Akarsu: Göçün sorumlusu AKP'dir!
Emek Partisi Kayseri İl Başkanı Ahmet Akarsu, 'Göçün sorumlusu Afgan mülteciler değil, emperyalistler ve AKP dış politikasıdır' dedi.
Son günlerde tartışılan Suriyeli ve Afgan göçü ile ilgili açıklama yapan Emek Partisi Kayseri İl Başkanı Ahmet Akarsu , "ABD'nin Afganistan'dan askerini çekmesi ile birlikte son NATO toplantısında Türkiye'ye jandarma görevi verildi. Halihazırda Ortadoğu'dan gelen göçün önemli bir bölümünü oluşturan Afgan göçünün artacağı öngörülüyor. Taliban'dan kaçan mültecilerin büyük bölümünün Pakistan ve İran'a göçmesinin yanında Türkiye ve Avrupa'ya ulaşmak isteyenler de sınır köylerinde bekliyor. BM verilerine göre 2020 yılında kayıt altına alınan Türkiye'deki Afgan mültecilerin sayısı 116 bin civarında. 2019'da 201 bin belgesiz mülteci tespit edildi. Taliban'ın ilerleyişi ile bu sayının büyük ölçüde artacağını biliyoruz.Ortadoğu'yu savaş bataklığına çeviren emperyalistler, bu bataklıktan kaçmak isteyen mültecilere karşı askeri önlem politikalarıyla mültecileri göç yolunda ölüme terk ediyor. Demokrasi havarisi sayılan AB ülkeleri de utanç anlaşması olarak tarihe geçen ‘Geri Kabul Anlaşması' ile Türkiye'ye göçmen deposu olma rolünü biçiyor. Uluslararası krizin yaratıcıları krizin yükünü Türkiye Libya gibi ülkelerin sırtına yüklerken, mülteciler açlıkla ölüm arasında yaşama tutunmaya çalışıyor” diye konuştu.
“AKP mazlum mültecileri sevdiği için değil emperyalistlerle işbirliği halinde neo-Osmanlıcı politikalara alan açmak için göçü fırsat görmektedir. Ümmet kardeşliği söylemi de mülteci haklarını yok sayan mültecileri teba toplumu olarak gören bir anlayıştır” diyen Akarsu, şu ifadeleri kullandı: Ortada bir ‘Göçmen krizi' yok. Krizin göçmenleri var. Bu krizi yaratanlar da emperyalistlerdir, bu krizden çıkış ise onlarla işbirliği değil anti emperyalist tutumla mümkündür. Emperyalist barbarlığın karşısında halkların kardeşliği temelinde demokratik bir çözüm ile mümkündür. Öte yandan uluslararası krizi yaratanlar sonuçlarını da paylaşmak zorundadır. Göçmen sayısındaki artış ile birlikte sınır güvenliği meselesi de uluslararası düzeyde tartışılır olmaya başlamıştır. Trump döneminde planlanan yüksek maliyetli duvar projesi Biden döneminde iptal edilmiştir. Trump'ın askeriye önlem planları da göçü engelleyememiştir. Aynı ABD, etki alanı genişleyen Taliban ile masaya oturarak kendi çıkarlarını halkların çıkarlarının üstünde tuttuğunu bir kez daha göstermiştir. Öte yandan AB ülkelerinin sert askeriye önlem politikalarına rağmen mülteciler Ege Denizi'nde ölümü göze alarak yolculuğa çıkmakta, hayatını kaybetmektedir. Askeri önlemlerdeki artış insan kaçakçılığının önünü açmakta, mültecileri insan tacirlerinin kollarına itmektedir. Savaş ve ekonomik nedenler, göçün en önemli sebeplerinin başında gelmektedir. Emperyalistler ise mültecilerin geldiği topraklarda ayrı göçtükleri ülkelerde ayrı sömürü politikaları uygulamaktadır. Ülkelerinin kaynaklarını sömüren, Ortadoğu'yu savaş laboratuarına çeviren emperyalistler, kaçan mültecilerin statüsünü tanımayarak onları ağır sömürü koşullarında ölümüne çalışmak zorunda bırakmaktadır. Türkiye'de de mülteciler 13-14 saat asgari ücretin çok altında en ağır işlerde çalışmak, üstelik zaman zaman da 4-5 ay sonunda ücreti verilmeyerek kapı dışarı edilmekle karşı karşıyadır. Bu ağır sömürü koşulları Türkiyeli işçilerin de çalışma koşullarına yansımakta bir tehdit olarak sunulmaktadır. Ağır sömürü göçmenlerden başlayarak yerli işçilerin koşullarına da etki etmektedir. Bu çarkı oluşturanlar çarktan nemalanan patronlardır. Çarka çomak sokacak olanlar da yerli mülteci ayrımı yapmadan çarklar altında ezilen işçilerdir. İşçilerin birliği ve ortak mücadelesidir. Mülteci düşmanlığı yaratmak isteyen çevreler, mülteci karşıtlığından oy devşirme niyetindeki burjuva muhalefet ateşle oynamaktadır. Bir yandan emperyalist kapitalist barbarlığa söz söylemeyen diğer yandan mülteci karşıtlığını körükleyenler iki yüzlüce hareket etmekte ya da bilmeden bu yola girmektedir. Göç dün vardı yarın da olacaktır. Yok demekle yok edemezsiniz. Gerçeklerle yüzleşerek gerçekçi bir politika üretmeden çözümü konuşamayız. Mülteci karşıtlığı sorunu derinleştirecek, kaybeden de mültecilerle birlikte yine Türkiye işçi sınıfı olacaktır. Türkiye, Afganistan'a asker gönderme planından vazgeçmelidir. Mültecilerin mültecilik statüsü tanınmalı, eşit haklar temelinde bir arada yaşamın koşulları ve karşılıklı entegrasyon sağlanmalıdır. Geri Kabul Anlaşması derhal çöpe atılmalıdır.