ADNAN BÜYÜKBAŞ, 'EMİR ABİ'Yİ YAZDI!

ADNAN BÜYÜKBAŞ, 'EMİR  ABİ'Yİ YAZDI!
TAKİP ET >> Google News ile Takip Et

 “kapımı çalan el

ölümün eli midir ne?

çekmecemde yarım şiirler

ölüm, deli midir ne?!”

 

Yukardaki mısralar Emir abimin sevdiği bir arkadaşının..genç yaşta ölmüş bir şairin..

Emir abi, belki o arkadaşından çok yaşadı ama bizi erken bıraktı..hatta vakitsiz..

Yarım kaldı sohbetlerimiz.

her oturmamızda yeni ufuklar açardı bize

Sohbetimiz hep samimi olurdu..içi dışı bir olan bir adamdan başka türlü davranış da beklenmez zaten..

Bazen, hatırı kırılmasın diye sevmediklerinin yanında oturmasına ses çıkarmazdı. Ama gözleri bana çok şey anlatırdı.

Ben onu önce bir abi olarak gördüm sonra yazar. Bütün bunlardan öte “tam teşekküllü” bir insandı.

80’li yıllarda Erkan Kamil olarak tanıdım ve sevdim.

90’ların ortasından sonra Emir Kalkan olarak daha çok görüşür olmuştuk.

son beş altı yıldır hemen her gün beraberdik.

çayı ve sigarasından başka bir şeyi yoktu.

bazıları için derya gibi tabiri kullanılır ya Emir Kalkan için bu sıfat tam oturmaktadır..

Tam bir gönül adamıydı.

kabuktan çok öze bakmayı öğretti  bize.

Şekilcilikten hazzetmezdi.

Yapmacık adam veya kadından nefret ederdi.

Kibirli yazarı hiç sevmezdi.

Onca yüksek değerli eseri olduğu halde tevazuyu elden bırakmazdı.

Yunus Emre, Niyazi Mısri, Şeyh Bedrettin, Eşrefoğlu gibi gönül adamlarının terbiyesi vardı onda.

Öfkesi de vardı. Dadaloğlu gibi.

Tavır adamıydı.

Olduğu gibi dümdüzdü.

Haksızlığa gelmezdi.

Kıvırmayı, nabza göre şerbet vermeyi bilmezdi.

Karacaoğlan’ı da Nazım Hikmet’i tek vücut yapacak kadar dolu bir adamdı.

“Aklımda şu var abi. Bunu yapacağım abi. Şu projem…” dedikçe kaşını çatar, “sen bi halt yapamazsın oğlum!” derdi.

Severdim onu.

Hikayelerini oyunlaştıracak, hatta bazılarını senaryo yapacaktım.

Biliyormuş “bir halt” yapamayacağımı.

Han Cami tarafından Yoğunburç’a gelirdim ve hemen sallanan bir el görürdüm: “Gel Adnanım, gel!”

başka tarafa gitmezdik zaten o varken!

Onun masası muhabbetin en koyu olduğu masa olurdu.

Bazen masadakilerden sıkılırsa “sana bişey diyeceğim” diyerek kaldırırdı  beni.

Çekilirdik köşemize.

Şimdi köşelerin de boynu bükük.

Dünya işlerini pek değil hiç sevmezdi.

Herkesten, hepimizden çok sevdiği kalemi vardı.

İyi ki yazdı Emir abi..

Bu kırık dökük satırları ona dair yazacağım için onun benim üzerimdeki emeklerinden bahsetmeyeceğim..

“Savruksun, dağınıksın. Bir omzun eğik bu yüzden seviyorum seni” derdi.

Emir abimin “sen de bizdensin” sözü benim için övgülerin en büyüğü idi demekle yetineyim.

Girişte bahsettiği şairin şiiri gibi “yarım” eserleri vardı.

İki ay kadar önce bir hikayesini okumam için verdi bana..Uzun hikaye veya roman olarak düşündüğünü söyledi. Güya imla-noktasına bakacaktım.

O olmadıktan sonra imlanın da canı cehenneme.

O artık yok..

Yani bedeniyle; cigara külüyle rengini değiştiren kara pantolonu, yumurta topuk ayakkabısıyla yok!

Ama her biri Türk edebiyatının yıldızı gibi parlayacak eserleriyle var.

Ondan kalan çok hatıram var..

Kavuşuncaya kadar anılarla avunacağız.

Sevenlerinin ve sevdiklerinin

Delicesine aşık olduğu Türk milletinin ve Türk edebiyatının başı sağ olsun!

Bizi böyle yarım bırakmayacaktın usta.

Eminim ki “kısa kes Adnan!” diyorsun.

Baş üstüne be huysuz ihtiyar!