Diziler cinayetleri tetikliyor
“Dizilerde şiddet” konusunda bir kamuoyu araştırması yapan Uzman Klinik Psikolog Mehtap Karakaya Yörük, dizi izleyen her 100 kişiden 86'sının silah, cinayet ve şiddet sahneleriyle karşılaştığını belirterek “toplumda artan şiddet, saldırganlık ve cinayetlerde maalesef bazı dizilerin de payı var.” dedi.
Kayseri'de “diziler ve şiddet” konusunda 250 kişi ile bir anket çalışması yapan Yörük, “kentimizde insanların yüzde 94'ü dizi izlerken içinde silah veya cinayet olan dizileri takip edenlerin oranı % 86'yı buluyor.” dedi.
Bu araştırmayı Kayseri'de ve ülkemizde artan cinayetlerden rahatsız olması sebebiyle hazırladığını, bu verileri toplarken cinsiyet veya yaş sınırlaması yapmadığını, zira cinayetin cinsiyetinin de yaşının da kalmadığını belirten Mehtap Karakaya Yörük bazı sonuçları şöyle aktardı;
Yüzde 73 yerli dizi izliyor
“Kentimizde insanların % 94'ü dizi izliyor, izlemeyenler % 6.
Her yüz kişiden 54'ü iki, 17'si üç, 10'u bir, 9'u dört, 4'ü dörtten fazla dizi takip ediyor. Her yüz kişiden sadece altı kişi dizi takip etmiyor. (Belgesel, spor programları, açık oturum, haber izliyor.)
İçinde silah veya cinayet olan dizileri takip edenler % 86, bu tarz dizileri izlemeyenler %14.
Kayseri'nin % 73'ü yerli dizileri, % 23'ü ise yabancı dizileri seviyor.
Haftada dizi için ayrılan minimum saat 5-6, maksimum saat ise 12-14 arasında.”
Uzman Klinik Psikolog Mehtap Karakaya Yörük yaptığı araştırma ve sonuçları hakkında şu değerlendirmede bulundu:
Silah da sigara gibi mozaiklensin!
“Son zamanlarda şehrimizde giderek artan cinayetler ruhsal dejenerasyonun boyutunu gözler önüne seriyor. Ülke genelini de hesaba katacak olursak bu tehlikeyi artık ‘bir anlık cinnet' tabiriyle geçiştirip yolumuza devam edemeyiz. Gerek görsel medya organları, gerek sosyal medyanın olumsuz etkilerini mutlaka hesaba katmamız gerek!
Cinayetin normalleştirilmesi kabul edilir gibi değil! 2000'li yılların başında ağırlık kazanmaya başlayan silahlı dizilerin 2005'ten sonra artış göstermesi toplum psikolojisini tesir altına alarak bireyde ‘şahsiyet kazanma' güdüsünü ‘şiddet' eksenli hale getirdi. ‘Birey ne kadar sert ise o kadar güçlüdür. Ne kadar kavgacı ise o kadar sayılır.' algısı bir müddet sonra kurgu ile gerçeği ayırmada sorun olarak karşımıza çıktı/çıkıyor.
Televizyon sektörünün de insan beynini nasıl ve ne tekniklerle denetimi altına aldığına defalarca şahit olduk. Kültürel anlamda değişkenliği yine televizyon aracılığıyla yaşadık. Bir dönem affı dahi olmayan çoğu şeyi görsel medya normalleştirdi.
Okuma-eğitim konusunda sınıfta kaldığımız gerçeğini de hatırlatmakta fayda var. Televizyon, bilgisayar ya da cep telefonu başında günde ortalama 8-9 saatini harcayan insan sayısını da belirtmek isterim. (17 saat olanlar var) Bu kadar uzun süre beyni başka bir mekanizmanın kontrolüne sunmaktaki tehlikeyi görebildiniz mi? Üç saatten az dizi yok neredeyse. Hep bir cinayet, hep bir silah! Aşk konusunu mu işleyecek? Koy oraya kötü bir adam, ver eline silahı! Tarihi dizi mi çekiliyor? Ver eline kılıcı, kessin biçsin! Ya da yüzüğünde gizlediği zehri bir şeye enjekte etsin yahut karıştırsın! Polisiye/ askerî türde anlaşılır da bu silah olayı, hadi tarihî türde de anlayalım, her şeyde silah olmaz ki! Kanalı her değiştirmede öldürülen birileri oluyor. İşin en acı yanı da bu eylemin en detaylı biçimde yayınlanıyor olması Trajikomik bir şey daha var: Sigara ve alkol görüntüleri mozaikli, tabanca ya da silah her ne ise gün gibi ortada, öldürme biçimi de cabası
Yani bilinçaltımızda istisnasız hepimiz bir kişi nasıl öldürülür çok iyi biliyoruz! Bunun mimarı sadece diziler değil, arz-talep ekseni üzerinden bakacak olursak toplum ve televizyondur. Reytingler baz alınarak hazırlanıyor yahut tasarlanıyor bu tip programlar. Sadece diziler değil. Kadın kuşağı/gündüz kuşağı programlarına da bir bakalım: Her kanalda bir Sherlock Holmes! Olayları aydınlatma bakımından iyi de her detayı konuşmak iyi mi? Yani nasıl öldürdü? Nasıl kaçırdı? Nereye götürdü gibi? Aydınlatayım derken fikir de vermiyor mu bunlar? Reytinglerine bakın. Diziler de uzun metrajla fikir veriyor. Bir ülkede 7/24 nasıl katil olunur konusu işlenir mi?
İnsanların çoğu kendini bir dizide başrol sanıyor. Cinsiyet ayırmıyorum. Kurtlar Vadisi'nin Çakır'ı için gıyabi cenaze namazı kılınmıştı. Etraf Polat doluydu. Şimdi ruhsal alanda kişilik problemi yaşayan insanlar ‘rolmodel'e ihtiyaç duyar fakat artık bu gereksinimi olmayanlar da etki altında. Realiteyle kurguyu ayırt edemeyen kişi (tesir altında) bir cinayet işliyor, kahraman olduğuna inanıyor, başındaki beladan da kurtulduğunu varsayıyor. Ta ki polis gelip kelepçeyi takana dek... Bakınız dizilerde cinayet işleyenlerin çoğu hapis yatmıyor. Kanun yok, polis yok. Yatsa bile bir dizide 20 yılın geçmesi en fazla beş dakika! Gerçek hayatta kişi bu realiteden uzak. Düşünme yetisi elinden alınmış birey çok rahat katil olabilir. Edebiyatta bu durumun adı hayal/hakikat çatışması olarak adlandırılır (Servet-i Fünûn Nesli). O zaman nasıl ki hayat kitapta anlatıldığı gibi değilse bugün de dizilerde anlatıldığı gibi değil.
Google'da ‘tabancalar ve diziler' diyerek bir arama yaptım. İlgili aramalar kısmındaki sorular can sıkıcı.
Ben yetkili mercilerin üzerine düşeni yapması gerektiğine inanıyorum. Ve toplumun da tepki olarak bunları seyretmemesi gerektiğini düşünüyorum. Bu çalışmayı yaparken içimi en çok acıtan anket sonuna koyduğum ‘beklenti' sorusuydu.
‘Bir dizinin sizi etkileyebilmesi için hangi özelliklere sahip olması gerekir?'
Cevaplar: Eğitici olmalı, kültürel olmalı, gerçekçi olmalı, akla-mantığa yatkın, edep-adap ve millî kültürü barındırmalı- ailece izleyebilmeliyiz, sosyolojik ve psikolojik sorunlara değinmeli vs. İşte bu çelişki can yakıcı.”