BAŞBAKAN ÜLKEYİ DEĞİL AİLESİNİ DÜŞÜNÜYOR!
İstanbul Taksim Gezi Parkı'nda başlayan ve Türkiye'nin dört bir yanına yayılan Gezi Eylemleri'nin yıl dönümü nedeniyle Türkiye'yi yine alanlardaydı. Kayseri'de de Emek ve Demokrasi Güçleri adı altında bir araya gelen siyasi parti, sendika ve sivil toplum örgütleri yaptıkları basın açıklaması ile eylemlere destek vererek, hükümete tepki gösterdi. Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Dönem Sözcüsü Orhan Karakaya, Gezi eylemlerinin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın gerçek yüzünü ortaya koyduğunu belirterek, “Gezi'den önce, büyük çoğunluğun Erdoğan'ı ülkesinin menfaatlerini düşünen, halkını kollayan, baskı ve otorite rejimlerine karşı, demokrasiyi savunan bir kişilik olarak sanıyorken, şimdi cümle cihan biliyor ki; Erdoğan sermayedarlara çalışıyor. AVM'ler için çalışıyor. İnşaat firmaları için çalışıyor. Erdoğan, halkı ve ülkemizi değil, her türlü yolsuzluğa bulaşmış ailesini ve yakın çevresini düşünüyor” şeklinde konuştu.
Taksim Gezi Parkı'ndaki ağaçların sökülmesine tepki için park içerisinde yaşamaya başlayan çevrecilere yönelik şiddet ve baskı ile başlayan ve Türkiye'nin dört bir yanına yayılan Gezi Eylemleri birinci yılını geride bıraktı. Gezi Eylemleri'nin yıldönümü nedeniyle Türkiye'nin dört bir yanında eylemler yapılırken, ilimizde de Sivas Caddesi üzerinde bir araya gelen yüzlerce kişi sloganlarla Cumhuriyet Meydanı'na yürüdü. Grup yürüyüş sırasında, “Her yer Taksim heryer direniş”, “Bu daha başlangıç mücadeleye devam”, “İsyan, devrim, Beşiktaş”, “Ali İsmail Korkmaz ölümsüzdür”, “Devrim şehitleri ölümsüzdür”, “Hükümet istifa”, “Beşiktaş Çarı faşizme karşı” şeklinde sloganlarla yürüyen grup adına Cumhuriyet Meydanı'nda basın açıklamasını KESK Dönem Sözcüsü Orhan Karakaya yaptı. Başbakan Erdoğan'ın AVM seviciliği yüzünden sorunlar yaşandığına dikkat çeken Karakaya, Gezi direnişi, AKP'nin sömürü, zorba ve gerici düzeninde sesi ve nefesi zorla kesilen, yok sayılan, alevi-sunni, türk-kürt, sağcı-solcu diye bölünen halkın aldığı nefes, haykırdığı sesti. Kadınlara, gençlere ve toplumun tüm ilerici-özgürlükçü değerlerine yönelik yukarıdan aşağı gelişen saldırılara karşı, özgürlüğü hedef alanlara karşı özgür bir ülke ve hayat kurma mücadelesiydi. Sokaklarda dehşet saçan polis şiddetine ve bu şiddetin emrini verenlere karşı tüm değer ve renklerimizle, yıkılmaz dayanışma duygumuz ve direnme gücümüzle kurulan ve bugün de dimdik ayakta kalan barikattır, birleşik cephedir Gezi. Gezi ve gezi mücadelesi, başkadırısı AKP faşizmine geçit vermemektir. Başbakan Gezi de sokağa çıkan, ağacına, doğasına sahip çıkanlar için diyor ki bizim hükümetimize karşı planlı, düzenli bir darbe girişimidir. Hayır! Recep Tayyip Erdoğan biz planlı, senin sermaye yanlı, yolsuzluk yanlı hükümetine darbe yapmak için sokaklara çıkmadık. Senin ve hükümetinin politikası, ağaç düşmanlığı, yeşil diyince doların yeşilini anlama anlayışın, AVM seviciliğin Gezi'yi ve Gezi'de sokağa çıkan bizleri yarattı, başkaldırmayı, birlikte mücadele etmeyi öğretti. Bizi sokağa senin kibrin döktü” şeklinde konuştu.
“En ufak itiraza karşı güç kullanmayı alışkanlık haline getiren AKP, polisiyle yaşam alanlarımıza gaz bombaları yağdırıyor, silah kullanıyor, halkın can güvenliği, bizzat kendilerini korumakla görevlendirilenler tarafından tehdit ediliyor” diyen Karakaya, Gezi Eylemleri'nin Başbakan Erdoğan'ın gerçek yüzünü ortaya çıkardığını belirtilerek, açıklamasını şöyle sürdürdü: “1. Yılını dolduran Gezi direnişimiz, Erdoğan ve hükümetinin gerçek yüzünü ortaya serdi. Gezi'den önce, büyük çoğunluğun Erdoğan'ı ülkesinin menfaatlerini düşünen, halkını kollayan, baskı ve otorite rejimlerine karşı, demokrasiyi savunan bir kişilik olarak sanıyorken, şimdi cümle cihan biliyor ki; Erdoğan sermayedarlara çalışıyor. AVM'ler için çalışıyor. İnşaat firmaları için çalışıyor. Erdoğan, halkı ve ülkemizi değil, her türlü yolsuzluğa bulaşmış ailesini ve yakın çevresini düşünüyor. Erdoğan, etrafındaki çanak yalayıcıların ikbali için siyaset yapmaya devam ediyor: Ve şimdi Erdoğan, bu yoldan dönüş olmadığını, Cumhurbaşkanı olamazsa, tüm yaptıklarının hesabını vereceğini bildiği için cumhurbaşkanlığı seçimlerine giderken her yolu mübah görüyor. Emniyet müdürlerinin yerlerini değiştiriyor. Toplumu Alevi-Sünni diye kamplaştırmaya çalışıyor, polise vur emri veriyor, gazetecileri baskı altına alıyor.
En son SOMA'da gördük. Daha fazla kar etsinler diye, maden şirketlerini denetlemeyen hükümetin bu kar hırsı yüzlerce madencinin yaşamına sebep oldu. Tüm ülke yasa boğulduk. SOMA'daki sorumluluğundan sıyrılmak isteyen Erdoğan ne yaptı? Olağanüstü hal ilan etti. Polisle saldırdı. İşçileri dövdürdü. Yetmedi, külhanbeyi gibi kendi tokatlamaya başladı. Yetmedi, toplumu kamplaştırmaya çalıştı. Onlar işçi değil KESK üyesi iftirasını atarak sendikaları hedef aldı. Yetmedi, “Dışarıdan Alevileri getirerek somayı karıştırıyorlar” çirkinliğine sarıldı.
Ey Erdoğan, toplumu bölmeyi, sendikaları hedef göstermeyi bırak. Senin Aleviye de Sünniye de, Türk'e de Kürt'e de, sağcıya da solcuya da hayrının olmadığını artık bilmeyen kalmadı. Mezhep çatışması yaratmak, insanları inançlarından ötürü aşağılamak, yuhalatmak, birbirine düşürmeye çalışmak, insanlık suçudur. Suç üstüne suç işleme. Gezi'yi hatırla. Bu halk bir birleşirse, neler yapabileceğini sana gösterdi. Kabusun olan Gezi'yi unutma ve bil, Senden büyük halk var, halk!
AKP hükümetinin işçilerin haklarını vermesi için Soma da olduğu gibi toplu olarak ölmesi gerekiyor. 301 işçimiz ölmeden zorunlu yaşam odaları zorunlu olmuyor. Çalışma saatlerinin ve çalışma koşullarının Avrupa standartlarına gelmesi için 301 işçinin yerin altında ölmesi gerekiyor. Ölen madencilerin yakınlarına, geride kalanlarına ev vermek, maaş bağlamak sadece ölünce, iş cinayetine kurban gidince akıla geliyor. Ve AKP kendi suçu nedeniyle halkının, insanlarımızın ölmesini hep parayla, tazminatlarla, şehit yaparak kapatmaya çalışıyor. Roboskide 35 insanımızı savaş uçaklarıyla bombalayıp ailelere 125 milyon teklif ettiler. Ama aileler bu kan parasını onurlu bir davranış göstererek hala almadılar ve katilleri istemeye devam ediyorlar. Şimdi de Soma da maden faciasında işçilerimizin ölmesinin sorumlusu olan siyasiler istifa etmek yerine, geride kalanlara susmaları için rüşvet niteliğinde vaatlerde bulunuyorlar. Biz yıllardır Taşeron ölüm demektir taşeron çalışma yasaklansın diye sokaklara çıktığımızda bizlere terörist diyorlardı. Kayseri'nin sağcı-solcu, Alevi-Sünni, Türk-Kürt her milliyetten ve inançtan emekçileri, alınteri ile geçinenleri… Bu Daha Başlangıç! Diyoruz. Güçlü bir akıntıya kürek çekmenin nafile olduğunu, örgütlü bir halkın önünde hiçbir zorbanın ayakta kalamayacağı gerçeğini unutuyorlar! Tüm ipliği pazara çıkmış bu kirli düzenin kurucuları ve sürdürücüleri, iktidarını ancak zorbalıkla sürdürebileceğini sananlar bu direnişi bastıramayacaklar. Yaklaşık bir yıldır akıl almaz, vicdana sığmaz polis şiddetine, gözaltılara, tutuklamalara, her türlü baskıya, karalamaya, hukuku askıya alan uygulamalara, yalan ve dolana karşı haklı, meşru ve kararlı mücadelemiz sürüyor.” Haber: Nejdet KALA