Fetö'nün yerini yeni cemaatler almamalı
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Kayseri Milletvekili Çetin Arık, darbe girişiminde bulunanların Mehmetçik değil, asker kıyafeti giymiş teröristler olduğunu vurguladı. Uluslararası İşgücü Kanunu üzerindeki konuşmasının bir bölümünü 15 Temmuz Darbe Girişimine ayıran Arık, “İçerisinden geçtiğimiz bu zor günlerde, bu tarihi günlerde, hala bertaraf edilmemiş olan bu tehlike karşısında birlik ve beraberlik iklimini sarsmamak, daha da güçlendirmek gerekiyor.”
CHP Kayseri Milletvekili Çetin Arık, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde CHP grubu adına söz alarak Uluslararası İşgücü Kanun tasarısını değerlendirdi. Konuşmasının ilk bölümünde darbe girişimini değerlendiren Arık, “Sözlerime Mehmetçiğin kıyafetlerinin arkasına gizlenen teröristler tarafından gerçekleştirilen 15 Temmuz darbe girişiminde şehit olan asker, polis ve sivil vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet dileyerek başlamak istiyorum.Kendi meclisini bombalayan, kendi halkına ateş açan, günahsız Mehmetçikle polisi, halkı karşı karşıya getirmeye çalışan bu hainler asla Türk askeri olamaz,bunlar olsa olsa terörist olur.Bunun yanı sıra darbe girişiminin duyulduğu andan itibaren siyasi görüşü ne olursa olsun ellerinde Türk Bayraklarıylasokaklara inerek, darbeye karşı tek vücut olan, demokrasinin ve parlamenter sistemin yaşamasına inanarak, duyarlılık gösteren vatandaşlarımıza dateşekkür ediyorum” dedi.
Tehlikenin geçmediğini belirten Arık, birlik ve beraberlik ikliminin sarsılmaması daha da güçlendirilmesi gerektiğini ifade etti. OHAL uygulaması ile meclisin işlevsizleştirildiği ifade eden Arık, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Evet, Kurtuluş Savaşı'nda,savaş halinde çalışan hatta bizzat savaşa komuta eden Gazi Meclis, hiçbir koşul altında kapanmamalı… Maalesef ki geçen hafta alınan OHAL kararı ile sadece hükümetin aktör olacağı kanun hükmünde kararnamelerle meclis işlevsiz hale getirildi.Oysaki, İstiklal Savaşında Meclisimizin yaptığına benzer biçimde, adeta bir meclis hükümeti gibi hareket etmemiz, ülkemizi felakete sürüklemeye çalışan düşmanlara ve şer odaklarına verilebilecek en iyi cevap olacaktı.Evet, olması gereken Gazi Meclisi aktif olarak çalıştırmaktı.
1980'li yıllardan bugüne kadar geçen sürede Fetullahçı Terör Örgütünün artan bir oranda devletimizin kurumları içerisine göz göre göre sızdığını herkes biliyor.Bu süreçte önceki AKP hükümetlerinin çok büyük vebali olduğunu, çok büyük pay sahibi olduğunu da hepimiz biliyoruz. Bunun hesabının elbette sorulması gerekiyor.Ancak bu hesaplaşmanın yapılacağı gün bugün değildir. Bugün yapılması gereken yanlışlardan kurtulma adı altında yeni yanlışların yapılmamasıdır. Kamuda yaşanan tasfiyeler de gösteriyor ki, Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri liyakat sistemini dışlayan,“kayırma sistemi”nde yatmaktadır. Kayırma sistemi, kamu görevlilerinin hem hizmete giriş, hem hizmette kalış, hem de hizmette terfi ediş bakımından belli bir ideolojiye, siyasal partiye, aidiyet ve ya da bağlılık ölçütüne göre dağıtılması olarak tanımlanabilir. Maalesef gelişmiş ülkelerde henüz 19. yüzyılda büyük ölçüde terk edilmiş bulunan “kayırma sistemi”, ülkemizde 21. yüzyılda hala büyük oranda hakim olan anlayış olarak kendisini göstermektedir.Ve bu tasfiyelerin ardından kamuoyunda yeni bir endişe baş göstermiştir. Yurttaşlarımız, kamudan tasfiye edilen FETÖ mensuplarının yerine, liyakatin göz ardı edilerek başka bir cemaatin, başka bir tarikat mensuplarının yerleştirileceği endişesini taşıyor. Böyle bir girişim bu ülkeye yapılabilecek en büyük ihanettir. Devlette görev almanın kıstası mutlaka liyakat olmalıdır. Milletin çocuklarıyla; Van Gölü'nden kaç kova su çıkar, kirpinin kaç dikeni vardır gibi saçma sapan sorularla dalga geçenler; öte yandan FETÖ mensuplarınasınavdan önce soruları vererek, çeşitli kurumlarda işe girmelerini sağlayanlar, bu milletten özür dilemeli ve haksızlığa uğrayan vatan evlatlarının hakkını da teslim etmelidir.”
Uluslararası İşgücü Kanunu'nun yanlış temeller üzerine kurulduğunu belirten Arık, bozuk temel üzerine sağlam bina inşa edilemeyeceği belirtti.
Kanun tasarısının gerekçesinde, çok yanlış bir tespit yapılarak, “1960'lı yıllarda göç veren ülke konumundan, artık göç alan ülke konumuna geldiğimiz” ifade edilmektedir. Bu çok yanlış ve yanıltıcı bir ifadedir.Burada küresel güçlerin istikrarsızlaştırdığı Afganistan, Pakistan, Irak ve Suriye gibi ülkelerdeki iç savaşlardan can korkusuyla Türkiye'ye gelen mülteci akını ile ekonomik gerekçelere dayalı gerçekleşen gönüllü göç birbirine karıştırılmaktadır. En önemli önceliği hayatta kalmak olan bu insanların ülkemize gelmesini, Türkiye'nin bir cazibe merkezi olmasının bir kanıtı gibi sunmak oldukça gülünç bir iddiadır.Bir ülkenin cazibe merkezi olmasının en önemli göstergesi, nitelikli beyin gücünün göç istikametidir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerden nitelikli beyin gücünün gelmesidir. Ülkesinden çıkan yetişmiş insanların geri dönmesidir.Kanun tasarısının bir başka gerekçesinde “nitelikli yabancıların ülkemize gelişini kolaylaştırmaktan” bahsedilmektedir. Nitelikli yabancıların ülkemize gelişini kolaylaştırmadan önce, kendinitelikli vatandaşlarımızın yurtdışına gidişini önleyecek, onları ülkede tutmayı cezbedecek önlemlerin alınması gereklidir. OECD'ye göre; Türkiye'nin yükseköğrenim görmüş nüfusunun yaklaşık yüzde 4'ü yurt dışına gitmiştir.Ülkemizin işgücü piyasasının yapısına baktığımızda temel göstergeler, iş gücü açığına değil, iş açığına yani işsizliğe işaret etmektedir.Bugün 80 milyona yakın dinamik bir nüfusumuz var. Her yaşta, her branşta iş yapabilecek yurttaşlarımız var. Bu gerçek ortada iken, yerli ve milli insan kaynağımız işsiz dururken, yurttaşlarımız iş bulamayan çocuklarına yeni iş alanlarının açılmasını beklerken, ülkesini terk ederek gelecek işgücünün peşinden koşmak ancak gaflettir. Böyle bir kanun tasarısını karşımıza getiren aklın “yerli ve milli” olma iddiası gerçek dışıdır.”