'AİHM'DEKİ MAHKUMİYET LİGİNDE TÜRKİYE, RUSYA'DAN SONRA İKİNCİ ÜLKE' DİYEN GÜL:

'AİHM'DEKİ MAHKUMİYET LİGİNDE TÜRKİYE, RUSYA'DAN SONRA İKİNCİ ÜLKE' DİYEN GÜL:
TAKİP ET >> Google News ile Takip Et

ERCİYES Üniversitesi (ERÜ) Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cengiz Gül, uzun tutukluluk süreleri ve adil yargılanma gibi konularda Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde iyi bir noktada olmadığını belirtti. Gül, “Kusura bakmayın, özür dileriz gibi söylemlerle kamu otoritesinin bunları geçiştirmesi olmamalı. Çünkü bunun geri dönüşü yok. İnsanların en verimli oldukları çağları geri getiremezsiniz. Kaybolan yılların telafisi söz konusu değil. ” dedi. Gül, AİHM’de mahkûmiyet sıralamasında da Türkiye’nin, Rusya’dan sonra ikinci ülke olduğunu ifade ederken Kayseri’de de ülke genelinde olduğu gibi insan hakları şuuru ve bilincinin henüz oluşmadığını ifade etti.

 

 

 

 

10 Aralık Dünya İnsan Hakları günü etkinlikleri öncesinde bu konuda bilgi vermek amacıyla Kayseri Gazeteciler Cemiyeti’nde basın toplantısı düzenleyen Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cengiz Gül, bu gibi önemli günlerin geçiştirilmemesi gerektiğini söyledi. Gül, “Laf olsun torba dolsun şeklinde geçiştirelim,  misyonumuzun,  kaygımızın olmaması lazım. İnsan haklarının dilimizden düşmediği, düşürülmediği bir ortamda İnsan Hakları Günü’nün ya da haftasının yaşanacak olduğu şu günlerde pragmatik söylemlerle, uygulamaları hayata geçirmemiz lazım. Bu işin temelinde  insan onuru var. Ne yazık ki bu gibi haftalarda probleme atıf yapılıyor, ama çözüm noktasında adımlar atılmıyor. Sıcağı sıcağına etkinlikler yapılıyor, geçiliyor. Oysa bu konunun diri tutulmalı ve tıpkı diken üstündeymişiz havasıyla canlı tutulmasında büyük fayda var.” diye konuştu.

‘BM SURİYE’DEKİ KATLİAMLARIN İSTATİSTİĞİNİ DAHİ ARTIK TUTMUYOR’

Yaşama hakkının yani hayat hakkının en öncelikli hak olduğunu, bu nedenle de seyahat, toplantı gibi haklardan da önce geldiğini anlatan Gül, Suriye örneği vererek, insanların hayat haklarının katliamlarla ellerinden alındığını kaydetti. Gül,  şöyle konuştu: “Ülkedeki katliamlar, soykırım seviyesinde. Hayat hakkı oradaki insanları için yerlere düştüğü, anlamsız olduğunu görüyoruz. Hatta  Birleşmiş Milletler’in (BM) bir biriminin, Suriye’deki insan hak ihlallerini, yaşama hakkı ihalelerinin istatistiklerini dahi tutmaktan vazgeçtiği bir dünyadayken, 10 Aralık 1948 yılında ilan edilmiş, insanlığa hediye edilmiş evrensel beyannamenin ve o beyannameyi ilan eden ilgili birimimin bu  istatistiği tutmaması yönünde bir itirafta bulunması fevkalade üzücü ve acınacak bir durumda olduğumuz göstermeye yeter. Bu nedenle insana sahip çıkma kültürünü kendi çapımızda göstermeliyiz. Bir yerlere dikkat çekme kültürünü her zaman diri tutmalıyız. Haksızlık karşısındaki tavrımızı elle düzeltemiyorsak, dilimizle, dilimizle de olmazsa kalbimizle bir muhalif tavır ya da düşünce boyutunda göstermemiz lazım. Bir kıyıya vuran ya da işkence edilen  hayvanlar konusunda da duyarlı olalım ama aynı hassasiyeti insan hakları ihlalleri konusunda ortaya koyalım. ”

 

 

‘ADİL YARGILANMA HAKKININ İHLALİ VE UZUN TUTUKLULUK HALLERİ ÖNEMLİ BİR SORUN’

 

Türkiye’de yeni anayasa konusunda partilerin artık somut adımlar atması gerektiğini de ifade eden Gül, “Anayasa konusunda da siyasi partilere gereken adımı atmalıdır. Yeni seçimlerin ardından tekrardan yeni, sivil, çağdaş, çoğulcu demokratik, özgürlükçü bir anayasaya duyulan inancı ötelememek, ertelememek bu konuda sağlam bir duruş iradesi ortaya koymalıyız. Bu parti meselesi değil, ülke devlet meselesidir. Yeni anayasaya duyulan ihtiyacı üst yönetim noktasında da devleti yönetenlerden de bu mutabakatı bekliyoruz. Halkın oy birliği ile duruş içinde olduğu yeni anayasa beklentisini en ciddi şekilde bekliyoruz. Kuru bir hayal olarak bahsetmiyorum. İlk maddesinde insan hak ve hürriyetlerine vurgu yapan bir madde ile başlamalıyız. Bazı taslaklarda böyle bir niyetin olduğunu görüyoruz. İnsan onurunun dokunulmazlığını anayasanın birinci maddesinde yer aldığı anaysa örnekleri başka ülkelerde var. Ama biz artık başka ülkeleri örnek göstermek istemiyoruz, kendi anayasamızın da örnek gösterildiği günleri yaşamak istiyoruz. Toplumda henüz insan hakları bilincinin oluşmadığını da belirten Prof. Dr. Gül,  Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde yargılandığı ve en fazla mahkumiyet aldığı alanın adil yargılanma hakkı, uzun tutukluluk hallerinin ortaya çıktığı yargılanma süreleri gibi konularda ortaya çıktığını anlattı.

“TUTUKSUZ YARGILANMALAR MÜMKÜNKEN, TUTUKLU YARGILANMAK

 ÖZGÜRLÜKLERE VURULMUŞ BİR DARBEDİR.”

“ 5-10 yılda bitmeyen yargılama sürelerin İnsan Hakları Mahkemesi’nde, Türkiye aleyhine kararlar olarak karşımıza çıkıyor.” diyen Gül, “Örneğin 5 yılda deliller yeterince oluşmadığı için beraat kararı veriliyor. Bu kişilerin içerde yattıkları sürelerin geri dönüşü yok. Bu kişilere 10 ya da 20 milyonda verilse dahi geri dönüş yok. Sizler özgürlüğünüzü para ile satar mısınız?  3 yıl içerde kal sana bu kadar para diye senet imzalasanız da 1 ya da 3 yıllık özgürlüğünüzden vaz geçer misiniz? Amerika’da ya da filmlerde görüyoruz. Tutuksuz yargılanmak için insanlar 100 bin dolarla gibi ne kadar fidye veriyor. Neden 3-5 ay daha dışarıda kalalım diye. Yakın zamanda Türkiye’de de yaşadık. Bazı davalarda kumpas iddialarından dolayı askeriye kökenli kişilerin beraatine hükmedilmesi,  içerde 3-5 yıl haksız tutuklu olmaları üzerine o kişilere, kişi başı 1 milyon 300 bin liraları bulan toplamda da diğerlerinin de dava açmaları halinde 300 milyon lirayı geçecek, yani diğer mağdurları da hesap ederseniz bir devlet bütçesine bir zararın söz konusu. Peki bu insanlar, bu parayı aldık, içimiz soğudu diyebilecek mi? Haksız yere ithamlar da var.  Tutuksuz yargılanmalar mümkünken, tutuklu yargılanmak özgürlüklere vurulmuş bir darbedir. Kaybolan yılların teflisi söz konusu değil. İçerde vefat edenler de var, hastalıkları bu üzüntülerle katmerleşip içerde vefat edenler oldu.  Bu kişiler belki,  o duruma maruz kalmasaydı hayatına devam edeceklerdi. İşte insan hakları bu çerçevede hassas bir konu.  Kusura bakmayın, özür dileriz ile kamu otoritesinin bunları geçiştirmesi olmamalı. Bunun geri dönüşü de yok. Kişiye yıllar sonra kusura bakmayın diyemezsiniz. Çünkü o kişinin gençliği ya da en verimli yılları gitmiştir, geri getiremezsiniz.”

 

‘BU LİG KÖTÜ BİR LİG NE KADAR AŞAĞI DÜŞERSEK O KADAR İYİ’

Anayasa’ya bireysel başvuru yolunun açılması ile birlikte, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) Türkiye aleyhine dava açma sayısının da düştüğünü ifade eden Gül, “ Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde aleyhine en çok dava açılan birinci ülkeydi. Şimdi 4’üncü sıraya indi. Bu durumda damdan düşme ile olmadı. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel hak arama yolunun hayata geçirilmesiyle oldu. Bu konuda henüz ideal  ölçülere gelmiş değiliz.  İnsan Hakları Mahkemesi’nde, Türkiye aleyhine dava açanlara artık ‘önce Anayasa Mahkemesi yolunu kullan’ diyor.

Bunun yanında AİHM’de mahkumiyet sıralamasında da Türkiye,  Rusya’dan sonra ikinci.  Yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne açılmış davalarda, beyannamede yer alan herhangi bir maddeyi ihlal dolayısıyla yapılan yargılanmalardan mahkum edilen ülkeler sıralamasında ikinciyiz. Ümit ediyoruz, ilerleyen periyotta bu durumun aşağıya inmesi. Çünkü bu lig kötü bir lig. Ne kadar aşağı inersek  o kadar iyi olur. Bu ligde alabildiğince aşağılara inmemizde fayda vardır.” şeklinde konuştu.

‘KAYSERİ’DE İNSAN HAKLARI BİLİNCİ HENÜZ OLUŞMAMIŞ’

Kayseri’de de ülke genelinde olduğu gibi insan hakları konusunda yeterli bilincin olmadığına dikkat çeken  Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cengiz Gül, “Kayseri’de İnsan Hakları Kurulu üyesi olarak bir süre önce görev yaptım. Kurul, ayda bir toplanıyor. Başvuru dilekçelerini incelediğimizde insan hakları şuuru ve bilincinin fazla oluşmadığını görmekteyiz.  Daha çok yerel boyuttaki sorunların ön plana taşındığını görüyoruz.” dedi.

 Haber/Foto: Cafer ZENGİN