Prosedürler bir yana artık Cumhuriyet Halk Partisi’nin Cumhurbaşkanı adayı olan Ekrem İmamoğlu 8 Mart Cumartesi günü Kayseri’deydi.
İlgi, coşku en üst seviyedeydi.
Salona girip ayakta kalan vatandaşların, ‘Neden Kadir Has Spor Salonunu tutmadılar?’ sitemine salonda sıkça tanıklık ettim.
İl yöneticileri talep ettiklerini ancak salonun dolu olduğu gerekçesiyle olumlu yanıt alamadıklarını ifade ediyor.
Gördüğüm tablo İmamoğlu, CHP seçmeni ve AK Parti’den umudunu kesen farklı partilere oy veren vatandaşlar için büyük bir heyecan kaynağı olmuş.
Saatler öncesinde salona akın etmeleri, saatlerce ayakta beklemeleri İmamoğlu’nun konuşmasına verdikleri tepkiler bunu gösteriyordu.
Aslında, AK Parti iktidarın 23 yılının ardından bu tablo çok da garipsenmeyecek bir tablo…
Bu tablo seçimlere kadar değişir mi, onu zamanla göreceğiz.
Ancak Bertolt Brecht’in ‘kurtuluş reçetesi’ne önce CHP’nin inanması gerekiyor.
CHP’ye oy verenlerde sorun yok.
Ama en ücra köydeki CHP’li üyeden CHP’nin en tepesindeki isme kadar tüm CHP’lilerin Bertolt Brecht’in ‘Kurtuluş yok tek başına/ Ya hep beraber, ya hiçbirimiz’ dizelerinden kopup eylem alanlarına taşınan derin anlamını anlaması gerekiyor.
İşte bu noktada ciddi sorun var.
Bugüne kadar ben hiçbir CHP kongresinin ardından kazananın kaybedenle gerçek manada el ele yürüdüğünü görmedim.
Ve CHP’nin bir önceki genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kaybettiği kongre sonrasındaki tavrını gördükten sonra da bunun imkansızlığına inanmaya başladım.
Nezaketi, mütevazı kişiliği, hoş görüsü ile dikkat çeken Kılıçdaroğlu’nun bile kaybettiği seçimin ardından yaptıklarına bakınca CHP’de işlerin kolay kolay düzelmeyeceğini görmek için kahin olmaya gerek yok.
Evet, herkesin bir hedefi var; kimi delege olmak istiyor, kimi ilçe başkanı, kimi il başkanı, kimi belediye başkanı, kimi milletvekili, kimi genel başkan, kimi de Cumhurbaşkanı…
Bunun için de her yolu mubah görebiliyor.
Olmayınca da olana düşmanlık besleyebiliyor.
Onlar kendilerince doğru olanı yapıyor olabilir.
Ama ‘ülke yangın yeri’ diye feryat eden CHP’li üye neden birilerinin kişisel hırslarının tarafı olur bunu anlamak gerçekten güç.
Her kongre CHP’de bir sonraki kongreye kadar grupların birbirine düşmanlığını büyütüyor.
Kazananlar değişiyor ama yaşananlar değişmiyor.
Sonuç olarak birilerinin bireysel ‘kurtuluşu’ partinin hatta toplumun ‘kurtuluşu’nun önüne geçiyor.
Ve Bertolt Brecht’in ‘Kurtuluş yok tek başına / Ya hep beraber ya hiç birimiz’ dizeleri slogan olmaktan öteye geçemiyor.
CHP’nin iktidar olabilmesi için CHP’lilerin önce düşman değil, yoldaş olmayı öğrenmeleri gerekiyor.
Basın CHP’ye yer vermiyor!
Kayseri basını olarak, benim bildiğim, 20 yılı aşkın bir süredir CHP’lilerle bir kavga yaşıyoruz.
Özellikle basın toplantılarında, ‘Basın CHP’ye yer vermiyor’ diyen partililerle çok tartıştım.
‘Basın CHP’ye yer vermiyor’ diyenler çoğunlukla basını takip etmeyen kişiler.
Kim ne yazmış, kim ne söylemiş haberi yok.
Okumuyor.
Okumuyor ama şikayet ediyor.
Ne gariptir ki, ‘Basın CHP’ye yer vermiyor’ diyen CHP’lilerin basına yer verdiğini hiç görmedim.
Basın toplantısı yapılıyor ama salonda basından çok partili var.
Geçtim oturup not almayı, basın mensubu arkadaşlarımız kameralarına yer bulamıyor.
Maalesef il binasında 20 yıldır aşılamayan sorun İmamoğlu’nun Kayseri etkinliğinde de kendini gösterdi.
Basın mensupları korunaksız bir alana kameralarını koydu.
Basının görüntü alması ve rahat çalışması için bir şeritle basın mensuplarını seyircilerden ayırmak zor olmasa gerek ama yapılmadı, düşünülmedi.
Çekim yapmak için kalabalığı yararak gelen bir gazeteci arkadaşıma tepki gösteren bir partiliye, ‘O çekim yapacak’ dediğimde, aldığım karşılık, ‘Ben de çekim yapacağım’ oldu.
‘Kime çekim yapacaksın’ dediğim de ise ‘Kendime’ karşılığını aldım.
Kendine çekim yapanlar sonra dönüp, ‘Basın CHP’ye yer vermiyor’ diye tepki gösteriyor.
Bir diğer nokta ise CHP’de bir yetkili çıkıp da canlı yayın frekanslarını Kayseri’deki basın kuruluşlarıyla paylaşmadı.
Elbette şikayet etmek kolay, gereğini yapmak biraz zahmetli, zahmetin de ötesinde öngörü gerektiriyor.