Parti'nin yaklaşık yüzde 10 civarında bir oy alarak 43 milletvekili çıkarmasına vesile olmuştu…
2018 genel seçimlerinde başlayan balayı süreci 2019 yerel seçimlerinde de devam etmiş ve bu güzel birlikteliğin sonucunda CHP, başta İstanbul olmak üzere Ankara, Adana, Mersin, Antalya gibi birçok ilde belediyeleri kazanmıştı…
CHP ile İYİ Parti arasında 2018 genel seçimlerinde başlayıp 2019 yerel seçimleriyle zirve yapan karşılıklı dostluk 2023 genel seçimlerinin arifesinde tüm coşkusuyla sürmüş ve bu birliktelik ile 22 yıldır devam eden AKP iktidarına son verileceği duygusu hem toplum nazarın da hem de her iki partinin tabanında büyük bir coşku ve heyecan yaratmıştı…
Üstelik oluşturulan “Millet İttifakına” yeni üyeler katılmış ve millet ittifakı cephesi genişletilmiş, yaklaşan seçimler de hem milletvekili seçimi hem de Cumhurbaşkanlığı seçiminin kazanılması ve 22 yıllık AKP iktidarına son verilmesi yolunda önemli bir adım atılmıştı…
Bu fotoğraf hem CHP, İYİ Parti ve millet ittifakına katılan tüm partilerin tabanını hem de
Artık bu sefer AKP yenilecek kanaati toplumun her kesiminde dalga dalga yayılmıştı…
Ama ne olduysa olmuş, geçmişte Kılıçdaroğlu'na övgüler dizen ve hatta Kılıçdaroğlu'nun kendilerine yaptığı iyiliği torunlarına bile bir vasiyet olarak bırakacağını hemen her konuşmasında dile getiren Sayın Akşener, henüz Kılıçdaroğlu'nun adanın ortaya atıldığı ilk günden itibaren “Kılıçdaroğlu ile bu seçim kazanılmaz, bize kazanacak aday lazım” diye ortaya düşmüş ve 2018 yılında başlayıp 2019 yılında zirve yapan dostluk ve balayı süreci ciddi ciddi yara almaya başlamıştı…
Bununla da yetinmeyen Sayın Akşener, bir tarafına Sayın Ekrem İmamoğlu'nu diğer tarafında da Mansur Yavaş'ı alarak, “Cumhurbaşkanı adayımız ya Ekrem İmamoğlu ya da Mansur Yavaş olmalı!” diye karşımıza dikilmiş ve üzülerek beyan etmek gerekir ki ne Ekrem İmamoğlu ne de Mansur Yavaş, “Sayın Genel Başkanımızın adının geçtiği yerde biz olmayız!” deme nezaketini gösteremedikleri için sadece İYİ Parti ve Meral Akşener cephesiyle bir kırılma ve soğuma yaşanmadı aynı zaman da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş ile de gereksiz bir soğukluk ve kırılma başgöstermiş ve bu süreç hem Kılıçdaroğlu'nun henüz adayım diye cepheye bile çıkmadan adı yıpratılmış hem de toplum nazarında “Kılıçdaroğlu ile Cumhurbaşkanlığı seçimi kazanılamaz!” düşüncesi yaygın hale getirilmiş ve aday belirleme süreci bir krize dönüşmüştü…
Hele hele Sayın Akşener'in en son aday belirleme toplantısından çıkışı ve kameralar karşısında sarfettiği sözler İYİ Parti ile 2018 yılında başlayıp 2019 yılında zirve yapan balayı sürecini acı bir şekilde bitirmişti…
Bu bozulan tabladan son derece rahatsız olan parti çevreleri tarafından yürütülen tüm temas ve görüşmeler sonunda Sayın Akşener masaya dönmüşse de artık balayı dönemi bitmiş, testi kırılmış ve atı alan Üsküdar'ı geçtiği için de Sayın Kılıçdaroğlu'nun sağına Ekrem İmamoğlu'nun soluna da Mansur Yavaş'ın takviye edilmesi bile toplum nazarındaki güven bunalımını ortadan kaldırmaya yetmemişti…
Ekrem İmamoğlu Cumhurbaşkanı adayı gösterilmiş olsaydı sonuç değişir miydi?
Peki o süreçte Sayın Akşener'in çağrısına uyularak Sayın Kılıçdaroğlu değil de Sayın İmamoğlu Cumhurbaşkanı adayı gösterilmiş olsaydı sonuç değişir miydi dersiniz?
Değişir miydi değişmez miydi pek bilinmez ancak bence değişmezdi…
Niye değişmezdi kısaca onu izah edeyim…
Artık sandıkta seçim kazanma süreci sona ermiştir…
Artık sandıkta seçim kazanma süreci sona ermiştir…
Dilediğiniz kadar sandıkları sağlama alın… Dilediğiniz kadar sandık görevlisi ve sandık müşahidi yazın…
Dilediğiniz kadar sandıklardan ıslak imzalı birleştirilmiş oy pusulası toplayın… Artık onlarla oylarınızı korumanız mümkün değil…
Evet sandığa sahip çıkacağız… Evet eksiksiz sandık görevlisi ve sandık müşahidi görevlendireceğiz… Evet sandık görevlileri sandıklardaki oylar sayıldıktan sonra birleştirilmiş ıslak oy pusulalarının birer suretini alacak…
Ama iş onunla da bitmiyor… Malum, çağımız bilgisayar çağır… Yani bilişim çağı…
Artık herşey bilgisayar ortamında olup bitiyor…
Bilgisayara ne yüklerseniz sonuç olarak karşınıza o çıkıyor…
İki kez tekrarlanan İstanbul seçimleri AKP'ye şunu öğretti:
İş sandığa sahip çıkmakla bitmiyor…
Artık rakipleriniz de eskisi gibi boş bulunmuyor ve onlar da en az sizin kadar sandığa sahip çıkıyor…
Hal böyle olunca sandıklar da toplanan oyların bilgisayara nasıl yükleneceği önem kazanıyor…
Yani sandık hilelerine karşı AKP bir level daha atladı…
Artık her iş bilgisayar ortamında olup bitiyor…
TÜİK'in verilerine inanıyor musunuz?
Pandemi sürecinde ne kadar vatandaşımızın hayatını kaybettiğini biliyor musunuz? Verilen verileri gerçekçi buluyor musunuz?
Ya da son deprem ne kadar yurttaşımızın hayatını kaybettiğine ilişkin yapılan açıklamalara itibar ediyor musunuz?
Peki ya Yüksek Seçim Kurulu'nun verilerini sağlıklı buluyor musunuz?
Bir YSK ki, İstanbul seçimlerinde aynı zarftan çıkan üç oy pusulasından ikisini doğru üçüncüsünü hileli buluyor ve seçimleri iptal edebiliyor…
Bir YSK düşünün ki mühürsüz oy pusulalarını geçerli buluyor…
Bir YSK ki Cumhurbaşkanı adayının diplomasının ne denli gerçek olduğuna ilişkin hiçbir şüphe bırakmayacak kadar kesin ve net bir açıklama yapmıyor…
Ve biz kafalarda bu kadar şüphe bırakan bir YSK'nın açıkladığı seçim sonuçlarını ne denli doğru ve gerçekçi bulalım…
Üstelik seçim gecesi yaşanan onca olumsuzluklara rağmen…
Demem o ki artık seçim sonuçları da pek güvenilir değil…
İşte o nedenle Sayın Kılıçdaroğlu değil Ekrem İmamoğlu'da aday olmuş olsaydı seçim sonuçları değişmeyebilirdi…
Peki bu tabloya göre o zaman sonuç ne olurdu?
İngilizce de DABIL RİSK diye bir tabir vardı…
Sayın Ekrem İmamoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğunu bırakacak ve Cumhurbaşkanlığına aday olacaktı…
Güven duyulmayan bu seçim sonuçlarına göre hem İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğundan olacaktı hem de yarışı Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybedecekti…
İşte bunun adı DABIL RİSK olurdu…
Sayın Ekrem İmamoğlu öyle bir sonuçla hem İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğunu hem de Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetmiş olsaydı belki bugün tüm siyasi ideallerini yitirmiş biri olarak şu kurultay salonuna bile gelme gereği duymayacak ve tüm siyasi hayatı bitmiş olacaktı…
Bu bir ciddi risk miydi? Evet ciddi bir riskti!
Peki Sayın Kılıçdaroğlu için bir risk teşkil etmedi mi? Etti elbette! İşte onun için Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetmiş biri olarak bugün bu kongre salonunda onun Genel Başkanlığıyla mı devam edelim yoksa dur diyelim mi onu tartışıyoruz…
Demem o ki bu gerçeği görerek daha fazla birbirimizi hırpalamayalım…
Ama Sayın İmamoğlu bir karar vermeli… Şimdilik siyasi hayatını İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak mı sürdürecek? Yoksa CHP Genel Başkanı mı olacak? Yoksa Cumhurbaşkanı mı olacak?
Hepsini olabilirsiniz…
Ama hepsine bir anda sahip olamazsınız…
Zamana yaymanız gerekiyor…
Bunun için sabır gerekiyor…
Bunun için zaman gerekiyor…
Hırsınız aklınızın önüne geçmemeli…
Sayın Başkan:
Arkanızda bu kadar enkaz bırakarak ne İstanbul Buyükşehir Belediye Başkanı ne CHP Genel Başkanı ne de Cumhurbaşkanı olabilirsiniz…
Geçen seçim size ölümüne destek veren Canan Kaftancıoğlu'nu ve ekibini yakıp yıktınız…
Son İl kongresinde çıkardığınız il başkanı adayına karşı aday olan Sayın Cemal Canpolat ve ekibini de yakıp yıktınız…
Şimdi sıra sizi bu konuma getiren Sayın Kılıçdaroğlu'na mı geldi…
Aslında ilerisini hesaplayan bir siyasetçi böylesine ciddi riskler göze almamalı…
Ama bence siz siyasi yol haritanızı aklı selim bir değerlendirmeyle çizmeniz lazım…
İstanbul'da sıradan bir ilçe belediye başkanı iken İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oldunuz…
Sıradan bir ilçe diye Beylükdüzünü küçümsediğim için değil… Çünkü henüz İstanbul'da Beylükdüzü diye bir ilçe yokken, oraya ilk çiviyi bizler çaktık… Büyükşehir Konut Yapı Kooperatifi yöneticileri olarak oraya on bin konutun inşaatını biziler başlattık…
Bugün alaşağı etmek istediğiniz Sayın Kılıçdaroğlu o günler de tüm İstanbul örgütünü karşısına alarak sizi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı yaptı ve bugün siyaseten enkaz haline getirdiğiniz o ekiple siz İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı makamına kuruldunuz…
Yine başta Sayın Kılıçdaroğlu olmak üzere bugün yakıp yıktığınız o ekiple siyasi hedefinize ulaşabilirdiniz…
Ama acele ediyorsunuz…
Aynı anda, hem İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olayım hem CHP Genel Başkanı hem de Cumhurbaşkanı ben olayım demek doğru bir yol haritası olarak kabul edilemez…
Önce İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğunda kendinizi hem İstanbul halkına hem de partinize kabul ettirmelisiniz…
Henüz İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğunda beşinci yılınızı doldurmadan dördüncü yılda hemen hedefinizi büyütürseniz bu doğru bir siyasi öngörü olmaz…