Ahmet Çınar

ASRIN DEVLET ADAMI...

Ahmet Çınar

O, “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözleriyle dünyayı kucaklayan, Askeri dehası ve sosyal yapısıyla, sanatı, bilimi ve siyasi düşüncesiyle bir milletin geleceğini dönüştüren ve son yüzyıla damgasını vuran , cumhuriyet aşığı bir Türk milliyetçisi olan Mustafa Kemal Atatürk'tür.

 Toplum yaşamının gereksinimi olan, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel konuları kendisine şiar edinmiş ve halkı ile bütünleşerek millet olma hasletinin halkalarını oluşturmuştur.

O, hep milletinden yana olmuş, “Devlet iradesi işlemez olursa, kişilerin özgürlüğünü koruyacak hiçbir güç ve aracı kalmaz” diyerek, ülkelerini zaafa uğratanlar için  bir dipnot düşmüştür.

 Günümüz siyasetinde olabilecekleri görerek şunları söylemiştir.  “Siyasiler gerçeği örtmek, sanatçılar ise gerçeği göstermek için yalan söylerler.”

Günümüzde siyaset sahnesindeki aktörlerin, sırf kendi düşüncelerini empoze etmek, yaptıklarının doğru olduğunu baskılayarak hatalarını kapatma yönüne gitmişlerdir.

 Bugün yaşadığımız, ekonomik, kültürel, sosyal ve birçok alandaki sıkıntıların kaynağında, 'Ben bilirim'ci zihniyet yatmaktadır.

“Devletleri yıkan tüm hataların altında nice gururun gafleti yatar” diyen, Yavuz Sultan Selim ne kadar haklı değil mi?

 Eleştiri mekanizması kişi için, kamçı etkisi yapması gerekirken; biz bunu bile kabullenemeyecek düşünceye sahibiz ne yazık ki!

Burada, Benjamin Disraeli'ye kulak verelim isterseniz, “Olgun bir devlet adamını sevindirmek isterseniz eleştiriniz. Basit bir devlet adamını sevindirmek isterseniz övünüz.” Ne güzel söz değil mi?

 Kurtuluş savaşı ve sonrası, Atatürk'ün devlet adamı özelliğinin  bütün parlaklığıyla ortaya çıktığı dönemdir. En büyük özelliği de insanları iyi tanıması ve kimi nerede, nasıl görevlendireceğini bilmesidir. Bugüne bir bakar mısınız Allah aşkına!

 Devlet adamı konuşmasını bildiği kadar, dinlemesini de bilir. Atatürk çevresindekileri inandırmaya çalışırken, sürekli konuşma özelliği olan bir yapıya sahiptir. Halbuki o konuştuğu kadar da dinlemesini de bilen birisidir. O'na sorarlar, “Kuvvetinizin sırrı nedir?  Durur, “Dinlerim” der. Sonra tekrar eder, “Dinlerim” ve susar.

 Atatürk eğitime çok önem verirdi.  “Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; Ya da esaret ve sefalete terk eder.” diyerek, bu konudaki düşüncelerini ortaya koyar.

Torpil ile iş görmenin, adam kayırmanın, haksızlığın diz boyu olduğu, devlet adamlığı anlayışının zaafa uğradığı bir dönemde şu hikaye ibretle okunmalıdır.

 Yıl 1934, O dönemin Milli Eğitim Bakanı Abidin Özmen makamında çalışmaktadır. Kapı çalınır, Bakan 'Giriniz' der. 

Atatürk'ün yaverlerinden birisi, yanında 2 çocukla birlikte içeri girer. Yaver, Bakana elindeki zarfı uzatır. Bakan, zarfı açar. Mektup Atatürk'ten gelmektedir.

“Yaver beyle size 2 çocuk gönderiyorum. Bu çocukları uygun göreceğiniz bir liseye (Parasız ve yatılı olarak) kaydını yaptırın” der.

Bu, Atatürk'ün bir emridir. Kesinlikle yerine getirilecektir. Bakan, Orta Öğretim Genel Müdürünü çağırtır ve şu direktifi verir.

“Yaver beyin yanındaki bu 2 çocuğun evraklarını alınız ve bu çocukları H.P Lisesine paralı-yatılı olarak kaydını yaptırıp,  her ikisi için de üçer yıllık paralı-yatılı makbuzlarının, veli ve ödeyen hanesine, Atatürk'ün ismini yazdırarak bana getiriniz” der.

Bakanın emri yerine getirilmiştir. Abidin Özmen de kısa bir mektup yazarak, yaver beyle Atatürk'e yollar. Mektubun içeriği şöyledir:

“Muhterem Atatürk, yaver beyle göndermiş olduğunuz 2 çocuk hakkındaki emirlerinizi aldım. Ancak, arkasında Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve Cumhurbaşkanı Atatürk gibi birisinin bulunduğu için, bu 2 çocuğu fakir ve kimsesiz olarak kabul etmeme, hem yasalarımız hem de mantığımız izin vermedi. Bu nedenle, her 2 çocuğun da emriniz gereği H.P Lisesine paralı-yatılı olarak kayıtlarını yaptırdım. Çocukların üçer yıllık okul taksitlerine ait makbuzları ekte takdim ediyorum''

 Atatürk bu mektup üzerine, devrin Başbakanı İsmet İnönü'ye telefon ederek: “Bak” demiş, “Senin Milli Eğitim Bakanın bana ne yaptı” diyerek olayı anlatır. İnönü, Bakanı adına özür diler. Atatürk, “Yok” der. “Özür dileme. Çok memnun oldum, keşke her Devlet adamı, bu medeni cesarete sahip olabilse ve gösterebilse...''

 

Yazarın Diğer Yazıları