O müstesna bir lider…
Ahmet Çınar
Bugün, Cumhuriyetin kuruluşunun 100. Yılı.
Cumhuriyet fikir serbestliğidir...
Cumhuriyet fazilettir...
Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir...
Tarih 28 Ekim 1923...
'Efendiler, yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz.'' Atatürk Cumhuriyetin ilanının arifesinde Türkiye Millet Meclisinde milletvekillerine böyle hitap ediyor. Bir gün sonra da yani 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyetin ilanı gerçekleşiyor.
O, 'Yurtta sulh, cihanda sulh' sözleriyle dünyayı kucaklayan, Askeri dehası ve sosyal yapısıyla, sanatı, bilim ve siyasi düşüncesiyle, bir milletin geleceğini dönüştüren ve son yüzyıla damgasını vuran, Cumhuriyet aşığı bir Türk Milliyetçisi olan Mustafa Kemal Atatürk'tür.
Ulaşılamayan ön sezisiyle, Türk'ün karakterine en uygun rejimin Cumhuriyet olduğuna inanmış ve bu uğurda tüm engelleri bertaraf ederek, Milletin iradesinin tecellisi adına Cumhuriyeti ilan etmiştir.
Toplum yaşamının gereksinimi olan, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel konuları kendisine şiar edinmiş ve halkı ile bütünleşerek, Millet olma özelliklerinin halkalarını oluşturmuştur.
O, hep Milletin yanında olmuş, ''Devlet iradesi işlemezse, kişilerin özgürlüğünü koruyacak hiçbir güç ve aracı kalmaz'' diyerek, ülkelerini zaafa uğratanlar için bir dipnot düşmüştür.
Günümüz siyasetinde olabilecekleri görerek şunları söylemiştir. 'Siyasiler gerçeği örtmek, sanatçılar ise gerçeği göstermek için yalan söylerler.'
Bugünkü siyaset sahnesindeki aktörler, sırf kendi düşüncelerini empoze etmek, yaptıklarının doğru olduğunu baskılayarak, hatalarını kapatma yönüne gitmişlerdir.
Bugün yaşadığımız, ekonomik, kültürel, sosyal ve birçok alandaki sıkıntıların kaynağında, 'Ben bilirimci 'zihniyet yatmaktadır. 'Devletleri yıkan tüm hataların altında nice gururun gafleti yatar' diyen Yavuz Sultan Selim ne kadar da haklı değil mi?
Eleştiri mekanizması, kişiler için kamçı etkisi yapması gerekirken, biz, bunu bile kabul etmeyecek bir düşünceye sahibiz ne yazık ki!
Burada, Benjamin Diseraeli'ye kulak verelim isterseniz. 'Olgun bir Devlet Adamını sevindirmek isterseniz eleştiriniz. Basit bir Devlet Adamını sevindirmek isterseniz övünüz.' ne güzel söz değil mi?
Kurtuluş Savaşı ve sonrası, Atatürk'ün Devlet Adamı özelliğinin bütün parlaklığı ile ortaya çıktığı bir dönemdir. Bugüne bir bakar mısınız Allah aşkına?
İyi bir Devlet Adamı konuşmayı da dinlemeyi de bilir. Atatürk çevresindekileri inandırmaya çalışırken, sürekli konuşma özelliği olan bir yapıya sahiptir. Halbuki O, konuştuğu kadar da dinlemesini bilen bir kişiliğe sahipti.O'na sorarlar, ''Gücünüzün sırrı nedir?'' Durur,''Dinlerim'' der. Sonra tekrar eder,''Dinlerim...''
Atatürk eğitime çok önem verirdi. ''Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız,şanlı yüksek bir topluluk halinde yaşatır, ya da esaret ve sefalete terk eder.'' diyerek, bu konudaki düşüncelerini ortaya koyar.
Torpil ile iş görmenin, adam kayırmanın, haksızlığın diz boyu olduğu Devlet Adamlığı anlayışının zaafa uğradığı bir dönemde şu hikaye ibretle okunmalıdır.
Yıl 1934. OI dönemin Milli Eğitim Bakanı Abidin Özmen makamında çalışmaktadır. Kapı çalınır, Bakan ''Giriniz'' der. Atatürk'ün yaverlerinden birisi yanında 2 çocukla birlikte içeri girer. Yaver, Bakana elindeki zarfı uzatır. Mektup Atatürk'ten gelmektedir.
''Yaver beyle 2 çocuk gönderiyorum. Bu çocukları uygun göreceğiniz bir liseye (Parasız-Yatılı) olarak kaydını yaptırın'' der.
Bu Atatürk'ün bir emridir. Kesinlikle yerine getirilecektir. Bakan, Ortaöğretim Genel Müdürünü çağırır ve şu direktifi verir.
''Yaver Bey'in yanındaki bu 2 çocuğun evraklarını alınız ve bu çocukları H.P Lisesine paralı- yatılı olarak kaydını yaptırıp, her 2'si için de 3'er yıllık paralı-yatılı makbuzlarının, veli ve ödeyen hanesine Atatürk'ün adını yazdırarak bana getiriniz'' der. Bakanın emri yerine getirilmiştir.
Abidin Özmen de kısa bir mektup yazarak Atatürk'e yollar. Mektubun içeriği şöyledir:
Muhterem Atatürk, Yaver Beyle göndermiş olduğunuz 2 çocuk hakkındaki emirlerinizi aldım. Ancak, arkasında Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve Cumhurbaşkanı Atatürk gibi birisinin bulunduğu için 2 çocuğu fakir ve kimsesiz olarak kabul etmeme, hem yasalarımı, hem de mantığımız izin vermedi. bu nedenle, her 2 çocuğun da emriniz gereği H.P Lisesine, paralı-yatılı olarak kayıtlarını yaptırdım. Çocukların 3'er yıllık okul taksitlerine ait makbuzları takdim ediyorum.''
Atatürk, bu mektup üzerine, devrin Başbakanı İsmet İnönü'ye telefon ederek,''Bak''demiş, ''Senin Milli Eğitim Bakanın bana ne yaptı? '' diyerek olayı anlatır. İnönü Bakanı adına özür diler. ''Yok'' der. Özür dileme. Bilakis çok memnun oldum. Keşke her Devlet Adamı bu medeni cesarete sahip olabilse ve cesaret gösterebilse''
Atatürk, “Yurtta sulh. cihanda sulh” diyerek dünyaya örnek olmuş bir liderdir.
Bugün Ortadoğudaki İsrail mezalimini görünce Atatürk'ün, büyüklüğünü bir daha takdir etmemek mümkün mü?
O'nun en büyük güvencesi gençlerdi.Türkiye'yi bir bakıma gençlere emanet etmişti.
Gençlere şöyle seslenmişti:
Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizsiniz.Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizlersiniz.
NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE...